Abdurrahman Şalkam
TT

Viyana toplantısında gündeme gelmeyen Arap soruları

Dünya güçleri, birbirleri ile çekişen İran ve ABD'yi ayırmak için birkaç aydır durdurulan Viyana müzakerelerinin yedinci turunda bir araya geliyor. Hem gözlemcilerin hem de rakiplerin gündeminin merkezinde İran’ın nükleer projesi var. Birden fazla yönden esen ve çarpışan rüzgarların eksik olmadığı bu politik ve mali boks müsabakasında her birinin kendine özgü kasları ve eldivenleri var. Coğrafya da siyasi ve sosyal oluşumlar arasındaki çatışma mekanizmasını harekete geçiren toprak niteliğinde...
İran devriminin Tahran'da yönetimin kontrolünü ele geçirmesinden itibaren, yani daha erken bir dönemde İmam el-Fakih devleti ile ABD arasındaki çatışma aktifleşmişti. İranlı gençler, Tahran'daki ABD Büyükelçiliği’ne doğru harekete geçmiş ve Amerikalı diplomatları rehin almışlardı. Eski ABD Başkanı Jimmy Carter da rehineleri kurtarmak için askeri bir operasyon düzenlemişti. Askeri operasyonu başarısız oldu ancak iki ülke arasında bir düşmanlık dönemini de başlattı. Her iki ülkede de liderler değişmesine rağmen bu düşmanlık sürekli aktif halde. İran rejimi erkenden, para ve ideolojiyle donanmış mezhepçi dini çarklarla hareket eden, ülkesinin sınırlarını aşan devrimci bir projeyi benimsedi.
İran’ın atılımları Ortadoğu'yu sarstı ve yankıları uluslararası endişeleri ve korkuları harekete geçirdi.
İran devrimi, güçlü bir şekilde ülke sınırlarının ötesine doğru harekete geçti. Arap bölgesindeki ülkelere nüfuz etti ve bunların dördünde ülkelerini kontrol eden siyasi güçlere dönüşen, Tahran'a olan bağımlılıklarını ve bağlılıklarını gizlemeyen askeri bileşenler teşkil etmeyi başardı. İran'ın buna paralel bir diğer atılımı da füzeler, insansız hava araçları, Arap Körfezi'nde uluslararası seyrüseferi tehdit eden askeri deniz cephaneliği gibi tüm bölgedeki askeri dengeyi değiştiren silahlar edinme girişimiydi. Son olarak başlattığı nükleer projesi ise bölgesel ve uluslararası siyasi çevreleri harekete geçiren bir siyasi ve güvenlik patlama noktası oldu. ABD, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin desteğiyle İran'a 1600'ü aşan ağır mali yaptırımlar uyguladı. İran, halkının bedelini ödediği boğucu bir mali sıkıntıya düştü. Daha sonra Güvenlik Konseyi'nin beş daimi üyesi, AB ve Almanya, İran ile Viyana'da bir dizi toplantı gerçekleştirdi. Garip paradoks, uluslararası barış ve güvenliği tehdit eden bir ikileme çözüm bulmaya çalışan bu küresel mahfilde Arap tarafının olmamasıdır. Halbuki İran tehdidinden doğrudan etkilenen taraf Arap haritasıdır. İran tehdidi bu haritada yapacağını yaptı ve halen ona karşı hareket etmekte, genişlemektedir. Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen'deki milyonlarca Arap vatandaşı bunun bedelini açlık, yerinden edilme, göç, kan, bölünme ve sosyal dokuda değişim yoluyla ödedi.
Viyana'ya BM Güvenlik Konseyi'nin daimi olmayan üyesi Almanya da dahil olmak üzere güçlüler çağrıldı.
En önemli taraf olan, bugün ve gelecekte İran'ın eylem ve tehdit alanının bedelini ödeyen Arapların temsilcisi ise bulunmuyor. Avusturya’daki yedinci turda, hararetli müzakere masasında somutlaşan yeni veriler vardı. Bu veriler yedinci turu her bir tarafın kendi çıkarları, endişeleri ve korkuları tarafından yönlendirildiği soğuk olmayan bir savaşa dönüştürüyor. İran, Viyana’ya nükleer veya füze programıyla ilgili müzakereleri yürütecek delegasyonu değil de asıl amacı, süresi dolan Amerikan yaptırımlarının kısıtlamalarını ortadan kaldırmak olan bir mali heyet gönderdi. Müzakerecilerle aynı masada oturmayan Amerikan heyetine nükleer silah kartını çekti. Keza ABD’nin Obama yönetiminin Tahran ile imzaladığı 2015 nükleer anlaşmadan Donald Trump yönetiminde geri çekildiği kartını da...
Çin ve Rusya'nın İran ile büyük ticari çıkarları bulunuyor. Ancak ABD yaptırımları pazarlarına yaklaşan herkesi etkiliyor. Yine bu ikisinin ABD karşısında kendi siyasi ve güvenlik hesapları var. Hem Çin hem de Rusya İran'a bir tür sempati gösterse de bu onu destekledikleri anlamına gelmiyor. Aksine bunun nedeni daha ziyade ABD'nin bölgedeki politikalarına karşı antipatileridir. Avrupa tarafındaki üç ülkeye, yani Fransa, İngiltere ve Almanya’ya gelirsek ticaret, güvenlik ve askeri açılardan pozisyonlarını birleştiren ve ayıran noktalar bulunuyor. İsrail, Viyana'da bulunmasa da aslında mevcut olan bir taraftır. Müzakere masasında onun adına konuşan ve İran'ın siyasi ve askeri liderlerinin seslendirdiği tehditlerini ve korkularını dillendiren bir temsilcisi vardır. İran'da yükselen "İsrail'e ölüm" sloganı, İsrail medyası ile ABD ve Avrupa'da onu destekleyen lobi ve baskı grupları tarafından Tahran’ın nükleer projesine karşı seferberlik için bir malzeme olarak kullanılıyor. Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı, İran'ın nükleer faaliyetlerine ve uranyum zenginleştirme oranını üst düzeye çıkarmasına, gelişmiş santrifüj sisteminin işleyişini genişletmesine, kabul ettiği Ek Protokol kurallarını ihlal ederek ajansın müfettişlerini kısıtlamasına yönelik şikayet ve eleştirilerini artırdı. Viyana’da görüşülen İran dosyasına, ABD ile 2015'te üzerinde anlaşmaya varılan belgede yer almayan birçok konu eklendi. Viyana'daki yedinci müzakere turunda, İran füzeleri ve bir dizi Arap ülkesindeki silahlı mezhepsel genişleme konusu da gündeme getirildi.
Arap sesinin Viyana’da olmaması Arap güvenlik duvarında, özellikle İran'ın müdahalesinden zarar gören, feci hasara maruz kalan ülkelerde büyük bir gedik oluşturuyor. Çünkü İran para, mezhepçi ideolojisi, durmadan vekil milis gruplarına sevk ettiği insansız hava araçları ve füzelerle donanmış yayılmacı projesini sürdürmekte ısrar ediyor. Araplar, İran projesinden Avusturya’daki müzakere masasının etrafında oturanlardan daha fazla etkileniyor. Viyana’da Arap dosyasının yokluğunu, bugün ve gelecekle ilgili sorular dolduruyor ve içinde birçok Arap varlığını tehdit eden çanlar çalıyor.
Bölgedeki İran projesinin, ABD ve onunla birlikte olanları meşgul eden İran'ın kitle imha silahları meselesinden daha geniş hedefleri var. Peki, bu büyük ve tehlikeli proje karşısında büyük güçlerin pozisyonu nedir? İran ile bir anlaşmaya varılır, mali ambargonun tamamı veya bir kısmı kaldırılırsa İran kolu, Viyana'daki siyasi misafirlik geceleri sona erdiğinde Arap topraklarına yönelik büyük projesini finanse etmek için kasasına dönecek paralarını kullanarak Arap bölgesinde istediğini yapmayı sürdürecek mi?