Emel Musa
Tunuslu şair ve yazar
TT

Onur, insan haklarının temelidir

Yarın dünya, uluslararası çapta önem arz eden Dünya İnsan Hakları Günü'nü kutlayacak. Bu gün insan hakları alanında ne kadar başarı kazanıldığını ve eski kültürel seviyelerle uyum ve zıtlık içinde bir kültür olan insan hakları kültürünü idrak etme ve özümseme konusunda ne kadar ilerleme kaydettiğimizi gösteriyor.
Birleşmiş Milletler’in (BM) bu günde bütün insanların onur bakımından eşit olduğunu ilan etmeyi tercih etmesi ilgi çekici. Tabi ki bazıları bu ilanı bir tür idealizm olarak görebilir. Bu noktada verilecek cevap çok basit: İnsan hakları kültürü, olması gereken şeyleri ve insan haklarını her yerde, bireyin statüsü ne olursa olsun savunur. Yani insan hakları kültürü ilkelerden yana olan bir kültürdür.
Günümüz insan hakları sistemi savunucularının stratejik düşüncesini yansıtan şey, insan haklarını elde etmek için mekanizmalar sunmaları ve bu hakları elde etmek için halkları, özellikle seçkinleri zorunlu planlar ve kurallar olmaksızın yüceltme söylemi aşamasının ötesine geçmeleridir. Aslında insan hakları sistemi bugün dünyadaki konumunuzu belirleyen bir temeldir. Yani dünya üzerindeki herhangi bir devletin başarılı entegrasyonu insan haklarına ne ölçüde saygılı olduğuna bağlıdır. Ne zaman insan hakları yerlerde olur ya da sıkıntılar baş gösterirse, dünya ve bağış yapan ülkeler kapılarını kapatır. Diğer bir deyişle, insan haklarının olumlu bir seviyede olması, günümüzde dünya ülkelerinden çeşit çeşit sermayeli destek ve yardım almanın pasaportudur.
BM’nin mevcut yaklaşımında yeni olan şey, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'ndeki örgütlenmeyi sağlayan bağın ve temel hakkın, onur bakımından eşitlik hakkı olduğunun vurgulanmasıdır. Aynı zamanda BM yaklaşımının daha çok eşelemeye başladığı şey, ekonomiyi insan haklarına bağlamak ve ayrım gözetmeksizin vatandaşlara onur hakkının verilmesi ile onur hakkı bakımından ayrımcılık yapmamayı hedefleyen ekonominin insan hakları ilkelerine dayanması arasındaki güçlü ilişkiyi göstermektir.
Üstünkörü bakıldığında bu yaklaşımın öne sürdüğü şeyde güçlü bir ilişki varmış gibi gözükmüyor, ancak özüne bakıldığında oldukça mantıklı ve sistematik bir bağ olduğu anlaşılıyor. Zira eğitim, çalışma, sağlık ve kamusal ve özel özgürlükler insan haklarının temelini oluşturur. Ancak insanlık onurunu garanti altına alan bu haklardan herkes yararlanamıyor. Bu yüzden bu yıl BM tarafından yapılan çağrılarda bireylerin onur hakkı bakımından eşit olduğuna odaklanıldı. Buna göre adil bir dağıtım, toplumun kesimleri arasındaki yoksulluk ve sınıf eşitsizliği ile mücadele etmenin en iyi yoludur. Hatta açık açık korkmadan dile getirilmesi gereken şey şu ki, insan hakları düşüncesine dayanan, bu çerçevede verilmiş sözlere bağlı kalan, ayrım gözetmeksizin sosyal ve ekonomik haklar sağlayan bir ekonomi kaçınılmaz olarak vatandaşlar arasında eşitliğin olduğu bir toplum meydana getirecektir.
Bu noktadan hareketle, bu yaklaşımın içinde insan hakları, insan hakları bakımından sıkıntılar yaşayan insanların ve halkların ulaşmaya çalıştığı hedeflerden biri olarak değil de, bir ekonomik ve sosyal değişim mekanizmasına dönüştürme amacı yatıyor. Buna binaen kalkınmaya, ilerlemeye, servetlerin adil bir şekilde pay edilmesine ve yoksulluğun, işsizliğin ve açlığın azaltılmasına yönelik yol haritası en azından temel hatları açısından belli bir noktaya ulaştı. Yani, stratejilerinde kamu özgürlükleri ve temel haklar da dahil olmak üzere insan haklarının somutlaştırılmasına dayalı bir kalkınma, kaçınılmaz bir şekilde onur bakımından hakların sağlanması için en iyi fırsatları garanti edecektir.
Tabi ki Arap dünyasında insan hakları sistemi bakımından ortak bir yaklaşım olduğundan söz edemeyiz. Ancak uluslararası insan hakları sistemine yönelik yaklaşımdaki bu çeşitliliğin olumsuz bir nokta olduğunu düşünmüyoruz. Bilakis bu, farklı bağlamlar ve deneyimler açısından bir zenginlik kaynağı bile olabilir.
Bununla birlikte aynı zamanda insan haklarına ilişkin söylemin hala ilkeli boyutu savunduğunu ve ayrımcılık ve sınıf eşitsizliği hususunda kademeli bir yaklaşım benimsediğini belirtmek önemli. Arap dünyasında önemli bir ilerleme kaydettiğimiz eğitim ve sağlığın demokratikleşmesiyle gerilemek üzere olan ayrımcılığın ve eşitsizliğin getirdiği zarara odaklanırsak, iyileşme noktasında güçlü bir fark oluşturacağımızı düşünüyoruz.
Bu yüzden ekonomik projeleri ve planları değerlendirme kriterlerinden biri olarak başta onur hakkı bakımından eşitlik olmak üzere insan haklarını temel almanın, kalkınma ve onur hakkı bakımından eşitliğin sağlanması arasında açık ve doğrudan bir ilişki kurulmasına yardımcı olabileceğine inanıyoruz.
Diğer taraftan çevreyi, doğayı ve genel olarak sağlığı olumsuz etkileyen iklim değişikliklerine yol açan çevre kirliliği ile ilgili olanlar da dahil olmak üzere bazı uluslararası seçenekler, insanlar için bir tehdit oluşturmaktadır. Zira hayatları solduran silahlardan arındırılmış temiz bir çevre hakkı, günümüzde gasp edilmiş haklardan biri haline gelmiştir. Geliştirilmiş silahların tedavisi olmayan hastalıkların ortaya çıkmasına neden olduğunu ve sağlığı ciddi şekilde tehdit ettiğini ortaya koyan araştırmalara rağmen, doğanın boğulmasına sebep olanlar bu çalışmaları tanımıyor. Hiç kimse de buna sebebiyet verenleri, insanlığın ölüm getirmeyen ve hastalık yapmayan bir çevrede yaşama hakkını ihlal etmekle suçlamıyor.