Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

İranlı olan her şeye karşı sessizlik!

DEAŞ, sözde ‘Irak-Şam İslam Devleti’ni kurduğunda uluslararası toplum, görevi bu gerici terör örgütünü hezimete uğratmak, lideri Ebubekir el-Bağdadi ve örgüt elemanlarını kovuşturmak olan bir ittifak kurmak için ayağa kalktı.
Aynı durum El Kaide için de yaşandı. Ancak terörist ‘Hizbullah’ Lübnan’dan Suriye ardından Irak ve Yemen’e yayıldığında, örgütün sabotaj rolü, en tehlikeli terörizmi yayma çabası ve ülkelerin yıkımı hakkında herhangi bir açıklama duymadık.
El Kaide ve DEAŞ’ın insanlara, azınlıklara ve Batılılara zarar verdiği doğru. Ancak Hizbullah’ın bozgunculuğu ve terörizmi onlardan daha az tehlikeli değil. Çünkü örgütün çabaları, devlet kavramını yok etmeye, çoğunluğu bastırmaya ve uluslararası sınırları ihlal etmeye odaklanıyor.
Hizbullah’ın Batı açısından tek ayırıcı özelliği DEAŞ ve El Kaide gibi Batılıları kaçırmamış olmasıdır. Ayrıca DEAŞ ve El Kaide gibi, uluslararası koalisyon güçlerini hedef alan intihar operasyonları gerçekleştirmiyor. Batı’yı sessiz kalmaya zorlayan en önemli özelliği bu örgütün İran menşeili olmasıdır.
Tüm bunlar, Batı’yı sessizliğe itiyor. Gerçekler ise örneğin Husileri insansız hava araçlarıyla eğitenin Hizbullah’ın olduğunu söylüyor. Irak, Yemen, Suriye ve tabi ki bir devletin tamamen bozguna uğratıldığı Lübnan’da olsun, yolsuzluğa bulaştığı ülkelerin halklarının bastırılmasına önderlik ediyor.
Uluslararası toplumun Hizbullah’ın bölgedeki genişlemesi karşısında sesiz kalması oldukça şaşırtıcı. Burada sadece İran'ın nüfuz alanını genişletmesinden değil, aynı zamanda daha önce Arap Baharı olarak bilinen süreçte Mısır'ın içişlerine müdahale etmiş olan örgütten de bahsediyoruz.
Ayrıca Gazze’ye de müdahale eden bu örgüt, uyuşturucu pazarlayıp dağıtımını gerçekleştiriyor. Para toplamak için organize suç kapsamına giren her şeyi yapıyor. Beyrut’un güney banliyösünü, ülkeleri hedef alan bir propaganda ve planlama merkezine dönüştürmelerinden bahsetmiyorum bile.
Geçtiğimiz günlerde koalisyon güçlerinin yayınladığı ‘Yemen’deki meşru hükümeti destekleyen Arap Koalisyonu’ tarafından yayınlanan videoyu izledik. Orada gerçekleştirilen önemli Suudi İstihbarat Operasyonu, Yemen'deki terörist ‘Hizbullah’ın gözetiminde bir eğitim merkezi, füze fırlatma depoları ve silahlı insansız hava araçları olduğunu ortaya koydu.
Suudi istihbarat operasyonu ayrıca video ve ses kaydı yoluyla terörist ‘Hizbullah’ın Ebu Ali el-Hakim'e nasıl talimat verdiğini ve ‘cihat’ olarak adlandırdıkları şeyin önemini ve Hasan Nasrallah tarafından kendisine iletilen emirleri ortaya çıkardı.
Yemen'deki terör partisinin yetkilisi, Husiler’e terörist ‘Hizbullah’ın liderinin “Yemen'de cihat etmeyi umuyorum!” dediğini söylüyor. Bütün bunlara rağmen ne açıklama var ne de uluslararası bir tutum söz konusu, çünkü Hizbullah hiçbir Batılıyı kaçırmadı veya onların herhangi bir topluluğunu hedef almadı.
Biri “Ama Hizbullah ajanları, Irak'taki Amerikan üslerini hedef aldı” diyebilir. Bu doğru, ancak bu yorum, Viyana müzakereleri nedeniyle ‘İran’la ilgili her şeye ilişkin sessizlik alanına girmek’ olarak adlandırdığım şeyin çerçevesine giriyor.
Avrupa'daki diplomatlardan biri bana, Batılı bir bilim adamının kendisine; Batı'nın ciddi olmadığını ve bazen olumsuz pragmatizm izlediğini söylediğini ifade etti. Hatta güvenliği sağlansaydı, kafa kesmese ve Batı’yı hedef almasaydı DEAŞ devletini bile tanıyabileceğini belirtti.
Bugün, bölgemizde, Yemen, Suriye, Lübnan ve Irak'ta Hizbullah’a karşı devam eden uluslararası sessizliği göz önüne aldığımda buna tamamen inanıyorum.