Abdurrahman Şalkam
TT

Arap aklını göğe yükseltme projesi

Her şeyde büyük ve küçük, basit ve ciddi durumlar vardır. Tüm milletler zayıflık ve güç, gerilik ve ilerleme aşamalarından geçmişlerdir. Halkların dönüşümleri, içinde bulundukları durumu teşhis eden ve gelişimlerinin gerekliliklerini tespit etmek için zayıf halkalarını belirleyen büyük sorularla başlar. Araplar da bundan istisna değildir. Emeviler ve Abbasiler döneminde dünyanın efendileri oldukları bir dönemden geçtiler. Sonrasında Osmanlı hakimiyetinde asır boyunca geri çekildiler ve ardından Batı sömürgeciliği çağına ulaştılar.
Düşüncedeki kapalılık, eğitimin çöküşü ve hatta tamamen yokluğu, yeni ve kapsamlı bir insani varoluşa güçlü bir şekilde başlayan çağda değişen ve ilerleyen dünyaya giriş kapılarını kapatan temel etkenlerdir. Matbaa 1455 yılında Almanya'da icat edildi ve Osmanlılar 1717 yılına kadar matbaayı yasakladı. Avrupa ise bu dönemde entelektüel ve bilimsel rönesansının savaşını verdi. Özellikle Martin Luther’in İncil'i Latinceden Almancaya çevirmesinin ardından kitap, insanlar için günlük bir öğün haline geldi. İslam dünyasında ise matbaa yasaktı ve hatta onu kullananlar tekfir edildiler.
Avrupa, insanlığın bu eşsiz döneminde zaman yolculuğu kitabından sayısız sayfaları çevirdi ve her şeyde benzeri görülmemiş yeni bir ufka doğru yola çıktı. Araplar ise buna karşılık bu yeni dünyanın kapılarına ulaştıracak ışıktan yoksun karanlık bir labirentte kalakaldılar. Her alandaki kadim miras, tıpkı bir insanın giydiği elbise gibi zaman içerisinde yıpranır, eskir ve üzerindeki deliklerle paçavralara dönüşür. Avrupa aklının, özellikle İtalyan aklının gördüğü gerçek budur. İtalya'nın Floransa şehrindeki Medici Hanedanı aklın kandilini yaktığında, insanlık yolunda yeni bir dönem başladı.
Medici Hanedanı’ndan Büyük Cosimo 1389-1464 tarihleri arasında Floransa'yı yönettiği sırada büyük sanatçılara kapılarını açtı ve koşulsuz bir şekilde onlar için harcama yaptı. Ondan sonra filozofları himaye eden, Yunan, Roma ve İslam felsefesini yeniden canlandıran torunu Lorenzo geldi. Lorenzo, Michelangelo ve Leonardo da Vinci gibi büyük sanatçılara sahip çıktı ve elliden fazla sanatçıyı Floransa'da topladı. Medici Hanedanı, düşünce ve felsefeye sahip çıkmış, elçiler göndererek dört bir yandan kitaplar getirtmiştir. Aristoteles ve İbn Rüşd'ün eserlerini inceleyen düşünürler, düşünce ve felsefeyi toplumun her kesimine ulaştırmak için çalışmış ve bunlar yeni bir çağın “yeni insanına” doğru atılan en büyük adımlar olmuştur.
Felsefe, Rönesans’ı alevlendiren çakmak oldu. Sokrates’in Atinalılara dediği gibi, “Ben, hantal Atina atını sokan bir at sineğiyim.” Floransa Sarayı'ndan “Rönesans” adı verilen yeni bir dönem başladı. Fakat asıl adı yeniden doğuş ya da bir kez daha doğuş idi. İtalyancada “rinascimento”, Roma İmparatorluğu'nun ihtişamını yeniden canlandırmak anlamına gelmektedir. Alman Kral 2. Friedrich -ki kendisi aynı zamanda bir filozof ve sanatçıydı- döneminde devamlı tekrarlanan şu söz insanlık tecrübesinin özünü ifade etmektedir: “Rönesans tepeden başlar.”
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın projesi, “rönesansın tepeden, karar merciinden başladığı” ilkesinden hareketle derinlemesine okunmayı hak ediyor. Mirasın cesur bir şekilde değerlendirildiğini, insan yeteneklerinin sınırlar veya kısıtlamalar olmaksızın serbest bırakıldığını, kadın erkek herkese yaratıcılığın kapılarının açıldığını, mirasın bir elekten geçtiği yeni bir toplumsal yaklaşımın inşa edildiğini görüyoruz. Araplar sömürgeciliğin ardından elde edilen bağımsızlıktan bu yana uzun yıllar geçirdiler. Bu uzun sürece çok çeşitli ulusal hareketler ve sloganlar hâkim oldu. Bunları da birbirinden farklı sloganlar, akımlar ve dini hareketler takip etti. Peki sonuç ne oldu? Herkes cevabın ne olduğunu biliyor.
Geçmişe kör bir gözle koşulmaz. Her dönem sahip oldukları ve eksiklikleri ile kendi zamanının çocuğudur. Çağlar da insanlar gibidir, belirli bir hamilelik döneminden sonra zamanı geldiğinde doğarlar. Araplar ve Müslümanlar, siyasi ve askeri bütün kazanımlarını akıl ve samimi bir iman gücüyle elde ettiler. Düşüncede, felsefede ve bilimde öncekilerin kadehlerinden bir yudum alıp akıllarının yaratıcılığı ile bunları geliştirdiler. Prens Muhammed bin Selman'ın projesi, ciddi bir başlangıç olma gücünü haizdir ve tüm renkleriyle Arap seçkinlerinin dikkatini hak etmektedir ki böylece bu rasyonel proje yarının yeni Arabına doğru bir sıçrama tahtası olsun ve entelektüel ve bilimsel her alanda yeni bir yaratıcı insanla yeni bir çağın kapılarını açsın.
Kadının toplumumuzdaki yeri çağlar boyunca sarsıntılıydı. Maalesef çoğu zaman da din adına kadınları geçmişe gömmek için yarışan taraflar oldu. Sanki Peygamberimizin ilk eşi olan Hatice annemiz, aynı şekilde Aişe annemiz, Şecerüddür*ve daha niceleri de kadın değilmiş gibi. Suudi Arabistan Krallığı'nda bugün tanık olunan şey yalnızca bir açılma değil, aksine rönesans göğüne doğru cesur bir yükseliştir.
Arap ve Müslüman kimliği, akılları hayali bir geçmişin kuyularına gömülmüş bir grup gençten dolayı kan, terör ve şiddetle anıldı. Her şeyde başkalarına bağlı olmayan bir İslam ve Arap çağı yaratmak gerekiyor. Geçmiş ve hüsnükuruntularla kaplanmış bir dönemle cesurca yüzleşmemiz gerekiyor. Ebü’t-Tayyib el-Mütenebbî’nin dediği gibi:
İnsandaki akıl olmasaydı, aslan makam bakımından en aşağı
Şeref bakımından insana en yakın olurdu

*Mısır Eyyûbî Sultanı el-Melikü’s-Sâlih Necmeddin Eyyûb’un Türk asıllı câriyesi Şecerüddür (Şeceretüddür) hakkındaki ilk bilgi Kerek’te kocasıyla birlikte tutuklanmasıyla ilgilidir./İslam Ansiklopedisi. (ç.n.)