Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Ebu Rigal’in takıntısı

Her zaman Suudi Arabistan’ın Lübnan Büyükelçisi Velid Buhari’nin ‘Dönemin Ebu Rigal’i olarak nitelediği Hizbullah terör liderinin konuşmalarını, televizyonda izlemek yerine okumanızı tavsiye ediyorum. Bu kişi, terörist Kasım Süleymani ve Ebu Mehdi el-Mühendis’in öldürülmesinin ikinci yıl dönümünü andığı konuşmasında birkaç noktaya odaklandı.
Birincisi, konuşma yaklaşık 5 bin 700 kelimeydi ve konuşmanın ilk odak noktası Irak’tı. Özellikle de Iraklılara kimin dost, kimin düşman olduğunu hatırlatmaktı. Bu, Ebu Rigal’in Suudi Arabistan-Irak yakınlaşmasında delilik derecesinde takıntılı olduğunu gösteriyor.
Irak halkının İran’ı reddetmesine hayret eden konuşmasında Irak ve Iraklılardan 99 kez bahsedildi. Irak'la ilgili konuşmalarının çoğu, İran'ın dost, Suudi Arabistan'ın düşman olduğu üzerine odaklandı ve Suudi Arabistan'ı ABD'ye bağladı. Konuşmasında İran'dan 15, Suudi Arabistan'dan 20, düşmandan 23 kez bahsetti!
Konuşmadan, terörist partinin liderinin Suudi projesinin bölgedeki başarısından endişe duyduğu açıkça görülüyor. Körfez-Körfez uzlaşmasının bir ABD kararıyla geldiğini söylüyor. Bu meseleyi takip eden herkes, bunun Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın çabalarının bir sonucu olduğunu bilir.
Terörist Hasan, eski bir mezhep düzenini ortaya çıkaran tehlikeli bir cümle kullanarak, Suudi Arabistan'ın Lübnan ile sorununun açık olduğunu ve bu sorununun 2005'ten yani şehit Refik Hariri suikastından sonra Lübnan’ın bir Suudi emirliği ve şeyhliğine dönüşmesini engelleyenlerle olduğunu söyledi!
Bunlar göz önüne alındığında terör partisi liderinin Suudi projesinin, 2030 projesinin ve siyasi liderlik projesinin başarısını bir saplantı haline getirdiğini anlıyoruz. Bu bölgede bariz bir durum. Ayrıca Suudi Arabistan’ın, son zamanlarda Yemen’deki Husiler ve Hizbullah’a yönelik gerçekleştirdiği hamlelerine de takıntısı var.
Mesela Ebu Rigal, konuşmasında Yemen’den 11 kez bahsetti. Suudi Arabistan İstihbaratı’nın Husilere önemli bir darbe indirdiğini söylemek isterken Husilerin Suudi İstihbaratı’na sızdığını söyledi. Hizbullah’ın bu faaliyete katılımını sesli ve görüntülü olarak ifşa etti. Yemen hakkında ayrıntılı bilgi vermezken, sadece sloganlar ve hamasi ifadeler kullandı.
Konuşmasında 23 kez İsrail’den bahseden Nasrallah ne İsrail'in Suriye'de terörist Hizbullah’ı ne de yine orada İran’ı hedef almasına değindi. Bunun yerine Yüzyılın Anlaşması ve Körfez-ABD ilişkilerinden bahsetmekle övündü. Ne İran nükleer dosyasıyla ilgili Viyana müzakerelerinden ne de oradaki İran-Amerikan-Batı müzakerelerinden bahsetti.
Terörist partinin lideri, yıkıcı Amerikan rolünden ve terörist Süleymani ve Ebu Mehdi el-Mühendis'in bir Amerikan saldırısında öldürülmelerinin yıl dönümünde konuşuyor. Ancak İran’ın kendilerini öldürenlerle müzakerede bulunduğunu ve Tahran’ın yaptırımları kaldırmaya ayrıca Washington’dan para almaya çalıştığını belirtme ihtiyacı duymuyor!
Dolayısıyla konuşmayı dinlemek yerine okuduğunuzda, özellikle de Lübnan'la ilgili Suudi-Fransız açıklamasının yanı sıra Körfez açıklamalarından sonra bunun tutarsız bir retorik olduğunu, duygu ve kafa karışıklığını yansıttığını ve Suudi projesinin başarısıyla ilgili gerçek endişesini gösterdiğini fark edebilirsiniz.
Konuşma metni aynı zamanda terörist Hasan’ın Suudi-Irak yakınlaşması ve Suudilerin Yemen'de Husiler ve Hizbullah'ın kendisine yönelik ağır saldırıları karşısında şok olduğunu da ortaya koyuyor. Ebu Rigal’in radikalizmle ilgili konuşması ise Hizbullah ve DEAŞ’ın aynı madalyonun iki yüzü olduğu gerçeğinden uzaklaşma amacı taşıyor.