Ömer Önhon
TT

NATO ile Rusya arasındaki sinir ve diplomasi harbi

26 Ocak 2022 tarihinde NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg kamuoyuna NATO ve ABD'nin ‘Rus talep listesine’ yanıt verdiğini bildirdi.
NATO'nun yanıtı Brüksel'deki NATO karargahında 30 üye ülkenin temsilcileri tarafından, ABD'nin yanıtı ise Washington'da hazırlandı. Kuşkusuz, iki yanıt yakın koordineli bir şekilde hazırlandı.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ise yaptığı açıklamada “Yanıtlar, yalnızca ikincil öneme sahip konularda ciddi görüşmeler için zemin oluşturuyor fakat ana konuya ilişkin olumlu bir yanıt yok” dedi. Her hâlükârda Rusya yanıt verilmesinden memnuniyet duydu. Lavrov, yanıtların değerlendirileceğini söyledi.
Lavrov’un ‘temel konular’ olarak vurguladığı konulara gelince, bunlar: NATO'nun doğuya doğru genişlemesi ve saldırı silahlarının Rusya sınırları yakınına konuşlandırılmasıdır. Rusya, ‘Almanya'nın yeniden birleştiği ve Avrupa'nın güvenliği konusunun gündeme geldiği 1990 yılında, NATO'nun Oder Nehri'nin doğusuna doğru bir santim bile genişlemeyeceğine dair ciddi bir söz verildiğini’ söylüyor. Ancak bu söz tutulmadı. NATO bu tür garantilerin varlığını reddediyor. Rusya, NATO'nun 1997 yılından sonra NATO üyesi olan eski Varşova Paktı üyesi ülkelerin topraklarından ayrılmasını istiyor. Başka bir deyişle Rusya orada NATO kuvvetlerinin konuşlandırılmasına kısıtlamalar getirmek ve bir tür tampon veya silahtan arındırılmış bölge oluşturmak istiyor.
Öte yandan Stoltenberg, 5’inci madde çerçevesinde tüm üye devletlerin korunacağına ve savunulacağına dikkat çekti. NATO, bunun nasıl yapılacağını dayatmanın hatta önermenin, Rusya'nın veya başka birinin işi olmadığını söylüyor. Bu bağlamda Stoltenberg, NATO'nun 1997'den sonra üye olanlar da dahil olmak üzere tüm üye ülkelerdeki varlığının onların özgür rızaları ve bir anlaşma çerçevesinde olduğunu, Rus kuvvetlerinin ise Ukrayna, Gürcistan ve Moldova'da bu ülkelerin rızası olmadan bulunduğunu hatırlattı.
NATO, her ulusun kendi yolunu seçme, bir örgüte üye olup olmama konusunda karar verme hakkına sahip olduğu ilkesinden yanadır. Bu ilkenin varlığı ile birlikte Genel Sekreter, NATO'nun bir ülkenin (Ukrayna ve Gürcistan'da olduğu gibi) üyelik başvurusunda bulunup veya (İsveç ve Finlandiya'da olduğu gibi) bulunmadığına bakılmaksızın siyasi ve askeri olarak yakın ortaklıklar kurabileceği bir tablo çizdi.
Her anlamda tam üyelik ve yalnızca tam üyeler için geçerli olan 5. madde (ve birlik konuşlandırmaları) ortaklar için geçerli değildir. Bu düşünce, Ukrayna ve Gürcistan ile daha yakın bir ortaklık kurulmasına olanak sağlayabilir ve aynı zamanda Rusya'nın endişelerini giderebilir.
1990'lar, karşılıklı olarak uygulanabilir birçok anlaşma ile ön plana çıkıyor. Görünüşe göre risk azaltma, şeffaflık ve silah kontrolü NATO'nun yanıtının iyi bir parçası. Bu kavramlar 1980-1990’lı yıllardaki başarılara çok katkıda bulundu.
Ana enstrümanlar ve günümüzdeki durumlarına bir göz atalım:
-Viyana Belgesi: Çok sayıda güven ve güven artırıcı önlemden oluşan siyasi olarak bağlayıcı bir belge. Hâlâ geçerlidir ancak 2011'den beri güncellenmemiştir.
-Avrupa'da Konvansiyonel Silahlı Kuvvetler Antlaşması (CFE): Atlantik Okyanusu'ndan Ural Dağları'na kadar olan bölgede tutulabilecek ağır silah sistemlerinin sayısını sınırlar. Rusya, 2007 yılının sonunda anlaşmaya katılımını askıya aldı.
-Açık Semalar Antlaşması: ABD'nin 2020 yılında, ardından da Rusya'nın 2021 yılının Aralık ayında çekildiği silah kontrol anlaşmaları için bir hava izleme sistemi.
-Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması: ABD, 1988 yılında anlaşmayı imzaladıktan sonra, 2019'da anlaşmadan çekildi ve anlaşma artık yürürlükte değil.
Bir sorun olduğuna ve bu konuda bir şeyler yapılması gerektiğine dair genel bir anlayış var gibi görünüyor. Stoltenberg, NATO'nun Rusya'nın endişelerini dinlemeye ve tartışmaya hazır olduğunu açıkladı. Ayrıca NATO’nun neleri kabul etmeyeceğinin altını çizerek, kabul edilemez durumlar bağlamında neler yapılabileceğine dair ipuçları verdi.
Önümüzdeki haftalarda NATO-Rusya Konseyi'nin nasıl ilerleneceğini tartışmak üzere bir toplantı yapması bekleniyor. Rusya'nın hedefleri hakkında farklı görüşler var. Rusya'nın kendisini tehdit altında hissettiği ve gövde gösterisi yaptığı yönünde bir görüş var. Diğer bir görüş ise, Rusya'nın 1990'larda kaybettiği zemini yeniden kazanmak için çalıştığı yönünde. Bana göre her iki görüş de doğru fakat ikincisi ağır basıyor.
NATO üyeleri ortak bir belgeye ulaşmış olsalar da bu, hepsinin aynı yörüngede hareket ettiği anlamına gelmiyor. Krizle ilişkili ekonomi ve enerji boyutları son derece hassastır. Almanya ve Hırvatistan'ın kendi endişeleri var. Fransa bir kez daha Avrupa'nın siyasi ve askeri beyni ve ‘Avrupa sorunlarının Avrupalılar tarafından çözülmesi’ savunucusu olarak sahneye çıktı.
Rusya bir kez daha müttefikler arasındaki anlaşmazlıklarla oynama fırsatı bulabilir ve var olabilecek çatlakları genişletmeye çalışabilir. NATO bir yandan ‘caydırıcılık ve savunma’, diğer yandan ‘diyalog’ olan ikili yaklaşımını sürdürüyor. Tüm açıklamalar, harekatlar ve seferberliğe rağmen, işgal ve askeri çatışma risklerinin asgari düzeyde olduğuna inanıyorum. Fakat işlerin nasıl gelişebileceğini ve geleceğin neler getireceğini kim bilebilir?
Daha önceki bir makalemde de belirttiğim gibi; “Sorunlar ne kadar karmaşık olursa olsun, fırsat verildiği takdirde diplomasi çok şey başarmanın en iyi yoludur.” Diplomasinin bu konuda büyük rol oynadığını görmek cesaret verici. NATO ile Rusya arasındaki bu diplomatik sinir harbinin, sonunda yeni bir sükûnet dönemine yol açıp açmayacağını merak etmek gerçekçi değil mi?