Abdurrahman Şalkam
TT

Binbaşı Callud, iç içe geçen hikâyelerin dalgaları arasında

Binbaşı Abdülselam Callud’un destansı anılarındaki yolculuk, uzun olmasının yanında kimisi kavurucu, kimisi soğuk, kimisi de ikisinin arasında olan olaylarla dolu duraklar içeriyor.
Abdülselam Callud’un Askeri Kolej'e kaydı, arkadaşı Muammer Kaddafi'nin kendisine eşlik ettiği bir başka duraktı. Kaddafi’nin Callud’un geleceğini şekillendirmede rolü belirleyici oldu. Callud, hareketin liderinin talebine boyun eğdikten sonra onu askeri koleje kaydettirmek için özel olarak Misrata'dan gelen Kaddafi'nin baskısı altında evraklarını teslim etti. Ancak tıbbi muayenede Çinli doktor ona sağ kulak zarında bir delik olduğunu söyledi. Callud, kitabın 37’nci sayfasında sağlık taramasında olumsuz sonuç çıkması karşısında memnun olduğunu dile getiriyor. Ancak kendisini bekleyen Muammer kardeş, Albay Hassan es-Senusi’ye giderek onu Abdülselam'ı kabul etmeye ikna etti.
Muammer Kaddafi'nin kişiliğini ve kıdemli bir subay üzerindeki etkisini okuduğumuz bir diğer yerde kendisine şu sözleri söylediğini görüyoruz: “Lütfen bu öğrenciye bir şans verin. Kendisi zeki ve seçkin bir öğrencidir. Organize bir zihne sahiptir. Kaybedilmesi askeri kurum için kayıp olur.” Kaddafi’nin bu sözlerinin ardından komite başkanı albay onu kabul eder.
Hareketin bazı üyeleri, hareketin bir numaralı kararını uygulamak üzere askeri koleje girdiler. Bundan sonra, üniversite öğrencilerinin harekete dahil edilmesini öngören iki numaralı kararın uygulamasına geçildi. Daha sonra kendilerine “Hür Subaylar” denilecek olan gençler bu kararı uygulamaya koyuldular. Kaddafi, eski stratejisini yeni bir taktikle uygulamaya başladı. Siyasi ve entelektüel yönelimlerini tespit ettikten sonra üniversite öğrencilerinden hücreler oluşturdu ve her birinin kişiliğini dikkatle inceledi. Harp okulu öğrencisi Muammer Kaddafi düzenleyici ve motor görevi görürken; Abdülselam Callud onun sağ koluydu. Kaddafi, harekete yeni üyeler dahil etmeyi başardıktan sonra çeşitli vesilelerle ve muhtelif yerlerde hücre toplantıları düzenlemeye başladı.
Abdülselam Callud, anılarının 47’nci sayfasında şöyle yazıyor:
“Kukla monarşi rejimi örgütü keşfettikten sonra bizi izlemeye başladı ve ordu komutanlığı bir dizi önlem aldı. Mesela Albay Abdullah el-Bingazi liderliğindeki iki zırhlı tabur kampımı işgal etti. Mühimmat ve yakıtları da alarak benim ve Muammer'in kamplara girmesini engelleyerek tutuklanmamızı emrettiler.”
Böylece hareket keşfedildi. Muammer Kaddafi ve Abdülselam Callud hareketin liderleri olarak belirlendi. Peki, neden hareketin üyelerini tutuklamaya ve mahkemeye önüne çıkarmaya yönelik adımlar atılmadı? Binbaşı Callud kitabın 45’inci sayfasında bu soruyu şöyle yanıtlıyor:
“Kral ve yardımcıları, genç subayların tabur komutanı olmaları ve bir devrim başlatabilmeleri için altı ya da sekiz yıla ihtiyaçlarının olduğuna inanıyorlardı. Bu süre onlardan kurtulmak için yeterliydi. Üstelik ordu, bu genç subayların devrimci kararlarıyla değil, yüksek askeri emirlerle hareket eder. 1969'da sadece Libya'da değil, tüm dünyadaki hâkim geleneksel düşünce buydu. Bu nedenle bizim tutuklanmamız yönünde emir verdiler. Tutuklama mektuplarını imzalayan, Albay Avn Aşkıfa idi. Kararın uygulanmaması emri gelince kağıtları yırttı ve öfkeyle, ‘Bırakın civcivler -çocuklar- istediklerini yapsınlar’ dedi.”
Abdülselam Callud, tehlikelerin peşi sıra birbirini takip ettiği duraklarda duruyor ve gelişmeleri değerlendirerek uzun ayrıntılar veriyor. Ancak tüm bu tehlikeli dalgaların arasında hareket eden biri var: Bingazi ve Trablus arasında gidip gelen ve hareketin liderleriyle toplantılar düzenleyen Teğmen Muammer Kaddafi. Callud, 1 Eylül gecesindeki hareketliği uzun uzadıya anlatıyor hatta Trablus ve Bingazi'deki askeri operasyonlara ilişkin ayrıntılar da veriyor. Kitabın 56’ncı sayfasında şunları söylüyor:
“Devrim sabahı, Zaviye şehrinde konuşlanmış Altıncı Tabur'a Trablus'a, özellikle Tacura’daki kampa taşınması yönünde emir verilmesine şaşırdık. Bugüne kadar taburun hareketi bizim için bir sır olarak kaldı: Devrimi durdurmak için bir hamle mi yoksa rutin bir yer değiştirme miydi? Devrim gecesi iki büyük zorlukla karşılaştım. İlki, mühimmatın nasıl elde edileceği idi. Çünkü mühimmat olmadan bir çatışma durumunda zor ve zayıf bir pozisyonda olacaktık. Taburumdan mühimmatı geri aldıklarında Başçavuş Halife İhaniş mühimmat depolarından sorumlu memuru tanıdığını söyledi. İhaniş’ten ona yakınlaşmasını, dostluk kurmaya çalışmasını ve en önemlisi de ikamet yerini öğrenmesini istedim. Saat dört buçukta hedeflerimize doğru yola çıktığımızda İhaniş bir grup askerle memurun evine doğru yola çıktı ve onu mühimmat deposuna götürdüler. Sonra her türlü mühimmatla yüklü araçlarla geldiler. Askerlerin morali yükseldi ve sevinçten havaya ateş ettiler. Bizim için belirlenen hedefler postayı kontrol etmek, iletişimi kesmek, İçişleri Bakanlığı’nı, Emniyet Müdürlüğü’nü, Emniyet Teşkilatı’nı, Genelkurmay Başkanlığı'nı kontrol etmek ve Karkariş kampında hareket halindeki güçleri herhangi bir çatışmaya girmeden etkisiz hale getirmekti.”
Binbaşı Callud, 58’inci sayfada Eylül ayının ilk saatlerinde yaşananların ayrıntılarını anlatmaya ise şöyle devam ediyor:
“Öğleden sonra kardeş Abdülmunim el-Huni ile birlikte Veliaht Prens Hasan Rıza es-Senusi’yi görmeye gittik. Kendisi Bab el-Aziziye’deki bir kampta tutukluydu. Yanımıza bir kayıt cihazı da aldık ve gönüllü olarak tahttan çekilmesini istedik, o da kabul etti. Böylece, Veliaht Prens'in tahttan çekildiğini radyodan duyurduk.”
Teğmen Muammer Kaddafi, 1 Eylül sabahı Bingazi’deki radyo istasyonundan devrimi ilk kez duyurdu. Hür Subaylar, ikinci günün sabahından önce ordunun veya polisin herhangi bir direnişi ile karşılaşmadan iktidarın dizginlerini ellerine almışlardır.
Sonraki yazılarda Binbaşı Abdülselam Callud’la tekrar buluşacağız.