Mustafa Fahs
TT

Viyana… Anlaşma yapılmaması anlaşmadan daha az zararlı

Avusturya'nın başkenti Viyana'da bir araya gelen uluslararası taraflar, İran ile nükleer anlaşmasının imzalanmasının yakın olduğuna işaret ediyorlar. Ancak üzerinde anlaşmaya varılan konuların son halinin maddeleri kamuoyuna açıklanmadı. Bu yüzden şu ana kadar ABD-İran kırmızı çizgileri konusunda çelişkili sızıntılar ve nelerin açıklanacağı konusunda farklı söylentiler söz konusu. Eski anlaşmanın yenilenmiş hali mi olacak, yani karşılıklı bir şekilde anlaşmaya geri mi dönülecek yoksa Tahran’ı biraz rahatlatan ve Biden yönetimine Kongre’deki üyeleri kapsayıcı bir anlaşma geçirmeleri konusunda ikna etmek için zaman kazandıran geçici bir anlaşma mı olacak?
Eski haliyle anlaşma ya da hatta Reuters haber ajansının sızdırdığına yakın bir anlaşma olsa bile bölgede istikrar nedeni olmaktan ziyade bir gerilim sebebi olacak gibi görünüyor. Bu tek yönetim erkanı yani müzakereleri kapsayan devrimci rejimin kendi arasındaki siyasi bir krizin yanı sıra halkının ekonomik ve yaşam şartları açısından baskılarla boğuştuğu, anlaşmanın birinci dereceden muhatabı İran’dan başlayacak. İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, ülkesinin müzakere ekibini devrimci olarak nitelendirdi. Bu, rejimin müzakerelerin ve anlaşmanın sonuçlarının tüm sorumluluğunu üstlendiğinin ve İran'da her zaman olduğu gibi gelecekteki herhangi bir sonucun başka bir tarafın üstüne atılamayacağının kanıtıdır. Bu da vatandaşlar üzerindeki baskıyı hafifletme gerekliliği ile Washington ile çatışmanın doğasını nasıl koruyacakları arasında sıkışıp kalan karar mercilerinin üzerindeki yükü artırıyor.
Görünen o ki Washington’da herhangi bir anlaşmanın ülke içerisinde birkaç düzeyde yansımaları olacak. Öncelikle taraflarından birinin Tahran’ı memnun etmek için acele etmesinden ötürü kendi içerisinde bölünmüş olan Beyaz Saray yönetiminde bunun etkilerini göreceğiz. İkinci olarak herhangi bir anlaşma Cumhuriyetçilerin eleştiri oklarının hedefi olacaktır. Cumhuriyetçiler bu anlaşmayı ara seçimlerde kullanacaklar ve aynı şekilde Kongre’den geçmesini engellemeye çalışacaklar.
Bölgesel açıdan bakacak olursak; komşu ülkelerin, özellikle de Körfez ülkelerinin, İran'ın balistik projesi ve bölgesel nüfuzuna herhangi bir kısıtlamanın getirilmediği bir nükleer anlaşmayı kabul etmeleri mümkün değil. Zira anlaşmanın nükleer meseleyle sınırlı kalacağına dair endişeler, bölgesel gerilimlerin artmasına yol açacak ve anlaşmanın kendisine siyasi ve mali güvence sağlamasının ardından Tahran'ı dış projelerine daha fazla yatırım yapmaya itecek.
Geriye anlaşmadan sonraki en tehlikeli etmen kalıyor: İsrail. Nitekim Tel Aviv, büyük güçler ile İran arasında varılan herhangi bir nükleer anlaşmanın kendisi için bağlayıcı olmayacağını duyurdu. Bu da İsrail’in tek taraflı bir şekilde İran’ın nükleer tesislerine karşı harekete geçme ihtimalini doğuruyor. Özellikle İsrail hedeflerini İran dışına genişletirse veya İran neredeyse gelmek üzere olan bir İsrail saldırısına misilleme olarak vekillerini kullanırsa bu, bu sefer belli darbelerle sınırlı kalmayıp bir çatışmaya evrilebilecek askeri gerilime yol açacak şekilde aleni olabilir.
Öyleyse anlaşmanın yapılmamasının anlaşmadan daha az zararlı olduğu söylenebilir. Çünkü anlaşmanın yapılmaması İran ile olan çatışmayı büyük güçlerle sınırlayacak. Bu çatışmada Washington dengeleri yönetecek ve Tahran ile halat çekme oyununa devam edecek. Tahran da tüm tarafları kışkırtmaya ve şantaj yapmaya geri dönecek, ancak dokunulmaz sınırları aşmadan bunu yapacak. Zira Tahran, uranyum zenginleştirme seviyesini istediği kadar yükseltsin. Nükleer silaha sahip olduğunu ve nükleer deneme yaptığını açıklamasının yasak olduğunu çok iyi biliyor. Çünkü böyle bir durumda Tahran, ulusal güvenlik hesaplarına göre başkentleri Moskova'nın potansiyel bir İran nükleer bombasına en yakın Avrupa şehri olduğunu savunan Rusları, en yakın müttefikini direkt kaybeder.
Ayrıca anlaşmanın olmaması, ABD'nin yaptırımların uygulanmasında bilerek işleri ağırdan alması, Ukrayna krizinin yansımaları ve Avrupa'nın Rus gaz piyasasına alternatif bulma zorunluluğu ile Tahran, ciddi tavizler vermeden dayanabilecektir. Biden yönetiminin tansiyon ne kadar yükselirse yükselsin diplomatik olmayan adımlar atmayacağından ve daha fazla yaptırım uygulamayacağından emin. Bu yüzden, bazı başlıca taleplerinden vazgeçmeyi reddedip şartlarında ısrar ederse anlaşmanın olmaması Tahran'ın da işine gelebilir.
Dolayısıyla anlaşmanın yapılmaması, iki esas tarafın kaçınmaya çalıştığı bir çatışma hayaletini uzaklaştırmış olacak. Önerilen şekliyle anlaşmanın imzalanması ise krizlere ardına kadar kapıyı aralayacak. Her iki durumda da bölgesel yarı istikrar aşamasının son noktasına geldiği görülüyor... Yine de kesin haberler Viyana’da.