İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

The Atlantic: Suudi Arabistan liderlik ruhunun röportajı

Suudi Arabistan’ın çevresi ve toplumu ile uyumlu verilerden ve gereksinimlerden yola çıkan öz değişiminin kavşağında, Amerikan dergisi "The Atlantic"in Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile röportajı üzerinde nesnel bir duruş gerektiriyor.
Her büyük başarının gerçeğe dönüşmeden önce bir hayal olduğunu bir kez daha hatırlatalım. Keza, koşullar veya bireyler arasındaki yaklaşımın, milletlerin ve halkların kaderini kimin şekillendirdiği ile ilgili süren tartışmanın uzun zaman önce bireyler lehine sonuçlandığını da. Bunu söyleyen de biz değil, Amerikan dış politikasının babası Henry Kissinger'dır. Peki, Veliaht Prens bu coşkun vatansever ruhu, şeffaflık ve netlikten yoksun olmayan ifadeleri nereden getirdi?
Suudi Arabistan’ın coğrafi ve demografik yapısının, gücünü, bugün ve gelecekte motive eden ve destekleyen şey olduğu kesindir. Coğrafi yapısından başlayacak olursak, Suudi Arabistan, dünya ticaretinin yaklaşık yüzde 27'sinin geçtiği üç boğaza nazır bir konumda bulunuyor. Küresel petrol talebinin yüzde 12'sini karşılama kabiliyetine, dünyanın en büyük 10 ulusal varlık fonundan ikisine ve aynı zamanda en büyük döviz rezervlerinden birine sahip.
Suudi Arabistan, özellikle halihazırda üçüncü yüzyılını yaşayan üçüncü kuruluş aşamasında, halk ve yönetici kraliyet ailesi arasındaki iç sosyal sözleşmesi ile demografik olarak da güçlü görünüyor.
Bu köşe, sözü geçen zengin diyalogda bahsedilen her şeyi ayrıntılı bir şekilde tartışmaya yetmeyecek kadar dar. Veliaht Prens ile yapılan röportaj, ünlü Fransız filozof ve düşünür Raymond Aron'un, ilerici ve gerçek anlamda insancıl ve sosyal bir toplum hayaline sürekli tutunmakla ilgili sözlerini hatırlatıyor.
The Atlantic röportajında tartışılan tüm terimlerin tek bir merkezi nokta etrafında döndüğü görülüyor. O da Suudi Arabistan'ı kendisine, halkının imkânlarına, insani ve ekonomik kapasitesine yakışan konum ve mevkiye geri getirmek. Röportajın sahip olduğu doğruluğun boyutu oldukça ilgi çekiciydi. Keza, halihazırda bir düzeltme aşamasından geçilse de zamanın damgasını ve izlerini bırakmış olduğu yollar ve rotaların gözden kaçmayacak şekilde değerlendirilmesi yoluyla, bilhassa günümüzde kendisine dönülmeyi hak eden geleneksel köklere yaslanması etkiliydi.
Okuyucu ve araştırmacı, uzun sohbet boyunca ideoloji meselesinin Suudi Arabistan 2030 Kalkınma Vizyonunun sahibini ilgilendirmediğini fark edecektir. Asıl ilgilendiğinin, büyüme modelleri yaratmakta, her tür ve biçimdeki sorunların çözümünde modern ve bilimsel yöntemlere başvurmak anlamında bir metodolojiye ulaşma çabası olduğunu anlayacaktır. İşte genç liderin aklındaki model budur. Örneğin, kalkınma ve altyapı geliştirme projeleriyle ilgili vizyonunu, Neom, el-Ula, Diriye, Qiddiya türünden dev projeleri ele alalım, hiçbiri Doğu veya Batı’dan herhangi bir gelişme ile örtüşmüyor veya onu simüle etmiyor. Aksine Suudi Arabistan'ın tarihsel temellerinin derinliklerinden doğuyor. Bu da takipçi değil, yaratıcı bir model ile karşı karşıya olduğumuz anlamına geliyor.
Geliştirme ve yeniden yapılanma, özellikle insan hem meselenin hem de çözümün kendisi olarak kaldığından, insanlarla buluşmadan sadece yapı inşaatı yolunda ilerleyemezdi.
Bu noktada, Veliaht Prens'in İslam tarihinin kalbinden sunduğu hoşgörülü ve uzlaştırıcı vizyon karşımıza çıkıyor. Bu tarih özünde dışlama ya da uzaklaştırma yoluna gitmeyip, aksine -Prens Muhammed'in dediği gibi- henüz İslam davetinin başlangıcında, Hristiyanlar ve Yahudilerle bir arada yaşamayı bilmiştir. Böylece, doğası ne olursa olsun, tüm kültürlere ve dinlere saygılı olma ve onları takdir konusunda bir model sunmuş ve sunmaya da devam etmektedir. Bu cömertlik ve iyilik, bugün geri dönülmesi gereken yaratıcı, dünyanın doğusundan batısına birleşik insanlık ruhunda gizli gerçeğin bulunduğu ideal soylu ruha dönüşmüştür.
Aynı röportajda insan, Ünlü İsveçli sosyolog Gottar Merola'nın hukuk ruhunun olmadığı “gevşek devlet” hakkında yazdıklarını da hatırlıyor.
Bu noktada, Veliaht Prens’in, Suudi Arabistan’da kraliyet kanı kavramı diye bir şey olmadığını, kraliyet ailesi üyeleri ile halkın geneli arasında bir ayrımın bulunmadığını vurguladığını görüyoruz. Veliaht Prens ayrıca, bu ailenin herhangi bir üyesinin yaptığı hatanın nasıl hiçbir şekilde kabul edilmediğinin altını çizdi. Dahası sözlerinden, kraliyet ailesi halkın hizmetinde olduğu ve birliğini koruduğu için bu aileye ait olmanın saygı duyulması gereken bir görev ve sorumluluk sayıldığı da anlaşılıyor.
Röportaj, özellikle Suudi Arabistan’ın sosyal ve dogmatik yapısını dikkate almayan ve iç işlerini hedef alan müdahalelere izin vermeyen sınırlarla ilgili olarak, hukuki haklara, pozitif yasalara dayanan cesur ifadelerden de yoksun değildi. Bu konudaki kararlılık ve azim Veliaht Prens’in; “Kimsenin bizim işimize karışmaya hakkı yoktur” sözüyle açıkça ortaya konuldu.
Suudi Arabistan son 5 yıldır takip ettiği yolda, eski dost ve büyük müttefik ABD'den başlayarak dostluk rotasını izliyor gibi görünüyor. ABD ile dostluğu, dünya çapında ve özellikle de Doğu Asya'da yükselen güçlerle arasındaki mesafeyi koruduğu anlamına gelmiyor. Suudi Arabistan çok akıllıca bir şekilde, kendisi ile çıkarlarını sürdürmeyi veya azaltmayı isteyip istememe kararını başkalarına bırakıyor. Onun kapısı ise çıkarlarına saygılı herkese açık.
Düşündürücü röportaja göre, Suudi Arabistan tarihi çatışmaların determinizmine inanmıyor. Bu durum, değişim açısından tarihsel diyalektik ile uyumludur.
Suudi Arabistan, İsrail'i düşman olarak görmüyor. Filistinliler ile arasındaki çekişmeli meselelerin sona ermesini ve böylece gelecekte onu müttefiki olarak görmeyi umuyor. Doğal komşusu İran'ın yüzüne de kapıyı kapatmıyor, ancak nükleer silah edinmesi veya zayıf bir anlaşmaya varılması tehlikesine de dikkat ediyor.
Eskilere göre her söz, onu işitenden çok söyleyeni anlatır. İşte Veliaht Prens’in röportajını okumak da insanın, 2030 Vizyonu’nun anlamını ve yapısını kavraması için yeterlidir.  Büyük Fransız yazar Victor Hugo'nun; "Zamanı gelen bir fikri kimse durduramaz” sözü adeta Suudi Arabistan’ın 2030 Vizyonunu tanımlamaktadır.