Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Nükleer patlama korkusu

Ukrayna'da bir aydır süren savaşı kapsamlı veya sınırlı bir nükleer savaşa dönüştürebilecek bir senaryo var mı?
Evet, riskler gerçek ve askeri uzmanlar bunu tartışıyorlar. Her geçen gün olası nükleer dehşetin sonuçlarıyla ilgili korkuların arttığının farkındalar. Bunun sebebi sadece Rusya'nın kayıplarının arttığını hissetmesi halinde küçük bir nükleer silah kullanmasının tehlikeleri değil, çatışmanın küresel nükleer yarış üzerindeki yansımaları ve diğer ülkelerin de bu sürece dahil olmasıdır.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna işgalinin öncesinde ve işgal esnasında nükleer silah kullanımına gönderme yaptı. Bu, yıkıcı bir küresel nükleer savaşı başlatma korkusuyla bir tarafın askeri olarak müdahalede bulunamamasıyla birlikte herhangi bir nükleer ülkenin başka bir ülkeye saldırabileceğine dair bir mesajdı. Ukrayna'ya derinden sempati duyan Batı, yalnızca kınamalarla, yaptırımlarla ve Kiev'e savunma silahlarının sevkiyatıyla müdahale edebildi. ABD Başkanı Joe Biden, İngiltere Başbakanı Boris Johnson ve NATO Genel Sekreteri, “Ukrayna'ya uçuş yasağı getirme veya askeri uçaklar gönderme talebini” karşılayamayacaklarını söylediler. Çünkü bu, Rusya ile bir çatışmanın içine girmek ve nükleer bir savaşa dönüşebilecek bir dünya savaşı riskine yol açmak demektedir.
Ukrayna şimdi nükleer ülkeler kulübüne katılma fırsatından vazgeçtiği için pişmanlık duyuyor olabilir. Sovyetlerin çöküşünden sonra Kiev, büyük bir nükleer füze cephaneliğini devraldı. Bu cephaneliğin üç nükleer ülkenin, yani Çin, Fransa ve İngiltere'nin sahip olduğuna denk bir cephanelik olduğu söylendi. Ancak vazgeçip Rusya'ya verdi ve Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması'na katıldı. O sıralar bunun Moskova'ya güvence, dünyaya ise barış mesajı göndereceğini ve güvenlik içinde yaşamasını sağlayacağını düşündü. Fakat yaşanan gelişmeler ve öncesinde 2014'te Rusya'nın Kırım'ı işgali bunu ortadan kaldırdı. Bugün Ukrayna, gelecekte kendini korumak istiyorsa, nükleer silah edinmesi gerektiğini düşünen tek ülke değil. Japonya veya Güney Kore gibi diğer ülkeler, hatta Tayvan bile, tarihsel çatışmaları olan komşu ülkelerin nükleer silahlarından dolayı endişe duyabilirler. Çin, sabır ve incelikle diplomatik faaliyetlerini yürütürken, Putin'in Rusya'sı, nükleer cephaneliği kullanma tehdidinde bulunmakta çekinmiyor ve Kuzey Kore lideri Kim Jong-un füzelerini ve nükleer gücünü sergilemeye devam ediyor.
Ayrıca savunma bahanesiyle veya komşuları üzerinde hegemonya kurmak amacıyla nükleer bir silaha sahip olmak isteyen ve Ukrayna krizinden gelen mesajı bu talepleri ve korkuları artıracak bir şekilde okuyan başka birçok ülke var.
Putin, Ukrayna'daki askeri baskı ve uygulanan kapsamlı yaptırımlar nedeniyle kendini gösteren iç ekonomik baskının altında küçük bir nükleer bomba kullanmaya karar verirse, işler çığırından çıkacaktır. O zaman Batı'nın tepkisi ne olacak? Nükleer silah sahibi komşularından endişe eden ve bu kitle imha silahına sahip olmak isteyen diğer ülkeler bundan nasıl bir mesaj çıkaracaklar?
Washington, “nükleer” bir senaryoya ilişkin ciddi endişe duyuyor. Savunma İstihbarat Teşkilatı Direktörü Korgeneral Scott Berrier, geçtiğimiz perşembe günü ABD Temsilciler Meclisi Silahlı Hizmetler Komitesi önünde yaptığı açıklamada, Rusya'nın gücünü göstermek ve Batı'ya uyarı mesajı vermek için ‘nükleer caydırıcılığa’ her geçen gün daha fazla güveneceğini söyledi. Rus askerî harekâtı bocaladıkça ve Putin kendini tehdit altında hissettikçe bu korkular daha artıyor.
Birçok politikacı ve askeri uzman, küçük nükleer bombaların geliştirilmesinin, büyük (stratejik) nükleer bombalara kıyasla kullanım olasılığını büyük ölçüde artırdığı konusunda uyarıyor ki, bu nükleer bombaların ilk kez yaklaşık 77 yıl önce Hiroşima ve Nagazaki'de yarattığı dehşeti tüm dünya biliyor. Nükleer güçlerin bu küçük bombaları biriktirmeye devam etmeleri, Hiroşima ve Nagazaki trajedisinin şu ana kadar tekrarlanmasını önleyen “karşılıklı garantili yıkım” teorisine dayanan nükleer korku dengesini alt üst etmekle tehdit ediyor. ABD Başkanı Joe Biden, daha önce bu taktik nükleer silahlara karşı pozisyon almış ve bunu kullanılmaya daha elverişli olduğu için “kötü ve tehlikeli bir fikir” olarak değerlendirmişti.
Taktik nükleer silahlar olarak bilinen bu bombalar, ABD’nin Japonya'ya karşı kullandığı büyük (stratejik) bombalara kıyasla boyut ve etkileri açısından küçük olabilir. Ancak bu haliyle büyük can ve mal kayıplarına yol açabilecek kitle imha silahı olarak kabul edilmektedir. Hiroşima’da kullanılan bombanın gücünün yarısına eşdeğer küçük bir bomba, büyük maddi hasara ilave olarak yarım milyondan fazla ölüm ve yaralanmaya neden olabilir. Bu nükleer silahlarla ilgili sorun, Washington ile Moskova arasında stratejik nükleer savaş başlıkları ve balistik füzelerin sayısını azaltmak için imzalanan START anlaşmaları gibi anlaşmaların kapsamı dışında kalmalarıdır. Bu sebeple büyük nükleer güçler, özellikle Rusya ve ABD, büyük bir cephanelik oluşturdular.
Sayıları bilinmemekle birlikte, askeri uzmanlar tek başına Rusya'nın bu bombalardan 2 binden fazlasına sahip olduğunu, ABD’nin ise caydırıcılık gücünü artırmak amacıyla denizaltılarında ve Avrupa üslerinde belirsiz miktarda bulundurduğunu tahmin ediyorlar. Diğer nükleer güçler, en azından Çin gibi büyük olanlar da kesinlikle taktik silahlardan oluşan cephaneliğe sahipler.
Bu taktik silahların kapsamlı nükleer çatışma riskini azalttığına dair konuşmanın bir yanılsama olduğu konusunda uyaran sesler var. Bu hafta New York Times, Princeton Üniversitesi'ndeki uzmanlar tarafından hazırlanan bir simülasyon deneyini yayınladı. Bu simülasyonda, Rusya'nın Batı'ya uyarı olarak bir taktik nükleer bomba kullandığı ve NATO'nun Rusya'dan uzak bir yerde benzeri bir sınırlı saldırıyla karşılık verdiği farz edildi. Akabinde Moskova başka bir saldırıyla buna karşılık verir ve saatler içinde 90 milyondan fazla insanın ölmesine ve yaralanmasına yol açan bir savaşa girilir. Uzmanlar bu simülasyonun amacının, nükleer savaş planlarının olası feci sonuçlarına ışık tutma ihtiyacı olduğunu ifade ettiler. Çünkü ABD ve Rusya’nın uzun zamandır devam eden geleneksel nükleer silahları kontrol altına alma anlaşmalarından vazgeçmeleri, bir nükleer savaş riskini önemli ölçüde artırdı.
Bu korku senaryosundan sonra tek çıkış yolu, Ukrayna'daki gerilimin tırmanmasını önlemek ve müzakereler aracılığıyla bir çözüme ulaşılmasını teşvik etmektir. Putin'i köşeye sıkıştırmak ve Rusya'nın yenilgisinden söz etmek, Ukrayna ve dünya için riskleri artırıyor. Bunun da ötesinde, nükleer silahların yayılmasını engellemek ve var olanları azaltmak için ciddi formüller aramak gerekmektedir.