Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in BAE'ye yaptığı son ziyaretle ilgili olarak başta ABD olmak üzere birçok taraftan pek açıklama yapıldı. Ardından söylentiler yayıldı. Ziyaret yıldırım olarak nitelendirildi ve Beşşar Esed’in basına tek bir açıklamada bulunmaması çok konuşuldu. Ancak söylenenlere göre görüşmelerde Suriye topraklarının birliği, yabancı güçlerin Suriye'den çekilmesi ve kardeş halka siyasi ve insani destek konuları ele aldı. Bu da Suriye Devlet Başkanı'nı BAE’ye getirenin tamamen yok olan, yeniden sağlanması yoğun çabalar, Arap ümmetinin tamamının değilse de en azından bazı ülkelerinin desteğini gerektiren Suriye topraklarının birliğini yeniden tesis etmek için Arapların yardımını istemek olduğu anlamına geliyor.
İranlılar hem Suriye'ye hem de Irak'a haydut işgalciler olarak geldiler. İsrail'in Suriye'deki Golan Tepeleri'ni ve batıda Taberiye Gölü kıyılarından doğuda Emevi başkentinin eteklerine kadarki bölgeyi işgal ettiğini umursamadan Suriye sahnesini takip etmeye devam ettiler. Bunun anlamı, Velâyet-i Fakīh Devleti güçleri konvoylarının doğudan batıya bu Arap ülkesine nüfuz ettiği ve Şam'ı geçtikten sonra durarak Arap dünyasının bu değerli parçasını ilhak etmeleri için işgalci İsraillilere bıraktığıdır. Tüm bunlar olurken “Ebedi mesaj sahibi, birleşik Arap ümmeti” sloganı atanlardan tek bir itiraz gelmedi.
Sadece kardeş Suriye halkı için değil, gerek Afrika gerekse Asya’daki tüm Arap ümmeti için gerçek ve fiili önemine rağmen belki bunun önemsiz olduğunu düşünenler vardır. Gerçek şu ki işlerin bu noktaya ulaşması ve aralarında pek çok iyi insan bulunan tüm Araplara olmasa da en azından bazılarına hakim olan tüm bu sessizlik, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in birçok ihlaline ve hatasına rağmen Arap Körfezi ülkelerinde yardım arama hakkına sahip olduğu anlamına geliyor. Keza Arap ümmetine saldırmak için pusuya yatmış “yılanların” kendisini hedef almasını önlemek için eli kolu bağlı oturma ve tek bir kelime açıklama yapmama hakkına da...
Beşşar Esed’in bir Arap Körfez ülkesini ziyaretinden ne para ne de mal mülk istemediğine şüphe yok. Ciddi Arap meselelerini bile etkili bir sessizlikle ele almaya alışmış olan en yakın kardeşlerine, bildikleri “Emevi” Suriye'sinin artık var olmadığını, parçalanmış ve bölünmüş olduğunu vurgulamak istediğine kuşku bulunmuyor. Tarihin başlangıcından bugüne Fayhaa’ya (Şam’ın adlarından biri) nazır Kasiyun Dağı’nın, Siyonist düşmanın Şam'ın eteklerinden Arapların Filistin'e geçişlerinin tüm aşamalarına tanık olan Taberiye Gölü kıyılarına kadar Golan Tepeleri'ni yutmak için harekete geçtiğini izlerken kendisinden utandığını söylemek istediği şüphesiz. Dolayısıyla Beşşar Esed, Suriye'nin ve tüm Arap ulusunun endişelerini yaşayan en yakın kardeşlerini ziyareti sırasında eli kolu bağlı ve sessiz kaldığında, aslında yüksek sesle söylenemeyecek şeyleri sessizce söylemek istedi. Arap milletine bu tarihi Emevi devletinin parçalanma ve yok olma tehdidi altında olduğunu bildirmek istedi. İran’ın elçisi olarak Körfez'e gittiği kesinlikle doğru değil. İranlıların hiçbir Arap'ın kendilerine elçi olmasını istemedikleri ve bu bölgedeki “kardeş” varlıklarının tarih boyunca sürdüğü bilinmiyor değil. Bu gerçekler biliniyordu ve Arap Körfezi önce Allah'ın izni sonra oğullarının kararlılığıyla baki kaldığı sürece de böyle bilinmeye devam edilecekleri açık.
Burada ikinci, üçüncü ve bininci kez, İranlıların tarih boyunca işgalcilerin ve "yağmacıların" yaptıkları gibi Irak ve Suriye’ye yağma ve talan için geldiklerini söylemeliyiz. Beşşar Esed bunu alenen dillendirmese de kesinlikle kapalı kapıların ardında söylemiştir. Aksi halde Emevi tarihinin mirasçısı olan bu “devlet”in başkanının sessiz kalması ve tek bir kelime açıklamada bulunmaması ne anlama gelir? Beşşar Esed sessiz kalarak sanki kendi kendine şu güzel Arap beyitlerini söylüyor ve fısıldıyordu:
Kılıç davranışları belirlemekte kitaplardan daha güvenilirdir
Keskinliği ciddiyet ve oyun arasındaki sınırdır
Önemli olan, Beşşar Esed'in Arap Körfez bölgesine özellikle de BAE’ye İran elçisi olarak gelmemiş olduğudur. Aksine bu iyi Arap ülkesine, tüm Araplara Suriye'nin artık bildikleri Suriye olmadığını, paramparça, bölünmüş, açlık çeken bir ülke haline geldiğini bildirmek için geldi. 7 milyondan fazla insanının ayrılarak eskisi gibi geniş olmayan Allah’ın arzına (yeryüzü) yayıldıklarını, gıda, su ve ilaç ihtiyacından önce geçmişini yani birlik ve beraberliğini kurtarması gerektiğini söylemeye geldi. Babası Hafız Esed’in yaklaşık yarım asır boyunca demir ve ateşle hüküm sürdüğü, Suriye'nin "büyük" liderlerini bilinen ve bilinmeyen "zindanlarda" öldürttüğü ve kendisinin de elleri halen Suriyelilerin kanıyla lekeli olan bir adamın bunu yapması şaşırtıcı olmamalı.
Bu büyük tarihi Arap ülkesi paramparça hale geldi, halkı açlık çekiyor ve birçok işgal yaşadı. Bunların belki de en kötüsü İran işgalidir. Elbette İsrail işgalinden sonra...
Bu yüzden onun için en önemlisi, hatta birinci derecede önemlisi, birliğini ve halkını yeniden kazanması, yeni bir başlangıç yapmasıdır. Aslında bu acı durumu hepsi olmasa da birçok Arap ülkesi yaşadı. Fransızların işgalcilerin özgürlük mücadelesi ve şehitlerin Cezayir'ine 132 yılı aşkın bir süre el koyduğu, tüm bu süre boyunca Fransız işgalinin altında yaşadığı biliniyor. Sonra büyük bir kalkınma ve canlanma yaşadı. Üçüncü dünya ülkelerinin değil, bazı ülkeleri gerileyen ve tarihin hareketinin gerisinde kalan, birinci dünya olarak adlandırılan ülkelerin ön saflarında yer aldı.
Birçok Arap ülkesinin başına gelenleri yaşayan Suriye'ye dönecek olursak; bu tehlikeli tarihsel aşamada ihtiyacı olanın, her şeyden önce birliğini ve bütünlüğünü yeniden sağlamak olduğunu görüyoruz. Aslında bu, birincisi anavatanlarında kalan Suriyelilerin, ikincisi yakın ve uzak ilgili Arap ülkelerinin gerçekten yoğun bir çaba göstermesini gerektiriyor. Burada kesin olan şu ki bu konu hiç de kolay değil. Aksine çok zor ve uzun bir zaman alacak. Arap ülkelerinin ve özellikle de Arap rönesansının başlangıcından bugüne kadar Arap ümmeti için gerçek ve etkili bir “destekçi” olmayı sürdüren Arap Körfez ülkelerinin ciddi desteğine gereksinim var.
Çabalar bugünkü duruma ulaşmasını kimsenin beklemediği Suriye'ye odaklanmalı. Bu tehlikeli aşamada, yaşamakta olduğu tüm bu parçalanmadan çekip çıkarılarak birliği yeniden tesis edilmeli. Suriye bugün yaşamakta olduğu parçalanma ve bölünmeden kurtarılmak isteniyorsa bu başarılmalı. Yakın ve komşu olanların yanı sıra uzak bazı Arap olmayan ülkelerin istediği gibi eski haline, bölge üzerinde rekabet eden ve çatışan Batılı ülkelerin denklemindeki bir sayıdan ibaret olmaya dönmesi istenmiyorsa bu gerçekleşmeli.
O halde bu meselenin çok zor olduğu ve gerçekten çok çaba gerektirdiği açık, hatta kesindir. Ama yine de Suriye'nin önce halkına ve sakinlerine, sonra da Arap ümmetine geri dönmesi, çok önemli bir şey ifade ediyor. Bu, çok önemli ve temel figürün, Arap denklemindeki tarihi dengeyi yeniden sağlayacağı anlamına geliyor. Zira bilindiği gibi henüz Fransız işgali ve ondan önce de Osmanlı İmparatorluğu zamanında ana ve temel konumdaki bu Arap ülkesi olmadan söz konusu denge eksik kalır!