Prof.Dr. Bilal Sambur
Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Öğretim Üyesi
TT

Din: Ticaret mi? Maneviyat mı?

İnsanlık tarihinde toplumların tecrübesi sonucu oluşmuş güçlü kurumlar ve yapılar vardır. Din, aile, ekonomi ve siyaset alanlarında toplumlar, kendi ihtiyaçları ve tecrübeleri ışığında değişik inançlar, siyasal düzenler ve ekonomik sistemler inşa etmişlerdir. Din, soyut bir inançlar bütünü olmaktan ziyade toplumlarda  kurumlarıyla, ekonomik ve siyasal ağlarıyla, eğitim  sistemiyle ve adamlarıyla var olmaktadır. Ekonomik, siyasal ve sosyal kazançlar elde etmek için dinin araç olarak kullanılması, din ticareti  kavramıyla ifade edilmektedir. Din ticareti kavramı, dinin  insani bir olgu olarak insan tarafından  kendisi için nasıl kullanıldığını göstermesi açısından büyük önem taşımaktadır.
Din, kutsal olarak konumlandırdığı temel birtakım  doğmalara insanların iman etmelerini  istemektedir. Dinin iman  etme zorunluluğuna insanlar, çıkarlarını  imanın üstüne çıkarma şeklinde bir karşılıkta bulunabilmektedirler. Dini imanı para olmuş ifadesi,   ekonomik kazanç için din dahil her şeyi harcama tutumunu çarpıcı bir gerçeklik olarak ifade etmektedir.Ahlak ve maneviyat olamayan din ve imanın yerine para geçmektedir.
Din adına insanlardan büyük paralar toplayarak insanları dolandıran büyük şirketler ve holdingler ortaya çıkmaktadır. Din ticareti, kişilerle sınırlı bir  hırsızlık, yolsuzluk ve ahlaksızlık faaliyetinden ibaret değildir. Din ticareti, kurumsal düzeyde sistematik bir şekilde yürütülen bir soygun, aldatma ve yağma çalışmasıdır. Dini yalanlarla insanların emeklerini ve sermayelerini çalan  din mafyaları, din ticareti yapan karanlık yapılardır. Din ticareti her zaman yaşanmasına rağmen, din ticaretinin karanlık ve kirli yüzüyle  sahici bir şekilde hesaplaşılmış değildir. Din ticareti denilen karanlık ve kirli gerçeklikle yüzleşmeden ve din ticareti çürümüşlüğünden arınmadan  ahlaklı ve adil olmak mümkün değildir.
Toplum üzerinde ekonomik, sosyal, siyasal ve zihinsel tahakküm ve zorbalık kurmak isteyen güçler  hep var olmuştur. Aziz Nesin, bütün zamanların  en karlı ticaretinin din ticareti olduğunu  sarsıcı bir şekilde dile getirmektedir: “Dünyadaki en kârlı ticaret din tüccarlığıdır. Sermayesi yalan, müşterisi cahillerdir.” Din ticaretinin arkasında dini cehalet vardır. Cehaletin din ve kutsal haline getirilmesi, insanları sömürülecek ve kullanılacak aptallar haline getirmektedir.Yalan üzerine bina edilen inançlara  akıldan, ahlaktan ve adaletten uzak bir şekilde iman  ve itaat etmek, dini cehaleti ve  ticareti doğurmaktadır.Din adına insanlar üzerinde tahakküm ve zorbalık yapanların din ticareti yaptığını söyleyen Kindi, şu sarsıcı gerçeği  ifade etmektedir:  "Bir şeyin ticaretini yapan onu satar, sattığı ise artık kendisinin değildir…Kim din ticareti yaparsa onun dini yoktur." Din ticareti, dini, insani ve ilahi olan her şeyin inkarı anlamına gelmektedir. Dini imanı para olmak ifadesi, inkarda insanın geldiği en çukur ve yoz durumu ifade etmektedir.
Din ticareti,  boşlukta gerçekleşen bir  durum değildir. Din ticaretini besleyen ve doğuran güç, din siyasetidir. Din adına siyaset yapmak ve dini devlet haline getirmek, kaçınılmaz olarak din ticareti dediğimiz durumu doğurmaktadır. Din cehaleti, din ticareti ve din siyaseti birbirinden ayrılamazlar. Proudhon, Tanrı ve ecdad diye söz başlayanların kirli tuzakları konusunda uyarmaktadır:“Sık sık Tanrı’dan ve atalardan söz edilmeye başlanmışsa, biliniz ki, ya canınız ya da paranız isteniyor demektir.” Din ticareti ve din siyaseti yapanlar, insanların aklını, hayatını ve malını  birlikte istemektedir. Din ticaretini ve din siyasetini birbirinden ayrılmaz ikizler olarak görmek lazımdır. Din ticaretinin ve din siyasetinin birbirinden ayrı olduğunu sanmak  büyük bir yanılgıdır.
Dini olarak nitelenebilecek hiçbir  mal yoktur. Dini alışveriş adı altında birtakım malları ve ürünleri satan  üçkağıtçılar bulunmaktadır. Dini alışveriş  olmadığı gibi, dini ürün de yoktur. Dini alışveriş adı altında yapay bir dini ürünler sektörü oluşturulmakta ve insanların bu ürünleri alması sağlanmaktadır.Osman Bölükbaşı, en karlı sektörün din sektörü olduğunu söylemektedir: “Hayatım boyunca bütün sektörleri tetkik ettim, en kârlısının ‘din ticareti’ olduğunu gördüm.”   Dini ürünler sektörünün ana ürünü, dinin kendisidir. Bireyin iç dünyasından kaynaklanan bir maneviyat ve ahlak tecrübesine dönüşmediği sürece din, dini ürünler pazarında en ucuz işporta  malı olmaya devam edecektir.
Din ticareti, dini maneviyat ve ahlak olarak görmemektedir. Din ticareti, dine şirket olarak bakmaktadır. Din ticaretinde din şirketinin en büyük şürekası, yani ortakları  din adamlarıdır. Din adamları, din şirketinden en büyük hisseyi kapmak için her türlü yalanı ilahi emir olarak  uydurmaktadırlar.Din adına  siyasete, ticarete, iktisada, akla ve eğitime hükmetmek isteyen din despotları, Allah adını kullanarak herkesi susturmaya ve  herkesi kendilerine mahkum etmeye çalışmaktadırlar. Allah adına konuştuğunu iddia eden herkes yalan söylemektedir. Herkes, kendi siyasal, ekonomik, ticari, sosyal ve ideolojik çıkarı adına konuşmaktadır. Hiçkimsenin kimseyi  Tanrı adını kullanarak susturmaya ve kandırmaya hakkı yoktur.