Cuma Bukleyb
TT

Mülteciden mülteciye değişir

Hayat önceliklerdir. Listenin başında insanın kendisini zarardan ve ölümden koruması gelir. Aniden, dünyanın bir yerinde bir savaş patlak verdiğinde, insanlar evlerini barklarını terk ederler, arkalarına dahi bakmadan kaçarlar. Tek dertleri canlarını kurtarmaktır. Geriye dönüp bakma, mültecilerin geçmiş deneyimlerden öğrendikleri gibi daha sonra, tam da kaçaklar güvenli, ölüm hayaletini onlardan uzak tutan, kendilerini farklı bir yaşama hazırlayan bir yere sağ salim vardıklarında akıllara gelir. Bu konuma göre ya yerinden edilmiş ya da mülteci olurlar. Kendilerine verilen adlandırma, güvenli bölgenin konumuna, yani ülke sınırları içinde veya dışında olmasına bağlıdır.
O anlarda yerinden edilenler ve mülteciler geride bırakmak zorunda kaldıkları, kaçtıkları andan itibaren görüntüleri hafızalarında donup kalan yerlerde hayatlarına devam etme ümidiyle geriye dönme arzusunun kendilerini ele geçirdiğini hissederler. Özlem onları alt eder, zihinlerini ve kalplerini ele geçirir ve birçok gerçeği unutturur. Bunlardan biri de, örneğin, yaşam mekanizmalarının, anılarının mekanizmalarının aksine durmayı bilmedikleridir. Görüntülerin hafızalarında donmasının, bıraktıkları alanlarda hayatın ritminin de donduğu anlamına gelmediğidir. Geride bıraktıklarına dönme ihtimalinin kesin olmadığı, tartışmaya açık olduğudur. Asla gerçekleşmeyebileceğidir. Sürgündeki Filistinliler buna iyi bir örnektir.
Üçüncü milenyumun başlangıcından bu yana dünya dört olay ile sarsıldı. ABD’de yaşanan ilk sarsıntıyı, Eylül 2001 terör olayları ve bunların Afganistan ve Irak'taki yansımaları temsil ediyor. Bunu 2008 yılındaki küresel finansal kriz sarsıntısı izledi. Onu da Çin'in Wuhan kentinden tüm dünyaya yayılan Kovid-19 virüsü kaynaklı sarsıntı takip etti. Son sarsıntı, Rusya'nın Ukrayna'yı işgal etmesiydi. 2010'da patlak veren ve Arap Baharı devrimleri olarak adlandırılan olaylar, tek bir coğrafi alanda birkaç ülke ile sınırlı oldukları için bu çerçeveye girmiyorlar. Ancak yansımaları, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra dünyanın tanık olduğu en büyük mülteci ve göç dalgalarından birine yol açtı.
Ukrayna savaşı ilk ayını tamamladı ve henüz bitmedi. Ancak bugüne kadarki hızlı gelişmeleri, siyasi ve ekonomik yansımaları, yarım asrı aşkın süredir bildiğimiz dünyanın bitiş noktasına geldiğini gösteriyor. Ondan sonra gelenin hatlarının halen bilinmezliğin derinliklerinde şekillendiğini haber veriyor. Ancak en azından, medyadaki haberler ve uzman uluslararası kuruluşların istatistikleri aracılığıyla ülke içinde ve dışında yerinden edilmiş ve mülteci Ukraynalıların sayısını kesin olarak biliyoruz. Uluslararası Göç Örgütü tarafından geçen hafta yayınlanan en son istatistikler savaşın başlangıcından bu yana ülke içinde 6,5 milyon Ukraynalının yerinden edildiğini, 3,5 milyonunun da komşu ülkelerde mülteci statüsünde olduğunu doğruluyor. Bir ayda 10 milyon Ukraynalı yerinden edilmiş ve mülteci konumuna düştü.  Sadece yerinden edilmiş ve mülteci konumuna düşen Suriyelilerin sayısı bu sayı ile kıyaslanabilir ama o da bir ayın değil, Suriye'deki 10 yıllık savaşın bilançosudur. Kamerun'da 5,3 milyon, Afganistan'da 4,6 milyon yerinden edilmiş kişiye kıyasla ülke içinde yerinden edilen Suriyelilerin sayısı 6,6 milyondur. Dünyanın farklı ülkelerindeki mültecilerin birçok yönden birbirleri ile benzer olmalarına rağmen yaşam koşullarının farklılık gösterdiği iyi biliniyor. Fark, onları çevreleyen siyasi koşullar arasındaki karşıtlıktan kaynaklanıyor. Belki de bu durumu en iyi, merhum Filistinli yazar Gassan Kanafani'nin “Çadırdan çadıra değişir” ifadesi tanımlıyor.
Yerinden edilmişler ile mültecilerin bir kısmı şansızdır. Çünkü içeride yerinden edilmiş ve mülteciler olarak onları koruyan ve gözeten bir hükümet yoktur. Aynı zamanda mülteci olarak başka ülkelerde de istenmezler. Bir kısmı ise şanslıdır. Ülkeleri içinde ve dışında onlara tüm kapılar açılır, gerek kendi hükümetlerinden gerekse uluslararası toplumdan her türlü ilgiyi görürler. Ukraynalı yerinden edilmişler ve mülteciler bunun en iyi örneğidir. Ülke içinde kalanlar hükümetlerinden ve ilgili insani yardım kuruluşlarından her türlü yardımı ve teşviki görüyorlar. Başka ülkelere kaçanlar ise hoş bir şekilde karşılandılar ve açık havada uyumadılar. Bu çifte standardın arkasındaki nedenler çok ama burada onlara yer veremeyeceğiz. Bunun yerine, yakın zamanda İngiltere’ye ulaşan Ukraynalı mültecilerin nasıl hükümetin, vatandaşların ve ilgili STK'ların ilgisine nail oldukları ve bir gecede öncelik haline geldikleri örneğini verelim. Bu ilgi, Taliban'ın iktidara dönmesinden sonra Afganistan'dan İngiltere’ye gelen, yine ölüm botlarıyla İngiliz Kanalı’nı aşarak veya Hong Kong'dan İngiltere’ye gelen diğer binlerce mülteciye gösterilmemişti.