Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Obama ve Ferid Zekeriya ile

Suudi Arabistan ve ABD, İkinci Dünya Savaşı'nın hemen ardından ve Kral Abdulaziz ile Başkan Roosevelt arasındaki tarihi görüşmeden itibaren başlayan ve bugüne kadar devam eden köklü ilişkilere sahip. Washington Post gazetesi birkaç gün önce iki ülke arasındaki ilişkilerin gergin olduğuna ilişkin bir haber yayınlayınca, Suudi Arabistan Washington Büyükelçiliği "ilişkilerin tarihi ve güçlü" olduğu yanıtını verdi.
Diğer Arap Körfez ülkeleri de ABD ile aynı ilişkileri kurdular. Arap ve Amerikan tarafı Soğuk Savaş sırasında en önemli dosyalarda, komünizm ve sol ile mücadele, ardından İran rejimi ile yüzleşme, daha sonra da terörizm ile mücadelede müttefiklerdi. Bilhassa Suudi Arabistan ve BAE değişmediler ama ABD değişti. Obama başkan olduğundan beri, liberal sol ideoloji ile çalıştı ve Arap ülkelerine karşı düşmanca politikalar benimsedi. Eşi benzeri görülmemiş bir şekilde İran rejimi ile flört etti ve siyasi İslam gruplarıyla ittifak etti. Bunun üzerine anlaşmazlık genişlemeye başladı.
 “Arap Baharı” olarak bilinen olaylarda Obama, sosyal medyayı kullanmakta Kahire, Bingazi ve Manama’daki dezenformasyon kitleleriyle yarışıyordu. Arap rejimlerini devirmeye çalıştığı bir zamanda İran ile nükleer anlaşmayı pişiriyor, siyasal İslam gruplarının iktidarı ele geçirmesini destekliyordu. Suudi Arabistan ve BAE, bu düşmanca siyasi eğilimi yönlendiren tüm ayrıntıların erkenden farkına vardı ve Arap dünyasında iki ülke arasındaki kurtarıcı ittifak böyle oluştu.
Bu ittifak, Bahreyn ve Mısır’ı kaos ve terörün pençesinden kurtarmayı, Libya’nın çöküşünü ve parçalanmasını önlemeyi başardı. Ardından Yemen'i kurtarmak için Arap Koalisyonu kuruldu. Tunus’ta devlet geri döndü. Tüm bunlar ABD’nin rızası olmadan gerçekleşti, dahası Washington’un dostane olarak tanımlanamayan tutumları oldu. Bu Amerikan politikaları, kararları ve açıklamaları belgeli, tarihli ve herkes tarafından biliniyor.
Obama'nın iki dönem süren görev süresinin sona ermesinden sonra yayınladığı anıları ve yaptığı açıklamalar, ona yakın olanların yazdıkları, olayların ve politikaların oluşumu sırasında bilinmeyen detayları ortaya çıkardı. Başkan Trump’ın görev süresinde ilişkiler geçici olarak eski açıklık ve berraklığına kavuştu. Ama Biden’ın dönüşüyle ​​birlikte Obama ve ekibinin politikaları aynı yönelimler ve bazen aynı kişilerle geri döndü. Açıklamalar daha açık ve küstah hale geldi. Rus-Ukrayna savaşı başladığında, uluslararası sahneyi, yüzeyin altında neler olup bittiğini açığa çıkaran bir olay bekliyordu. Savaştan önce Suudi Arabistan ve BAE, dünya çapındaki gözlemcileri hayrete düşüren hassas ve pratik bir denge içinde Çin ve Rusya ile gelişmiş ilişkiler kurmuştu.
Hiç kimsenin karşılık vermediği baskı uygulama girişimlerinin ardından ABD yönetimi, pozisyonlarını hızlı bir şekilde gözden geçirmeye başladı. Bilinçli, güçlü, canlı ve etkili ülkelerin pek çok dengeyi tersine çevirebileceğini çok iyi öğrendi. Üst düzey yetkililerini, bakanları ve danışmanları, en yakın müttefiki olan İngiltere Başbakanı’nı bölgeye ve özellikle Suudi Arabistan ve BAE'ye göndermeye başladı. Daha rasyonel ve gerçekçi pozisyonlar benimser oldu. Devlet ve halk olarak Yemen'de daha iyi bir gelecek inşa etmeyi amaçlayan yeni bir dönem tamamlandı. İsrail bölgede normal bir ülke haline geldi. Türkiye, Körfez ülkelerine yönelik politikalarının çoğundan geri adım attı. Aynı zamanda, Viyana müzakereleri İran ile yeni bir nükleer anlaşmyla sonuçlanmadı.
Hillary Clinton'ın havuç ve sopa ile ilgili açıklamalarının hiçbir faydası olmadı, sadece dünyaya Arap Baharı olayları sırasında ABD’nin kapıldığı heyecana karşılık Prens Suud el-Faysal'ın telefonu yüzüne kapatması hadisesini hatırlattı. Uygulamada, mevcut ABD yönetiminin etkili üyelerinden eski ittifakı ve ortak çıkarları, Körfez ülkelerinin güvenliğini sağlamanın önemini vurgulayan daha dostane açıklamalar gelmeye başladı. Hataları düzeltmek ve liberal sol ideolojinin mahvettiği ilişkileri ve çıkarları reforme etmek için Michael Ratney, Suudi Arabistan'a büyükelçi olarak atandı. Uğursuz Arap Baharı sırasında Arap dünyası ve Körfez ülkelerindeki entelektüeller, elitler ve seçkinler arasında, 10 yıldan fazla bir süre demokrasi, özgürlük, kitleler, sosyal medya, siyasal İslam ve kaos istikrarı, Arap ülkeleri ile ABD ve Batılı ülkelerin amaç ve menfaatleri arasındaki fark hakkında haklı tartışmalar yürütüldü. Çoğunluk Batı'nın, politikalarının ve akımlarının yanında yer aldı. Küçük bir azınlık iki tarafın çıkarları arasındaki farkın ve hedefler arasındaki çelişkinin altını çizmeye devam etti ve bugün tablo netleşti. Bu bağlamda iki pozisyona yorum yapılmalı. Birincisi Obama'nın San Francisco'daki konuşması, ikincisi ise Ferid Zekeriya'nın makalesi. Obama konuşmasında, sosyal ağları yöneten yasaları daha sorumlu ve şeffaf hale getirmek için reform çağrısında bulundu. Sorunun bu platformlar tarafından tanıtılan içerikte yattığını ve içeriklerin tarafsız olmadığını ifade etti. Bu doğrudan ve açık itiraf, büyünün büyücüyü de etkilediğini gösteriyor. 
Kendi payına Zekeriya da liberal sol medya gibi  Suudi Arabistan ve BAE'ye düşmanlıkla geçirdiği yılların ardından geri adım atıp paradoksal bir şekilde  bizzat Washington Post gazetesinde Suudi Arabistan ve BAE’nin bölgeye liderlik etmekteki rollerinin önemini ve dünyadaki güç dengesine etkilerini vurgulayan bir makale yayınladı. Zekeriya,  zor yoldan öğrendiği bu şeyi daha kolay, akılcı ve pratik yollarla öğrenilebilirdi. Kendisiyle 2004 yılında Riyad'ı ziyaret ettiğinde, bizzat tanışmıştım ve bu ziyaretin ardından dostlukla ilgisi olmayan bir haber dosyası yayınlamıştı.
Ferid Zekeriya'nın birkaç gün önce yayınlanan makalesi, savaş akıl, bilgelik ve cesaretle yönetilirse ABD gibi büyük ülkelerin Suudi Arabistan ve BAE gibi daha küçük güçlere nasıl boyun eğebileceğini anlatan bir örnek. Bunu görmek için medya ve siyasette Washington Post ve Amerikan liberal solunun Suudi Arabistan'a karşı yürüttüğü kampanyaları hatırlamak ve şimdiki dönüşümleri ve revizyonları izlemek kafi. Suudi Arabistan ve BAE’nin geri adım atmadığı ama ABD’nin geri adım attığı gerçeklik ve tarih adına kaydedilmeli. Bunlar soğuk gerçekler ve açıklanmış olaylardır. Akıl, bilgelik, cesaret ve büyük ülkeleri yönetseler dahi politikacıların gözünü kör edebilen ideolojilere mesafeli politikaların sonucudur. Dostu mutlu eden ve düşmanı şüphesiz mutsuz eden bir husustur. Bu durum bir dizi aydın Arap seçkinin Obama’yı savunan pozisyonunu akla getiriyor ki bazıları halihazırda Biden’ı da savunuyorlar. Bunlar tüm düşmanca Amerikan politikalarını haklı çıkarmaya çalışmışlardı. Bir de bugünkü pozisyonları, ABD’de bölgeye, ülkelerine ve sıcak dosyalarına yönelik yaşanan ve yaşanmakta olan büyük dönüşümü nasıl okudukları sorulmalı?
Son olarak burada sorulması gereken bir soru var ki, o da bugün geri çekilmek ve gözden geçirmek zorunda kaldıktan sonra ABD'nin gelecekte bölgeye, ülkelerine ve halklarına yönelik politikalarını değiştirmesi mümkün mü? Cevap kesinlikle evet, çünkü ABD muazzam bir ülke ve büyük bir imparatorluktur. Ancak gerçek güvence, Suudi Arabistan ve BAE başta olmak üzere bölge ülkeleridir. Gelecekteki her türlü zorluklar karşısında akıl, bilgelik ve cesaret politikalarının sürdürülmesidir.