Sevsen Şair
TT

Beceriksiz kadının ekmeği: Rasmus

Her seçim döneminde Avrupa, siyasi fikir ve inançlarının propagandasını yapmak için böyle bir fırsatı seçen çılgınlarla uğraşmak zorunda kalacak. Tıpkı partisinin propagandasını yapmak isteyen ve Müslümanların Avrupa’daki varlığına karşı olduğunu deklare etmek için de Kuran-ı Kerim’in bir nüshasını yakan Rasmus Paludan gibi. Danimarka-İsveç vatandaşı Paludan 2017 yılında Hard Line adlı bir parti kurdu, ama dikkatleri üzerine çekmeyi başaramadı ve partisine çok kişi katılmadı. O da Danimarka'da birden fazla kez İslam ve Müslümanları hedef alarak dikkat çekmeye çalıştı. Daha önce de halka açık alanlarda Kuran nüshalarını yakmış ve video olarak yayınlamıştı, ancak bunlar çok yayılmamış ve popüler tabanını genişletmesine yardımcı olmamıştı, hatta tam tersine azaltmıştı.
Paludan’ın bu eylemleri Danimarka polisini de zor durumda bıraktı, çünkü Danimarka'da kendisine sayısız suikast girişiminde bulunulması nedeniyle polis Paludan’a koruma atamak zorunda kaldı. Daha sonra Paludan bir adama araba ile çarpma girişiminde bulunduğu için yargılandı, 3 ay ertelenmiş hapis cezasına çarptırıldı ve avukatlık yapması yasaklandı. Evet, Paludan adlı bu kişi ne ilginçtir ki bir avukat!
2020'de Paludan, Aarhus'ta Müslüman ve göçmen karşıtı bir gösteri düzenledi.52 yaşındaki bir adam bıçak çekerek kordon altına alınmış alana girdi ve Paludan'a doğru koştu. Polis uyarı ateşi açtı, ancak saldırgan silahını bırakmadı, bu yüzden polis ateş açarak saldırganı bacağından vurmak zorunda kaldı. Bunun üzerine bölgede kargaşa çıktı ve göstericiler tarafından atılan havai fişeklerle yaralanan polisler oldu. Yine Aarhus'un Glerup bölgesinde polislere taş atıldı.
2019 yılının Nisan ayında Paludan, Viborg'da kaosa yol açan bir gösteri düzenledi. Aynı yılın Haziran ayında, 24 yaşındaki bir Suriyeli Paludan'a taş attığı için 60 gün hapis cezasına çarptırıldı. Hapis cezasını tamamladıktan sonra da sınır dışı edilmesine ve 6 yıl Danimarka'ya girişinin yasaklanmasına karar verildi. Buna karşılık Paludan, iki yıl İsveç'e giriş yapmaktan men edildi, bu nedenle 2020 yılının Ağustos ayında Malmö'de kargaşa yaratan eylemler planladı ve Kuran nüshalarını yaktı. Aynı yıl 11 Kasım'da Fransa'da halka açık yerlerde Kuran yakmak üzereyken yeniden tutuklandı.
Rasmus Paludan’ın bulunduğu her yerde kargaşa, kaos ve kendisine yönelik öldürme girişimleri yaşanıyor, polis de ifade ve düşünce özgürlüğünü koruma bahanesiyle onu koruyor. Avrupa liberal solun tanımında aşırıya kaçtığı ve bu nedenle kolektif güvenliğin dahi önüne geçen bu ilkesi adına onu gözetiyor. Sonra da bu ilkeyi korumak için çatışmaları ayırmak, aşırılık yanlılarının neden olduğu kaosun yayılmasını ve genişlemesini önlemek zorunda kalıyor.
“O özgür”, aşırı solcuğuyla liberal düşüncenin kalbinde yer alan bir insani değer. Kısıtlamasız ve limitsiz bir şekilde de olsa özgür. Seçilmiş hükümetin politikasına uymayan fikirleri benimsemiş bir aşırı sağcı olsa bile özgür! Birey istediğini söyleyebilir, istediğini yapabilir ve devlet ve kurumları, her ne pahasına olursa olsun bu bireyi korumak zorunda. Avrupa'ya, kolektif güvenliği tehlikeye atan bu kişilere olanak tanıyanın, aşırı solcu ideoloji olduğu hatırlatılmalı. Keza kolektif güvenlik pahasına “bireysel özgürlük” ilkesini destekleyenin, bireysel özgürlüğün gerçekten de devlete çok pahalıya mal olabileceğini, toplumu kaosa sürükleyebileceğini, çılgınlık seviyesinde aşırılık yanlısı bu örneklerin toplumun güvenliğini ve emniyetini tehdit ettiğini kanıtlayanın da aşırı solculuk olduğu anımsatılmalı.
Bir diğer paradoksa gelince; Fransız aday Le Pen'in dediği gibi, Avrupa başörtü gibi herhangi bir dini sembolü kimliğine bir tehdit olarak gördüğünde, kendisinde bu dini özgürlüğü engelleyerek bir baskı uygulama hakkını da görüyor. Fransız devleti, çocuklarını devlet okullarına gitmekten alıkoyan Fransız Müslümanları tehdit ettiğinde ve onları Fransız kimliğini tehdit eden ayrılıkçılar olarak nitelendirdiğinde, burada sol, baskı ve başkalarının hayatlarına müdahale gerekçelerini seçerek kendisiyle çelişiyor. Bu sol, nihayetinde bir özgürlüğün devamı için bir başka özgürlük hakkını bastırmak zorunda kalarak kendisi ile çeliştiğini ise görmüyor.
Aşırı sağcı Paludan’a karşı zayıf davranılırken ve Kuran nüshalarını yakarken kendisine koruma sağlanırken, Fransızların geri kalanı ile bütünleşmemeyi tercih eden ayrılıkçı Müslümanlara neden müsamaha gösterilmiyor?
Avrupa solu, Rasmus Paludan’ı korumakla yükümlü çünkü aşırılığı kişisel bir özgürlük, ama aynı zamanda, Paludan’a gösterilecek öfkeli bir tepki terör eylemi sayılacağı için çatışmaları ve protestoları engellemekle de yükümlü.
Avrupa solu, ürünlere yönelik boykot çağrıları nedeniyle ekonomik zarara uğrama dahil olmak üzere, aşırı sağcılığın tüm ülkeler üzerindeki sonuçlarıyla başa çıkmaya hazır. Paludan ve benzerlerinin kışkırttıklarının terör tehditleriyle yüzleşmeye hazır. Bireysel bir seçenek ve ifade özgürlüğü hakkı olarak görerek aşırılığı korumanın bedelini Avrupa vatandaşının cebinden ödemeye hazır. Ancak Müslümanlar kendi kimliklerini oluşturmak istediklerinde bu seçimlerini korumaya hazır değil, çünkü bu bireysel özgürlük sayılmaz.
Avrupa bugün çelişkilerinin bedelini ödüyor. Avrupa soluna şimdi şu Körfez atasözünü söyleyebiliriz; “Beceriksiz kadın pişirdiği ekmeği kendi yer”. Bu atasözü, ev işlerinde kötü ve yemek yapmayı bilmeyen, bu nedenle yenilmeyecek ekmekler pişiren kadına söylenir ve kendi elinle pişirdiğin ekmeği şimdi tek başına ye anlamına gelir.