Hasan Ebu Talib
TT

‘Kültürel alanlar’ tartışması

Ukrayna'daki savaşın etkileri, orantısız silahlar, eşi görülmemiş yaptırımlar ve değişen ittifaklar ile ABD tarafından yönetilen dış müdahalelerin veya doğrudan askeri çatışmaların sınırlarında durmuyor. Aksine çok yönlü ve karmaşık kültürel, medeniyet ve insani boyutlara uzanıyor. Polonya Başbakanı Mateusz Morawiecki'nin Daily Telegraph gazetesinde yazdığı ‘tehlikeli kavrama’ bir göz atalım: Ukrayna savaşıyla ilgili görüşünü dile getiren Morawiecki, Rusya’nın “Avrupa için ölümcül tehdit olan kanserli bir tümör” olduğunu söyledi ve “bu yeni ve acımasız ideolojiyi tamamen ortadan kaldırmak” için çağrıda bulundu.
Bu tür ifadeler geçici bir şey olarak görülemez. Çünkü sözün sahibi önemli bir Avrupa ülkesinin başbakanıdır. Polonya’nın Varşova Paktı'nın ve Sovyetler Birliği'nin çöküşünden bu yana temel yönelimi, Batılı değerlere ve demokratik sisteme hızlı bir geçiş, NATO ve Avrupa Birliği gibi Batılı kurumsal yapılara etkin bir şekilde katılım sağlamak olmuştur. Ayrıca ABD ile çok yakın ilişkiler kurmuştur. Bu yaklaşım, komünist dönemin mirasından tamamen kopulduğuna ilişkin tam bir inancı ifade etmesinin yanında Polonya'nın Rus askerî harekâtı karşısındaki tutumunun sertliğini, Ukrayna'nın yanında kararlılıkla durmasını, Devlet Başkanı Zelenski'ye çeşitli askeri, ekonomik, siyasi destek vermesini bir ölçüde açıklamaktadır. Ayrıca Polonya, Rusya'ya yönelik yaptırımların sıkılaştırılmasında etkin bir rol oynamakta ve tüm Avrupa ülkelerini bir an önce Rusya'nın tüm enerji kaynaklarından kurtulmaya çağırmaktadır.
Polonya Başbakanı Morawiecki, “Rus saldırganlığına” yönelik tepki göstermekle yetinmiyor, onun deyimiyle, Rus dünyasının ve onun acımasız ideolojisinin tamamen ortadan kaldırılmasını istediğini söylüyor. Buradaki soru, şu ya da bu şekilde Rus dili ve kültürüyle bağlantılı çeşitli ülke ve milletlerden oluşan bir dünyayı tamamen ortadan kaldırmanın gerçekten mümkün olup olmadığıdır. Bu ülkelerden bazıları Rusya'yı güvenilir bir müttefik olarak görürken, bazılarının Rusya’nın politikaları konusunda çekinceleri bulunmaktadır. Ancak hiçbiri asla ondan kopmak istemez. Morawiecki’nin cümlesindeki “vahşet ve acımasızlık” doğru bir nitelendirme mi yoksa üstünlükçü ve ayrımcı bir vizyonun ifadesi mi? Sorular çok geniş bir fikri ve siyasi problemler yelpazesine uzanıyor. Mesela Arap veya Müslüman bir yetkilinin Batı kültürü karşısında bu tür sözlerini kabul eder miydiniz? Batı dünyası, üst düzey Polonyalı yetkilinin sözleri karşısındaki sessizliğini bu durumda da sürdürür müydü?
Medeniyetler ve kültürler çatışması kavramı, içerik açısından aralarındaki büyük farkla birlikte yeni değildir. Huntington, “Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması” adlı ünlü kitabını yayınladığından beri bu mesele gündemdedir. Çoğu bir medeniyetin diğerine karşı mücadelesinin gerçekler ve olayla tarafından çürütüldüğüne odaklanan ve karşı-kavramlar sunan bir dizi çalışma var. Burada doğruya en yakın olan ise, medeniyetlerin kendilerinin, kendi temsilcileri arasındaki çatışmalarla karşı karşıya kalmasıdır. Örnek olarak, İslam medeniyetine mensup olanlar arasında büyük farklılıklar ve bazıları arasında çıkar çatışmaları vardır. Tarihsel anlamda Arap medeniyetine mensup olanlar ve hatta Avrupa medeniyetinin kendisi için de aynı şey geçerlidir. Ülkelerinin ekonomik ve teknolojik olarak ilerlemesine rağmen aralarında birçok tutarsızlık ve çelişki bulunmaktadır. İngilizlerin Avrupa Birliği'nden (AB) çıkışı, bir uygarlığın temsilcileri arasındaki çatışma ve rekabet düzeyinin en açık pratik ifadesidir.
Rus, Türk, Arap, Avrupa veya Çin vb. belirli bir şekilde tanımlanan dünya kavramı stratejik ve siyasi analizler kapsamında ele alınmaktadır. Burada kilit unsur, kavramın daha büyük çıkarları gerçekleştirmek üzere nasıl kullanıldığıdır. Rus basın kuruluşlarından birinin, Rus araştırmacı ve uzmanlara dayanarak Polonya Başbakanı Mateusz Morawiecki’ye yanıt olarak verdiği tarife göre ‘Rus dünyası’, kültürel, medeni, jeopolitik ve dini bir kavramdır. Rusça konuşan farklı ırk, etnik köken, din ve milletlerden olan vatandaşların birleştirilmesiyle ilgili bir ilkedir. Ayrıca bir kültürün farklı halkları etkilediği kültürel alan fikri ve ana devletin yumuşak gücünü kullanması ile bağlantılıdır. Bu anlamda, birden fazla topluluk, ülke ve millet arasında gönüllü olarak ortak çıkarları sağlayan hayati bir alan oluşturmaya yönelik kapsamlı bir stratejiyi yansıtmaktadır.
Burada Rus dünyasına karşılık bir de Türk dünyası var. Bu, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından beri Türk dış politikasının bileşenlerinden biridir ve Rusya’dan ayrılan cumhuriyetlerde nüfuz sahibi olmak amacıyla işlenmektedir. Türkiye, kendisini Batı ile yakın ilişkileri olan Müslüman toplum için demokratik bir model olarak sundu. Bu, tamamen çökmüş olan komünist dünyanın ve Batı'nın nefret ettiği İran modelinin karşıtını oluşturmaktadır. Ankara, 2009 yılında kurulan ve Türkçe konuşan devletleri içine alan Türk Devletleri Teşkilatı’nı, Azerbaycan, Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan ve Türkmenistan'ı içeren Türk Dünyası Teşkilatı'na dönüştürdü. Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Kasım 2021'de Moskova ile iyi ilişkilere sahip ülkelerin de yer aldığı Türk dünyasının haritası olarak tanımlanan harita yayınlandığında, Rusça konuşanları birbirine bağlayan bir Rus dünyasının var olduğu yorumunu yaptı. Buradaki soru, hangi Rus dünyasının kastedildiğidir? Buna kesin bir cevap vermek zor. Ancak Rus ve Türk dünyaları arasındaki bu örtüşme, diller arasındaki uyumsuzluk ve kültürlerin zıtlığı, bu sanal dünyaların kendi içlerinde uyumlu medeniyetlere dönüşmesinin oldukça zor olduğunu göstermektedir.
Yaşanan olaylar, dil ve kültüre dayalı kendi içinde bir dünyayla bağlantı kurma fikrinin, -bunun belirli özellikleri olan entegre bir uygarlığı temsil ettiğini varsayarsak- esas olarak temel çıkarın ne ölçüde elde edildiğine ve ilgili kültürle bağlantının derinliğine bağlı olduğunu göstermiştir. Kazakistan Cumhurbaşkanı, ocak ayında Kazakistan'ı kasıp kavuran huzursuzluk sırasında ve Ukrayna'daki askeri operasyonunun başlamasından altı haftadan az bir süre önce, Ermenistan’ın başkanlığını yürüttüğü Kolektif Güvenlik Antlaşması'na dayanarak Rusya'dan destek istedi ve kendisini Türk dünyasının merkezi olarak gören Ankara'ya başvurmadı. Moskova da iç durumu hızla kontrol etmesine yardımcı olan bir barış gücü gönderdi. Kazakistan olayı her ülkenin, kafa karışıklığı yaşamadan birden fazla dünyaya ait olabileceğini göstermiştir. Bir devlet içinde yer aldığı durumun doğasına göre şu ya da bu dünyaya başvurma seçeneğine sahiptir. Bu nedenle, bir dünyanın tüm kötülükleri temsil ettiği ve ortadan kaldırılması gerektiği konusunda hemfikir olmak zordur. Aynı şey bir dünyanın tüm iyilikleri temsil etmesi ve ona itaat edilmesi gerektiği anlayışı için de geçerlidir. Bu tür marjinal nitelemelerin, sürekli değişen ve dönüşen uluslararası ve insani bir gerçeklikte yeri yoktur.