Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Son bıçak darbesini beklerken!

İngiliz siyasi arenasında, rakibinizi ilk bıçak darbesiyle yere sermek zorunda değilsiniz. Bunun yerine yıkılmadan önce bir dizi bıçak darbesiyle yavaş yavaş zayıfladığını görebilirsiniz. Öyle ki büyük başların ve gerek hükümet gerekse de partilerdeki liderlerin yıkıldığı savaşlarda birçok kez bu yaşandı. Muhtemelen Muhafazakar Parti, bu konuda en önde gelendir. Çünkü seçimlerde şansını düşürecek ve kendisine yük olacak yara almış bir başbakana hiçbir şekilde katlanamaz. Bu nedenle liderleriyle ilişkilerinde en başarılı ve acımasız parti olarak tanınıyor. Partinin sicili, kendilerini zayıflatan birkaç bıçak darbesi aldıktan sonra devrilen başbakanlarla dolu. Böyle bir durumda parti seçimlerde başarılı olabileceğini umduğu bir adaya yol açabilmek için başkanın son darbeyi almasını beklemez ve onu parti ve hükümet liderliğinden çekilmeye zorlar.
Muhafazakar Parti lideri ve Başbakan Boris Johnson bu kaderle karşı karşıya kalanlar listesinde bir sonraki sırada görünüyor. 2019'un sonunda partiyi geçtiğimiz onlarca yılın en büyük seçim zaferine götürmesine rağmen parti içindeki liderliğine yönelik bir güven oyu kullanımıyla karşı karşıya kaldı. Milletvekillerinin yüzde 15'inden fazlası hakkında güven oylaması yapılması için talepte bulundu. Fakat Johnson partisinin parlamento grubunda gerçekleştirilen güven oylamasını 148'e karşı 211 oyla kazandı. Bu, şimdilik onu parti liderliğinden ve başbakanlıktan istifa etmekten alıkoyuyor. Ancak en nihayetinde üst üste gelen sorunlar karşısında başbakanın performansından şikayet eden İngilizleri tatmin eden çözümler ortaya koyamaması nedeniyle partisi içinde büyük bir isyanla karşılaştı ve yara aldı. Johnson önümüzdeki aylarda son anlarındaki Sezar gibi olacak, yara bere içinde kalacak ve son bıçak darbesinin nereden geldiğini anlamayacak.
Fakat kimse Johnson’un pozisyonundan kolayca vazgeçmesini beklemiyor. Savaşacak, kaçacak ve manevra yapacaktır. Bu onun doğasıdır. Tıpkı hükümet başkanlığının uzun süredir kurduğu bir hayal olması ve kabuslar ne kadar kötü olursa olsun uyanmak istememesi gibi. Bu nedenle dün parlamentoda ilk kez, meydan okuyan ve pozisyonunda kalmakta ısrarcı olduğunu gösteren kararlı bir tonla kendini gösterdi. Parti içindeki isyanı, hükümetinin zor ve tartışmalı politikalar izlemesinden kaynaklandığı şeklinde açıklamalarla gerekçelendirmeye çalıştı. Bu açıklamalarla Brexit dosyasına atıfta bulunan Johnson, mevcut sorunun performansı, kişiliği ve yaklaşımı ile ilgili olduğunu kabul etmeyi reddetmeye yönelik bir taktik izledi. Downing Street’teki genel merkezde yapılan partilere dair yorumlarında yalan söylediğine inanan seçmenlerin çoğunluğu ve birçok milletvekili nezdinde güvenilirliğini yitirdiğini itiraf etmeyi reddetti.
Kamuoyu yoklamalarına göre Johnson, istifasını isteyen seçmenlerinin çoğunluğunun güvenini kaybetti. Ayrıca Avam Kamarası'ndaki milletvekillerinin yüzde 41'inin de güvenini kaybetti ki bu, daha önce güven oylamasına tabi tutulan üç başbakanın -Margaret Thatcher, John Major ve Theresa May- kaybından daha yüksek bir orandır. Johnson'ı endişelendiren şey, bu seleflerinin güven oylamasından sağ salim çıkmaları, fakat kaçınılmaz bir siyasi düşüşe ve istifaya mecbur kalmalarıdır. Johnson bugün seçim bölgesinde yarışırsa kaybedebilir. Kamuoyu yoklamalarına bakıldığında partideki tabanının ve İngilizlerin çoğunluğunun ona öfkeli olduğu görülüyor. Pek çok kişi bunun sonun başlangıcı olduğunu düşünüyor. Artık mesele onun gidip gitmeyeceği de değil, bilakis ne zaman gideceğiyle ilgilidir ki bu da pek uzun olmayabilir. Johnson, son süreçte yaşanan ahlaki skandallar nedeniyle boşalan iki meclis sandalyesini doldurmak için yapılacak ara seçimlerle birlikte başka bir sınavla karşı karşıya kalacak. Muhafazakar Parti’nin iki seçim bölgesini kaybetmesi halinde Johnson ağır bir darbe alabilir ve bu durum daha fazla milletvekili ve parti üyesinin istifasını talep etmesine neden olabilir.
Johnson, parlamentoyu kasten yanıltıp yanıltmadığı ve salgın sırasında başbakanlık konutunda düzenlenen partiler hakkında yalan söyleyip söylemediği hakkında soruşturma açıldığında daha fazla baskıyla karşılaşacak. Şayet bu baskı başbakanı partinin yıllık konferanslarının yapılacağı önümüzdeki eylül ayına dek istifaya zorlamazsa, muhaliflerinden doğrudan bir meydan okuma ile karşı karşıya kalabilir. Muhafazakar Parti tüzüğüne göre her ne kadar bir yıl içinde bir başka güvenoyu yoklamasına karşı güvende olsa da bu, Thatcher ve Theresa May'de olduğu gibi daha erken istifa etmesi yönünde üzerinde bir baskının oluşmasını engellemeyecek.
Bu bağlamda, eski bir Muhafazakar Parti lideri olan William Hague'in yaptığı açıklama dikkat çekiciydi. Hauge, pazartesi akşamı güvenoyu yoklamasının sonucunun açıklanmasın ardından, Johnson'ın hükümet liderliği için artık uygun olmadığını ve partisi için yeni bir başlangıç adına​​ istifa etmeyi düşünmesi gerektiğini söyledi. Muhafazakar Parti yanlısı olan Conservative Home editörü Paul Goodman da Johnson'ın sandıkta henüz bir hezimetle karşılaşmamışken gitmesinin daha iyi olacağını yazdı. The Guardian, Johnson'ın gitmesi için çağrıda bulunduğu sert tondaki başyazısında, “Ülkenin yeni bir liderliğe, sahnede oynamakla kalmayıp siyaset üretebilecek bir liderliğe ihtiyacı var” dedi. Ayrıca “Johnson, başbakanlık pozisyonuna asla uygun değildi. Zor tercihlerin altından kalkamadı. İngiltere, yetenekli bir kişi tarafından yönetilmelidir” diye yazdı.
Johnson için işler kolay olmayacak. Halk öfkeli, ekonomi şiddetli bir kriz yaşıyor ve isyankar milletvekilleri, onun programlarını engellemek ve gündemini boşa çıkarmak için parlamentoda yapılacak oylamalar için grevler planlıyorlar. Tıpkı Theresa May'in son dönemlerinde başına gelenler gibi. May'e karşı olan ve onu devirmek isteyen milletvekilleri, oturumlara katılmayarak ve bazı önemli yasaları oylamaktan kaçınarak hükümeti felç etme girişiminde bulundular. Son bıçak darbesinin ne zaman geleceğini kimse bilmese de Johnson'ın ağıtları yazılmaya başlandı.