Cuma Bukleyb
TT

Libya: Meçhule giden yol!

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres'in Libya Özel Danışmanı Stephanie Williams, geçtiğimiz günlerde basına yaptığı açıklamalarda Libyalıların yasını tuttu. Çünkü bir kez daha Libya Yüksek Devlet Konseyi Başkanı Halid el-Mişri ile Temsilciler Meclisi Başkanı Akile Salih arasında Cenevre’de gerçekleşen görüşmeler başarısız oldu. Görüşmelerin başarısız olduğunun ilanından bir gün önce sosyal medyada Halid el-Mişri ile Akile Salih’in parlamento ve başkanlık seçimlerinin anayasal temeli hususunda anlaşmaya vardıkları söylentileri yayıldı. Ancak söylentiler hızla söndü, gerçekler ortaya çıktı. Libyalılar, onlarca yıldır ülkelerinde barış içinde yaşamalarını engelleyen eski engellerin hala var olduğunu bir kez daha anladılar.
Müzakerelerin yarıda kalmasına sebep olan engel, daha önceki müzakerelerde tünelden çıkışın da önünü tıkıyor ve herhangi bir ilerleme sağlanmasını engelliyordu. Önce Kahire'de ve sonra Cenevre'de bir araya gelen müzakereciler üç hususta anlaşmazlık yaşadılar. Bunlardan birincisi çifte vatandaşlık, diğer ikisi ise, askerlerin adaylığı ve seçim kanununun düzenlenmesini üstlenecek taraftır. Burada üzerinde uzlaşı sağlanan dördüncü bir husus var ki, o da Yüksek Devlet Konseyi Başkanı’nın, Fethi Başağa’nın liderliğindeki Ulusal İstikrar Hükümeti’ni desteklemeyi kabul etmesi gerekliliğiyle ilgilidir. Bu kabulün dayanağı ise, hükümetin, Temsilciler Meclisi'nin onayını alan meşru bir hükümet olmasıdır. Halid el-Mişri bu konuda onlarla hemfikir oldu ama “askerin ve çifte vatandaşların adaylıktan mahrum edilmeleri gerektiği” hususundaki tutumuyla Akile Salih ile uzlaşamadılar.
Libya sahnesine ve peşi sıra birbirini takip eden krizlere aşina olanlar, bu iki noktanın Mareşal Halife Hafter'in durumuyla doğrudan ilgili olduğunu biliyorlar. Çünkü Hafter, bir asker olmanın yanında çifte vatandaşlığa sahiptir (kendisinin Amerikan vatandaşlığı da bulunmaktadır). Buna ek olarak meselenin el-Mişri’nin temsil ettiği bir ideolojik arka planı olduğu da biliniyor. Onun bu iki hususu kabul etmesi, siyasi kariyerinin de son bulması anlamına geliyor. Bunun sebebi açıktır. Ülkenin batısında, Mareşal Hafter'in karşısında denklemin diğer tarafını temsil edenler, bırakın onunla iletişimi, onun varlığını bile reddediyor. Hafter’in Trablus'a savaş açmadan önce bile durum böyleydi. Onunla iletişim kanalı açmaya cesaret eden herkes boykot edildi. Ulusal İstikrar Hükümeti Başbakanı Başağa’nın başına gelenler bunun en açık kanıtıdır. Onu kendileri ve sahadaki varlıkları için bir tehdit olarak görüyorlar. Bu bağlamda karşı karşıya oldukları asıl sorun, Mareşal Hafter'in Libya'nın yarısından fazlasını kontrolü altına almasıyla birlikte önemli petrol ihracat sahalarını ve limanlarını ele geçirmesidir. Hafter, kontrolü altındaki bu bölgelerde kabilelerin desteğini alıyor. Dolayısıyla ne kadar çok ve çeşitli olursa olsun krize yönelik olası çözümlerde göz ardı edilemez.
Öte taraftan Libya Ulusal Birlik Hükümeti Başbakanı Abdulhamid Dibeybe, ABD'nin Trablus Büyükelçisi Richard Norland’ı ve BM Libya Destek Misyonu'nu, ilk aşama olarak parlamento seçimlerinin, daha sonra cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılması için ikna etmeye çalışıyor. Dibeybe’nin bu manevrası, mevcut meclisten ve Akile Salih’ten kurtulmanın yanında, gelecekte cumhurbaşkanlığına aday olmasının önünü açmayı amaçladığı için çeşitli kesimlerden tepkiyle karşılandı. Cenevre müzakerelerinin ve önceki Kahire müzakerelerinin başarısızlığı, kelimenin tam anlamıyla arabayı atın önüne sürmekle eşdeğerdir. Bu, vaat ve umut edilen seçimlerin bir meçhulün ardına gizlendiği ve biri Trablus'ta, diğeri Sirte'de olmak üzere iki hükümetle devam edileceği anlamına gelmektedir. Daha da önemlisi, kaos ve istikrarsızlık devam edecek, silahlı grupların ülkeyi istismarı artacak, nüfuz alanları üzerindeki silahlı çatışmalar şiddetlenecek ve kamu malları heder olacaktır.
Burada dikkat çekilmesi gereken önemli bir husus daha var ki, o da çıkmazdan kurtulmak için başvurulan tek girişim Fethi Başağa’nın Mareşal Hafter’e elini uzatarak, tabuları kırmaya çalışmasıdır. Ancak bu girişim, siyasi cüretkarlığına rağmen, Libya’nın batısında genel olarak reddedildi. Pek çok kimse bunun Truva atı manevrasından farklı olmadığına ve Hafter’in silahla girmeyi başaramadığı Trablus'a barışçıl bir şekilde girmesinin önünü açtığına inanıyor.
Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed Menfi, daha önce Cenevre'deki müzakerelerin başarısız olması durumunda yetkilerini kullanmakla tehdit etmişti. Sayın Stephanie Williams, yaptığı basın açıklamasında müzakerelerin çıkmaza girdiğini ve başarısız olduğunu doğruladı. Ancak tehdidin ne kadar ciddi olduğunu ve Menfi’nin şimdi ne tür yetkilere başvurabileceğini tam olarak kimse bilmiyor. Renkleri ve bayrakları farklı olan, herhangi bir otoritenin varlığını reddeden ve kendini sahneye empoze eden silahlı gruplarla dolup taşan bir ülkede gerçekçi olarak bir şeyler yapabilir mi?