Abdullah Utaybi
Suudi Arabistanlı yazar. İslami akımlar araştırmacısı
TT

Muhammed el-İsa… Hac ve ‘İhvan kampanyası’

2022 yılı Haccı, geçtiğimiz on yıllardaki emsalleri gibi Kral, Veliaht Prens ve Suudi Arabistan devleti tarafından gösterilen daha fazla özen, organizasyon, bakım ve hizmet ile huzur ve huşu içinde geçti. Her zamanki başıbozuklukları temsil eden bazı itişip kakışmalara rağmen hiçbir şey onun saflığına leke süremedi.
Müslümanlar sevinirken, İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) ve ‘siyasal İslam grupları’ üzüldü... Müslümanlar, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) krizinden sonra hac ve hacın dönüşünün sevincini yaşarken, İslam ve Müslümanlarla ilgisi olmayan siyasi ve partizan nedenlerden dolayı onlar üzüldüler.
Müslümanlar için hac, İslam'ın rükünlerinden biri, dini bir yükümlülük ve inancın gerektirdiği bir ibadettir. Ancak İhvan için bu, siyasi bir gösteri ve organize olup sloganlar atmak için bir fırsattır. Hacda Müslümanlar hac ile ilgili ibadetlerini yerine getirmeyi, kirlerini giderip temizlenmeyi ve Rableri tarafından bağışlanmayı gözetirlerken, İhvan örgütü saflarını sıklaştırmayı, takipçilerini harekete geçirmeyi ve siyasi nüfuzunu artırmayı amaçlar. İkisinin arasında dağlar kadar fark vardır.
Bu yıl, Müslüman Kardeşler ile onun bölgedeki ve Batıdaki ülkelerden gelen destekçileri, ılımlı ve hoşgörülü olmasıyla bilinen Arafat Vaizi, Dünya İslam Birliği (Rabıta) Genel Sekreteri ve Fıkıh Alimi Şeyh Muhammed el-İsa'yı hedef almak için organize bir kampanya yürüttüler. Şeyh Muhammed el-İsa içeride ve dışarıda İslam'a ve Müslümanlara hizmet etme ihlasında öncü bir adamdır. Müslümanlar kendisini sevip sayar, düşüncelerini dinler, konuşmalarını ve hutbelerini kendilerine rehber edinirler. Ancak grupları ve önde gelen isimleri ile ‘siyasal İslam’, bu sevgi ve rehberliğin tam zıttı yönünde ilerledi.
Şeyh el-İsa’nın hutbesi kısa ve muhkemdi. Hutbesinin kısalığı onun fıkhının (ilminin) alâmetiydi. O, hutbesi aracılığıyla İslam'ın yüce anlamlarını yaymayı ve çoğu Müslüman'ın anladığı Kuran ve Sünnet metinlerinden çıkarım yapmaktan daha fazlasını seçti. Bölücü değil birleştiren şeyleri vurguladı, takvayı çağırdı ve Hac’ın faziletlerini ve hükümlerini detaylı bir şekilde anlattı.
Şeyh el-İsa, Suudi Arabistan ve Hac’a karşı ‘İhvan kampanyasına’ katılan herkes ya bir İhvancı ya da aşırılık yanlısı bir ‘Sururi’dir. Bu kişilerin siyasi bir projesi vardır ve siyasi projesine hizmet etmiyorsa İslam onun için hiçbir şey ifade etmez. Bu bağlamda, ‘uluslararası örgütün’ üyeleri ve yerel aktivistlerden destekçileri doğrudan destek vererek -ki bu az- ya da İhvan kampanyasına karşı koyma ve el-İsa, Suudi Arabistan ve Hac’ı savunmaya karşı çıkma konusunda sessiz kalarak aynı şeyi yapmış oluyorlar.
Bu insanların dini olmadığı için, bu dinin rükünleri ve ibadetleri onlar için önemsizdir. Bazıları, Arafat'ta namaz kılmayı, hutbeyi dinlemeyi ve namaza katılmayı yasaklayan fetvalar vermek gibi çirkin bir cüretkârlık gösterdiler. Üst düzey bir İhvan müftüsü, yıllar önce hacın tamamen terk edilmesi için bir fetva yayınlamıştı. Bu yüzden el-İsa’nın arkasında namaza durmayı terk etmek onlar için ne ki! Her Arap ve İslam ülkesinde veya Batı sığınaklarında bu kampanyaya katılanları isimleriyle takip etmek çok önemli. Çünkü bu an, korunmayı ve daha sonra hatırlanmayı hak ediyor.
Şer'i ve hukuki olarak suçlanan ve kendilerine yakın olunması rezillik olarak görülen ‘teröristlerin’ ve köktencilerin’ yüceltilmesi, ‘İhvan kampanyasının’ tezahürlerinden biridir. Ancak aynı zamanda bu kişilerin içindekilerinin ortaya döküldüğü anlardan biridir.
Bu organize kampanyanın iki boyutu vardır. Birincisi, harekete geçirmek, organize etmek ve güç göstermek için örgütsel bir karar. İkincisi, bazı aşırılık yanlılarının ‘hoşgörü’, açıklık ve ‘bir arada yaşamaya’ karşı çıkarak köktendinci zamana özlem duymalarıyla ötesini berisini düşünmeyip bu kararın arkasından sürüklenmeleridir.
Bu ‘İhvan kampanyasının’ bir diğer nedeni de ABD Başkanı Joe Biden'ın Suudi Arabistan ziyaretidir. Bilindiği üzere İhvancılar ‘Obama ve ABD liberal solunun yetimleri’dir. Hala sahnede oldukları ve güçlü oldukları mesajını iletmek istiyorlar. Şeyh el-İsa’nın şahsını hedef almak, Suudi Arabistan'ı hedef almaktır. Bunu yapmalarının nedenlerinden biri Şeyh'in ‘siyasal İslam’ gruplarına karşı rasyonel ve katı bir tutum göstermesidir.
Bu ‘İhvan kampanyasının’ içeriği, Şeyh el-İsa’yı ve Suudi Arabistan'ı tekfir etmektir. Ancak ‘tekfir etmek’ tabiri bozulmuş çirkin bir hal aldığı için İhvancılar açık açık dile getirmeden imada bulunurlar. Takipçilerinin ‘tekfircilik’ olarak bildikleri şeyi hukuki kovuşturma sonucundan korkmadan dile getiriyorlar.
Kimi zaman farkında olarak kimi zaman da olmayarak ‘İhvancı’ ve ‘köktenciler’ tarafından Arapça yayın yapan Batılı medya kuruluşlarına sızıldı. Bu kuruluşlar bu ‘İhvan kampanyasını’ destekleyip yaymak için bariz taraflı ve iğrenç bir pazarlamacı olduklarını gizleyemeyen ince bir meslek perdesinin arkasına saklanıyorlar. Bu kampanyayı yaymak ve tanıtmak için ‘sosyal paylaşım siteleri’, ‘influencerlar’, ‘aktivistler’ ve ‘Twitter  aracılığı ile konuşuyorlar.
Şeyh el-İsa hutbesinde “Bu, İslam’ın, tüm insanlığa iyilik içeren, her şeyi kapsayan bir ruh olduğunu kanıtlamaktadır. Peygamberimiz, ‘İnsanların en hayırlısı, insanlara en faydalı olandır’ buyurmuştur” ifadelerini kullandı. Bu, İhvan dışında her Müslümanın bildiği güzel bir sözdür.
Burada ‘İhvan’ın sonu’ ve ‘siyasal İslam'ın sonu’ iddiasının sadece ‘İhvancılar’ veya ‘cahiller’ tarafından ortaya atıldığını ve içlerinden bazılarının önemli pozisyonlarda olduğunu belirtmekte fayda var. Aksi halde, tüm bu organize İhvan kampanyası nereden geliyor? Her türden podcast'ler ve YouTube programları nereden geliyor? Bu etki ve katılımın kaynağı ne? Bununla ilgili bazı yatırımlar 10 milyonlara ulaştı ancak tek kelime etmediler? Bu gerçekten bir şeylerin açığa çıktığı bir an.
Bu, gizli ve açık örgütleri ve önde gelen isimleri ile olsun siyasal İslam grubunun varlığının gücünün açığa çıktığı bir andır. Arap, bölgesel ve uluslararası olsun İhvancıları destekleyen ülkelerin gün yüzüne çıktığı bir andır. Bazı ülkelerin önemli kurumlarına sızdıklarının anlaşıldığı bir andır. BBC, CNN vb. Batılı bazı medya kuruluşlarına nüfuz ettiklerinin açığa çıktığı bir andır. Birçok yalanın ortaya çıktığı bir andır. Bu yalanlar ilk olanla meşgul olmak, şimdi ve gelecekle ilgili bir endişe ya da geçmişin unutulması olarak pazarlanıyordu. Bahaneler farklı, amaç aynı: Bırakın siyasal İslamcı gruplar çalışıp toplumları ve ülkeleri yeniden ele geçirsin.
Suudi Arabistan, kurucu döneminden bu yana, Hac'ın herhangi bir şekilde ‘siyasallaştırılmasını’ katî suretle reddetmiştir ve eski İhvancıların hacı kontrol etme, sömürme ve ‘siyasallaştırma’ hayali devam etmiştir. Siyasal İslam grupları, hac kavramlarını ve fikirlerini siyasallaştırmak için kapsamlı bir sisteme sahiptir. Amaç ve hedeflerden fetvalar ve vaazlara kadar teoriler oluşturup uygulamaya çalıştılar. Ancak hepsi Müslümanların, haccın siyaset değil, ibadet; devrim veya partizanlık değil, inanç ve manevi bir arınma olduğu konusundaki kararlılığına çarptı.
İhvan grubunun kurucusu Hasan el-Benna, on hac yaptı. Bunlarda amacı tamamen siyasi idi. Kral Abdulaziz, grubun Suudi Arabistan'da kurulması yönündeki taleplerini sürekli reddetti. 1973'te lider Hasan el-Hudaybi'nin yaptığı gibi İhvan Rehberlik Konseyi Başkanı Muhammed Bedii’nin Saad el-Katatni ile görüştüğü 2012 senesinde olduğu gibi ya da İhvan gruplarının, Arafat'taki ‘Rahmet Dağı’ ve tüm kutsal mekanlarda dört günahkar parmak sloganını yükseltmeye çalıştığı 2013 senesinde olduğu gibi Benna'dan sonra İhvan on yıllar boyunca hac mevsimlerinde örgütsel çalışmalarını sürdürdü.
En nihayetinde hac sessiz, sorunsuz ve huzurlu bir şekilde gerçekleşti. ‘İhvan kampanyası’ öncekiler gibi önemsenmedi. Önceden yapılmış planların ve dini söyleme yönelik tamamen gelişmiş bir farkındalığın olması, bu tür kampanyaların etkisini ve takipçilerinin ajitasyonunu hafifletip gelecekteki önemini azaltıyor. Hayırlı bayramlar.