Cemile Bayraktar
Gazeteci-Yazar
TT

“Aşırı sağcı ırkçı terörist”

Mülteci sorunu, güç elde etmek isteyen, gücünü arttırmak isteyen ve mevcut gücünü korumak isteyen hırslı yönetici elitin, işgal, baskı, şiddet ve benzeri şekillerde oluşturduğu politikaların sonucunda ortaya çıkan, mülteciler başta olmak üzere, onların sığındığı ülkelerdeki sivil insanları rahatsız eden bir sorun. Yani burada anlatmak istediğim, bir avuç güç düşkünü hırslı yöneticinin, kendi ikbali için neredeyse milyonlarca insana verdiği rahatsızlığın adının mülteci sorunu olduğu, mültecilerin sorun olduğu değil.
Geçtiğimiz hafta, aynı şekilde yönetici elitin, azalan kaynaklar ve ortaya çıkan küresel ekonomik krizler nedeniyle kendi vatandaşları ile karşı karşıya gelmemek için milliyetçi ırkçılığı, bu anlamdaki popülist siyasi söylemi yükselttiğinden bahsetmiştim. Yani bir yandan mülteciliğe neden olan, diğer yandan mültecilerin dolaylı olarak neden olduğu milliyetçi ırkçılığı yükselten ve ortaya çıkan rahatsızlıktan en az zarar gören ve aynı zamanda bu olumsuz sonucun failleri olanlardan bahsediyorum.
Bu bahsettiklerim herhangi bir bölge ile de sınırlı değil, bu problemler dünyanın hemen hemen her yerinde var ve sadece mültecilerin olduğu değil, mültecilerin olmadığı coğrafyalarda da artan milliyetçi ırkçılık, şiddete, huzursuzluğa ve hatta savaşa neden oluyor. Biraz daha fazla toprak, biraz daha fazla otoriter güç elde etmek isteyen yöneticiler ya da iktidara gelmek isteyen ırkçı politikacılar hem bu soruna sebep oluyor hem de bu sorunu çözmek yerine dozunu arttırıyor. Ve bazen bu ırkçı şiddetin hedefi, sadece kimsesiz mülteciler değil yöneticilerin sorumlu olduğu vatandaşlar da olabiliyor.
Avrupa’da, ırkçı bir soykırımın merkezi olmasına rağmen, geçen yıllar içinde ırkçılıkla mücadelede önemli yol alan, elbette işgücü ihtiyacı nedeniyle de, en fazla göçmen alan ülke Almanya diyebiliriz. Bunun yanı sıra çok sayıda mülteci aldığı da doğrudur. Almanya birçok konuda kendi içindeki ırkçılığı telafi edecek politikalar izlemiş olsa da maalesef sık sık göçmenlerin, mültecilerin, farklı milletten insanların ırkçı saldırılara muhatap olduğu bir yer. Örneğin dönerci cinayetleri diye anılan ama Almanya’daki Nazi sempatizanı grupların ve hatta Alman polisinin de karıştığı NSU yapılanmasının insanların evlerini kundaklamasında, sırf Müslüman olduğu için hamile halde, Almanya’da mahkeme salonunda bıçaklanarak öldürülen Merve Şirbini’nin katledilmesinde görüldüğü gibi…
Mültecileri sorun haline getirenlerin de bu artan ırkçılıkta elbet payı var. Çünkü sebep oldukları mülteci sorunu ırkçı milliyetçiliği arttırırken, muhtemel komplo teorileri ile hastalıklı kafalarını dolduran ırkçılar, kendilerinin güvende olmadığını düşünerek, bir güvenlik ağı oluşturmak amacıyla terör saldırısı düzenleyip, bunu mültecilere yıkmayı planlıyor.
Almanya’da (eski) bir asker olan Franco Albrecht Şubat 2017'de Viyana Havalimanı'nın tuvaletinde sakladığı dolu bir tabancayı almaya çalışırken tutuklandı. “Ne hikmetse” silahın nereden geldiği ve onunla ne yapmayı planladığı hala ortaya çıkarılamadı. Albrecht, “ne hikmetse” yine sürekli ertelenen dava sonunda 5 yıl, 6 ay hapis cezasına çarptırıldı. Yapacağı terör saldırısını, Suriyeli bir sığınmacının üzerine yıkmak istediği iddia edilmişti ama “ne hikmetse” bu da ispatlanamadı, oysa kendisi sahte bir Suriyeli bir sığınmacı kimliği edinmişti. Albrecht'in dönemin Adalet Bakanı Heiko Maas (SPD) ve Federal Meclis Başkan Yardımcısı Claudia Roth gibi siyasilere suikast hazırlığında olduğu da iddianamede belirtilmişti.
Dava şimdilik sonuçlandı ancak, Albrecht’in bulunan silah dışındaki iki silahının akıbeti bilinmiyor, davanın başında ise kefaletle serbest bırakılmıştı, güçlü deliller sonrası tekrar gözaltına alındı. Almanya’da tedirginlik uyandıran konu ise, Alman istihbaratı, güvenlik güçleri ve hatta hukuk içinde aşırı sağcı ırkçılara karşı konulması konusunda gevşek davranılması.
Bir terör saldırısını, sık sık Ortadoğu ya da Müslüman olanlarla bağlantılı kullanmakta bir beis görmeyen Batı basınının kullandığı dilin de bu küçük akıl ürünü, büyük kötülük tezgahında payı var. Öyle ya, yıllarca Batılı beyazların ırkçı terör saldırılarını “akıl hastası” diyerek aklayan, buna mukabil herhangi bir terör saldırısı sonrası fail belli bile olmadan “cihadist terör” ifadesini kullanmakta acele edenler, böyle bir akıl için aklanma mekanizmasını oluşturuyor. Nihayetinde çok uzun zamandır kullanılan bu pespaye ve ayrımcı haber dili artık iyice tepki aldığı için, en azından Almanya’da bu kez, Batı’da nadiren de olsa kullanılan “aşırı sağcı terörist” ifadesi kullanılabildi.
Unutmadan belirtmek isterim, Albrecht’in annesi bir Alman babası ise İtalyan bir göçmen… bu tanıdık gelen bir durum, kendisi ve ailesi bir ülkeye göçmen olarak gelenlerin o ülkedeki en aşırı ırkçılardan biri olması, sıkça rastlanan bir durum.
Uluslararası ilişkilerdeki güvenlik teorilerinden biri şöyle der; bir ülkenin vatandaşı olmaktan doğan haklar vardır ve bu vatandaşlık size aynı zamanda bir güvenlik imkanı sağlar… mültecilerin kendi ülkelerinde fiziksel şiddetten, ekonomik yoksunluğa kadar her tür güvenlik problemi var, bu nedenle başka ülkelere sığınıyorlar ama orada da vatandaş olmadıkları için yine kendilerini güvenlik problemlerinin içinde buluyorlar ve bu Avrupa ve Almanya ile de sınırlı değil.
Örneğin benim ülkemde, Türkiye’de, bir yerde bir suç işleniyor ve fail belli olmamasına rağmen sahte hesaplardan, haber sitelerinden ve hatta siyasetçilerden suçu işleyenin bir mülteci olduğu yalanı söyleniyor, hiç rahatsızlık duymadan bu yapılıyor. Sonra hem vatandaşın hem de mültecilerin güvenliği riske atılıyor. Sonra bir bakıyorsunuz, vatandaş da mülteciler de tehdit altında… kim güvenlik içinde dersiniz; mülteci politikalarını düşünmeden uygulayanlar, sahte hesaplar, ne olduğu belirsiz haber siteleri, aşırı sağcı, milliyetçi rolü yapan ırkçı siyasiler… kimlere talep artıyor onlara, kimler güvenlik problemi ile karşı karşıya kalıyor, geri kalanımız… Niye?