Mustafa Özcan
TT

Biden seleflerinin rotasına geri döndü

İsrail ABD'nin bölgede ve dünyada zayıf görünmesinden ve zayıflamasından hayıflanıyor.  Son derece rahatsız. Bunun ileride bölgedeki konumunu zayıflatacağını öngörüyor.  İngiltere’den sonra İsrail’in bölgedeki hamisinin ABD olduğu biliniyor.  Iraklı yazar Numan Abdurrazzek Semarrai’nin  ‘el Yahud : Tehaluf mea’l akviya (Yahudiler/ Güçlülerle Dayanışma’ kitabında dile getirdiği gibi  ABD zayıflarsa İsrail güçlülerle ittifak kurma geleneği çerçevesinde Çin veya Rusya ile yoluna devam edebilir mi?  Sorunun cevabı ister evet  isterse hayır olsun;  zaten şimdiden öteki güçlü ülkelerle ittifakın yollarını döşüyor! İsrail şimdiden bu ülkelerle gelişen ilişkiler ağına sahip bulunuyor.
 Bir yandan Jeo Biden yönetimi 20 yıl öncesinin ya da George Walker Bush döneminin planlarını raftan indiriyor diğer taraftan da Suriye ve Irak'ta rolü daralıyor. Bu yönde Amerikan yönetiminin muvazaa ile hareket ettiğine dair yorumlar da var. Ukrayna üzerindeki özelde Rusya-ABD, genelde ise Rusya-Batı çekişmesinin Ortadoğu'ya yansıyacağı varsayılırdı. Lakin bu hiçbir zaman gerçekleşmedi. Sanki Suriye ile Ukrayna farklı gezegenlerde yer alıyor. Ukrayna'da farklı taraflarda yer alan iki gücün Suriye'ye gelince suyu bulandırmaktan özenle kaçındıklarını görüyoruz. Esat ile Vlodemir Zelenski arasında bir mukayese yaptığımızda ABD'nin Zelenski gibi doğrudan Esat'ı desteklemediği görülüyor. Ama ilişmediği de bir o kadar gerçek!  Hatta daha da ileri gidenler var,  Biden yönetiminin fiilen Suriye'yi İran ile Rusya ekseninin merhametine ve nüfuzuna terk ettiğini düşününler var.  Gıda ulaşımı dışında Biden bölge ziyareti sırasında Suriye krizine dair tek kelime bile etmedi.  Obama’nın da aylık brifinglerde Suriye meselesine temas edildiğinde başını çevirdiği biliniyor.
Türkiye’nin bölgedeki rolü karşısında daha hassaslar. Değişik seviyelerde de olsa Suriye'de pozisyon alan ülkelerin tamamı Türkiye'nin yeni askeri müdahalesine karşı duruyor. İran, ABD, Rusya ve İsrail gibi ülkelerin tamamı için bunu söylemek mümkün. Nitekim, Tahran zirvesinden sonra bölgede sular ısındı. Duhok'taki sivillere yönelik saldırı, ardından İdlip'te çocuklar dahil sivil katliamı yaşandı. Keza İstanbul'da ıslak imzalar kurumadan Rusya, Ukrayna'nın Odessa Limanına saldırdı. Bununla birlikte iki taraf da yola devam diyor. Hububat taşıma işlemleri sürecek.   Yine de Asitane Sürecine bağlı olarak Tahran'da beklenen iyimser hava oluşmadı. Sanki Tahran Zirvesi Putin açısından ABD’ye meydan okuma ve bölgede bende varım mesajı içeriyordu  Tahran açısından ise Türkiye’ye ders  ve ayar verme niteliği taşımıştır. Nitekim Tahran basını olayı böyle gördü.   Hem Rusya hem de İran Türkiye’ye Esat üzerinden sürekli olarak meşruiyet dersi vermeye kalkışıyor.
Biden Ortadoğu ziyaretinde ilgili adreslere birkaç mesaj verdi.  İlki, öteden beri Amerikan politikası olan İsrail'in nitelikli (çekirdekli de denebilir) silahları erişimi karşısında İran gibi ülkelerin bu silahlara erişimini engelleme taahhüdü idi. Yaklaşık 30-40 yıldan beri Amerikalılar İsrail'in nitelikli silahlarda rakipsiz kalmasına özen gösteriyor. İsrail zaten nitelikli silahlara sahip. Bunun karşılığında İran da aynı silahlara sahip olacak mı yoksa olmayacak mı? Bu taahhüde göre İran'ın nükleer silahlar erişimine imkan ve izin verilmeyecek. Lakin mesele Netanyahu'nun sürekli endişe olarak dile getirdiği gibi işin püf noktası şu: nükleer silahları geliştirmekte İran geri dönülmez ufka ve eşiğe geldi mi gelmedi mi?  Aştı mı aşmadı mı? İran ise eski dışişleri bakanlarından Kemal Harrazi’nin ağzından karşı bir mesaj iletti. Lisan-ı halle Harrazi  ‘geçti Bor’un pazarı sür eşeğini Niğde’ye’ mesajını verdi. Yani pazarlık bir ileriki aşamaya gelmişti. Harrazi  mealen şunu söylüyordu: Teknik olarak nükleer silahlara eriştik denemesi siyasi iradeyi kaldı!   Biden'ın ziyareti sırasında veya öncesinde  ‘artık nükleer bir İran'a alışın zira nükleer silahlara erişim aşamasındayız’ mesajını verdi. Bu mesajla birlikte İran nükleer gücünü komşularına ve muhataplarına kabullendirmek istiyor.

Bush’un yaklaşımına geri dönüş!
Biden bu ziyaret sırasında Bush'un rafa kaldırılan planlarını masaya indirdi.  Fakat ne Bush ne de Trump dönemindeki nispi parlak tablo yok. Peki! Bush'un planı neydi? Soğuk Savaş sonrasında muhtemel rakiplerini ötelemek için Ortadoğu'yu manivela aracı veya kaldıraç olarak kullanmak istedi.  Kısaca bu politikaya Ortadoğu üzerinden rakiplerini hizaya getirmek ve bertaraf etmek için başvurmuştu. Çin bölge petrolüne bağımlı iken Rusya’nın enerji potansiyeli ise bölge petrolleri üzerinden baskı altında tutulacaktı.  Biden şimdi aynı telkinle bölgeye geldi. İki ülke de petrol üzerinden kıpırdayamaz hale getirilecekti.  Biden Bush'un küresel rakipleri Ortadoğu'da karşılama siyasetine geri döndü.  ABD Başkanı Joe Biden ziyaret sırasında, ABD'nin Ortadoğu bölgesinde aktif bir ortak olmaya devam edeceğini belirterek, "Asla çekip gitmeyeceğiz ve bölgede Çin, Rusya veya İran tarafından doldurulacak bir boşluk bırakmayacağız."dedi.   Trump da bölgede Bush’u taklit etmişti. Şimdi Biden da kendi tarzında her ikisini de taklit ediyor.  Ama bölgede zemin giderek altlarından kayıyor. Politika aynı kalmakla birlikte zemin kayıyor, değişiyor!

Evdeki hesap çarşıya uymuyor
ABD en az 20 yıldır Çin'in kendisini yakalamasını engellemeye ve önünü kesmeye çalışıyor.  Çin'in yükselişine odaklanmak istiyor. Lakin bunu hiç başaramıyor. Evdeki hesap çarşıya uymuyor. Bazen Rusya kazan kaldırıyor, bazen Ortadoğu'da beklenmeyen gelişmeler yaşanabiliyor. Böylece İsrail’in güvenliği ve petrol meselesi yüzünden bir türlü sıra Çin’e gelmiyor.  ABD odaklanma sorunu çekiyor!  Buna mukabil ABD Çin’e gidemese de Çin Ortadoğu’ya geliyor!
 11 Eylül sonrasında George W. Bush küresel güçleri Ortadoğu'da karşılama siyasetini kurguladı. İsrail ekseninde BOP projesi ile Ortadoğu'yu yeniden şekillendirecekti. Bunu tam olarak başaramadı. Arap Baharı'nın patlak vermesiyle birlikte Ortadoğu yeniden kargaşaya gömüldü.  ABD’nin izlediği çözüm odaklı değil izleme odaklı siyasetle birlikte ülkeler birbirine girdi.  Böylece zayıflayan Ortadoğu ülkelerinin ABD'nin telkinlerine daha açık hale geleceğini umdu. Bununla birlikte Ortadoğu'da 70 yıl önce olmayan yeni aktörler de türemeye, görülmeye başlandı. Afrika'ya sil baştan inşa eden Çin emin adımlarla Ortadoğu'ya da açılıyor. Rusya da Libya ile Suriye gibi ülkelerde varlığını pekiştirdi.  Bunda geri davranan ABD’nin de rolü büyük.  Belki rol dağılımı yaparak ABD payını yükseltiyor da olabilir!
 Ortadoğu'ya ABD için rakip olmayan Hindistan gibi ülkeler de giriyor.  Kısaca  Ortadoğu 1950'li yıllardaki bildik yer  değil. Washington, Körfez'deki ağırlığını devam ettirmek istiyor. Suriye'de ise PYD ile birlikte petrol bölgeleriyle ilgileniyor.  Irak'ta gerileyen rolüne rağmen yine de bu ülkede etkili.
Peki! Kanamalı Suriye gibi ülkelerde boşluğu doldurması için İran ile Rusya'ya ön mü veriyor ve buraları onların nüfuzuna mı terk ediyor? O yönde belirtiler var. Bu 2015 yılından beri izlenen politikaların devam ettiğini de gösteriyor.  Nitekim, Washington Post gazetesinden Josh Rogin ABD'nin Suriye'yi İran ile Rusya'nın nüfuzuna terk ettiğini düşünüyor. 
 Güneşin altında yeni bir şey yok!