Mustafa Fahs
TT

Kazımi, diyalog ve kritik blok

Irak Başbakanı Mustafa el-Kazimi diyalog çağrısını pratik bir girişime dönüştürdükten sonra siyasi sınıfın tarihsel sorumluluklarını üstlenmesini istedi.
Söz konusu girişim, geçtiğimiz ekim ayında yapılan genel seçimlerden bu yana siyasi sürecin mustarip olduğu siyasi tıkanıklık duvarında bir delik açabilir. Ancak bu mütevazı deliğin genişlemesi ve tarafların diyalog masasında tartışılan genel hedeflere ulaşmasını sağlayacak gerçek bir pencereye dönüşmesi için ortak bir çaba gösterilmesi gerekiyor. Ancak Sadr Hareketi’nin diyalog masasında yer almamasının bir hamleden ziyade ilk oturumun mütevazı sonuçlarının ve tavsiyelerinin ötesine geçen yüksek beklentilerine hala sıkı sıkıya bağlı olmasından kaynaklandığı aşikâr. Dolayısıyla Sadr ile yapılabilecek dolaylı görüşmeler, onun zorlu talepleri ile çarpışacak ve siyasi muhaliflerini Başbakan'dan ayırdıktan sonra topu onların sahasına geri döndürecek gibi görünüyor.
Aslında ilk oturum, herkesin krizden kurtulmak için erken seçim olasılığı üzerinde mutabık kalması durumunda çıkmazın aşılmasına yardımcı olmak üzere bir yol haritası oluşturabilecek tek bir nokta ile sonuçlandı. Geçen çarşamba günü toplantıdan sonra yayınlanan sonuç bildirgesinde bu krizden çıkış yolu açık ve net bir şekilde gösterilerek “Siyasi krizlerin çıkmaza girdiği demokratik tecrübeler tarihinde bir kez daha erken seçim için sandık başına gitmek istisnai bir olay değildir” ifadeleri kullanıldı.
Erken seçim kararına gelince, şeytan ayrıntılarda gizli. Zira siyasi sınıf, temsil gerçeğini yansıtan, Irak'ta ‘Ekim Ayaklanması’ndan bu yana yaşanan siyasi ve toplumsal dönüşümleri dikkate alan ve sessiz çoğunluğu tekrar boykota itmeyen yeni bir seçim yasası üzerinde anlaşmaya varmakla başlayan yapıcı tavizler vermezse meselenin çözülmesi uzun zaman -ki bu yok- alabilir. Bunun için siyasi sınıf tarafından verilecek ve herkese aynı mesafede durarak şeffaf seçimler yapmayı taahhüt eden gerçekten bağımsız bir seçim organı aracılığıyla hükümet tarafından uygulanacak garantiler gerekli.
Bu noktada Başbakan Mustafa el-Kazimi, en farklı ve en katı tarafların görüşlerini birbirine yaklaştırma, devletin ve kurumlarının tarafsızlığını her zamankinden daha iyi bir şekilde koruma ve diyalogdaki katılım çemberini emrivaki güçler ile sınırlı kalmayacak şekilde genişletme konusunda zorluklarla karşı karşıya.
Evet; Kazimi, diyaloğu yürüten ve üzerinde uzlaşılacak şeylerin uygulanmasını sağlayacak kişi olarak yeni zorluklarla karşı karşıya. Irak'ın içinden geçtiği ve ulusal mutabakatın dağılma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu şu karmaşık aşamada, 19 yıldır dışlanan ve ötekileştirilen en büyük ulusal kesimi temsil eden bağımsız siyasi aktörlerden bir blok oluşturmak gerek. Bu aktörler ki devlet ile toplumdaki büyük dönüşümler aşamasında gözetmenlik ve yeni bir aşamaya geçişin güvenliğini kontrol etme rolünü üstlenmeliler. Düşünürler ve değişim ekonomistlerinden oluşan etkili bir blok oluşturmaya bu sebeple acilen ihtiyaç var.
Geçtiğimiz 19 yılda, Irak siyasi sınıfı, Lübnan modelindeki en kötü şeyi (kota sistemi) esas aldı. Ancak Kazimi, merhum Hani Fahs ve Semir Franciye de dahil olmak üzere yakından tanıdığı Lübnanlı şahsiyetlerin deneyimlerinden faydalanma fırsatına sahip. Fahs ve Franciye Lübnan iç savaşının sonunda, Daimi Diyalog Konferansı olarak bilinen kritik bir blok kurmuşlardı.
Ulusal seçkinlerle birlikte, Lübnanlı gruplar arasında ve iç savaş deneyiminin gerçek bir incelemesini gerçekleştiren parti grupları ve seçkinler arasında iç uzlaşı sağlamayı başarmışlardı. Suriyeli işgal güçlerinin ve iç savaş ağalarının baskılarına rağmen nispeten bir başarı elde etmişlerdi.
Dolayısıyla karmaşık Irak örneğinde savaşmak, zafer elde edeceğini iddia edenler için bile külfetlidir. Milliyetçiliğin din ile, dinin mezhepçilik ile, mezhepçiliğin ideoloji ile, ideolojinin bölgecilik ile ve bölgeciliğin aşiret oluşumları, hizipçilik, akımlar ve gruplar ile iç içe geçtiği karmaşık bir toplumsal zeminde silaha başvurmak, devletin geri kalanı çökmeden ve eldeki zenginlik çar çur olmadan yansımaları durmayacak bir toplu katliam gibi olur. Kazanan ve kaybeden arasında kurban sayısı dışında hiçbir fark olmaz. Bu iki şeye yol açacaktır; ya bir asrı aşkın süredir bildiğimiz Irak çökecek ya da siyasi süreç ve bunun kaosu sona erdirmek için inisiyatif alanların eliyle yönlendirilmiş demokrasisi iflas edecek.