Mişari Zeydi
Suudi Arabistanlı gazeteci- yazar
TT

İran: Ya baba kurt sana saldıracak ya da yavrusu!

Suudi Arabistan'da ve belki de bazı Körfez ülkelerinde kullanılan bir atasözümüz var: “Ya baba kurt sana saldıracak ya da yavrusu.” Bu şu demek oluyor: Yıpratıcı ve kışkırtıcı bir şekilde size yönelik tehdidin kaynağı devam ettiğinde, ha bugün ha yarın büyük veya küçük kurt saldıracak diye ‘beklemekten’ sinirleriniz gerilir ve sürekli diken üstünde olursunuz.
ABD ve Batılı ülkelerin İran rejimiyle vardığı yeni anlaşmanın içeriği hakkındaki sızıntılara ve beklentilere ilişkin bugün yaşananlara yukarıda bahsettiğimiz atasözü tam oturuyor.
Obama döneminin başlangıcından Biden döneminin başlangıcına kadar İran ile ilgili bir belanın içindeyiz. Bu iki dönem arasında Trump dönemi de var. Kendisi selefi Obama’nın yaptıklarını tersine çevirmiş, halefi Biden da onun tersine çevirdiklerini tersine çevirmişti. İşte böyle ufukta sonu gözükmeyen yıkıcı bir döngü içerisindeyiz.
Irak, Lübnan, Suriye ve Yemen başta olmak üzere İran ile doğrudan ilişkisi olan Körfez ülkeleri ve Arap ülkeleri, Tahran'daki rejimin geleceği ve güçlenmesi veya zayıflaması ile doğrudan ilgili. Çünkü Tahran’daki rejim bu ülkelerin işlerinde -tabi olumsuz şekilde- en etkili aktördür.
İsrail Başbakanı Yair Lapid iki gün önce Batılı ülkelere, İran'ın nükleer programıyla ilgili masada bulunan ‘kötü’ anlaşmanın İran'ın hazinesine yılda 100 milyar dolar değerinde para getireceği ve bunun Ortadoğu'nun istikrarını ‘zedeleyeceği’ konusunda uyarıda bulundu. Son günlerde İngiltere, Fransa ve Almanya liderleri ile görüşmeler yapan Lapid, “Kendilerine bu müzakerelerin durdurup 'yeter' demeleri gereken bir noktaya gelindiğini söyledim” dedi.
Şimdi soru şu: Bu rejime ne olduğu ve ne olacağıyla ilk ilgili olan taraf İran'ın komşuları olan bizlerken, Batı ile İran arasındaki bu absürt oyuna daha ne kadar seyirci kalacağız?
Obama bu oyunu Humeyni rejiminin elçileriyle Umman’da ve başka yerlerde gözden ırak bir şekilde kurdu ve bir gün barışçıl olmayan nükleer programı engellemek için değil, yavaşlatmak için ‘garantiler’ ile ilgili söylenenler karşılığında rejime para ve meşruiyet veren yeni bir gerçekliğe uyandık.
Bugün Biden, daha doğrusu eski Obama ekibi ve diğer Obama yanlıları, Washington'un bölgedeki ‘müttefikleri’ olması gereken ülkelere pek çok güvence sözleri vererek bunu yapıyorlar.
Ancak bu milyarlar, Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) ve Kudüs Gücü’nün hazinelerine akarsa ve Lübnan Hizbullahı, Irak Haşdi Şabi Örgütü, Yemen Husi örgütü, Bahreyn El-Eşter Tugayları, Suudi Arabistan ile Kuveyt’teki Hizbullah ve başka milislere -El-Kaide’yi saymıyoruz bile- harcanırsa, Washington bu ülkelerin güvenliğini nasıl sağlayacak?
Diyorlar ki: Evet, DMO’nun ve Hamaney'in adamlarının bölgedeki kötülüklerini biliyoruz ama bugün en önemli şey nükleer bombayı önlemek veya yavaşlatmak ve biraz zaman kazanmak. Bu hatalı önermenin noksanlığını görmezden gelirsek, Hamaney’in adamları bahsi kazanır ve daha önce Kuzey Kore'nin yaptığı gibi vaat ettikleri bombayı duyururlarsa ne olacak?
Tahran'da karar merci ben olsaydım, ‘ya baba kurt sana saldıracak ya da yavrusu’ yöntemiyle bir nükleer bombanın olmamasının ve sadece ona imada bulunmanın, onu elde etmekten daha fazla ve çeşitli kazanımlar getireceğini düşünürdüm.