Tarık Alhomayed
Suudi yazar. Şarku'l Avsat eski genel yayın yönetmeni
TT

Gasp edilen Suriye

İsrail’in Suriye’de İran’ı ve gruplarını hedef alan saldırılarının sayısını hesaplamak zor. Bu yazı yayınlandığı sırada bile yeni bir saldırı oluyor olabilir. Ancak kesin olan bir şey var ki, o da İsrail’in bu saldırılara devam edecek olması. İleride duracağına dair hiçbir işaret yok. Hatta saldırıları daha da artırabilir.
İsrail’in Suriye topraklarını hedef aldığı gibi dünyada hiçbir ülkenin bu şekilde apaçık ve onaylama havası veren uluslararası bir sessizlik ile hedef alındığını sanmıyorum.
İsrail bir süre önce yaptığı açıklamada, ister imzalansın ister imzalanmasın İran nükleer anlaşmasının kendisini bağlamadığını ve ahtapotunun başını yani İran’ı ve bölgedeki kollarını hedef almaya devam edeceğini söylemişti.
İsrail'in, Suriye devrimi olarak adlandırılması daha doğru ve daha inandırıcı olmasına rağmen yanlış bir şekilde Arap Baharı olarak adlandırılan süreçten bu yana yaptığı şey budur. Ancak şu anda farklı olan şey, İsrail saldırılarının artıyor olması. İran’ın bu ülkedeki Hizbullah liderleri ve silah depolarının sürekli hedef alınmasının yanı sıra İran liderleri ve silah depoları hedef alınıyor.
İsrail’in bu tırmandırması sadece Şam'daki rejimi utandırmakla kalmıyor. Hele de Esed’in Dışişleri Bakanlığı Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'ni bu saldırıları durdurmaya çağırmışken, ki bunun olması pek olası değil çünkü BM Güvenlik Konseyi en başta Suriyelileri Esed'in suçlarından korumadı.
Evet, bu tırmandırma sadece Esed rejimini değil, bizzat İran’ı da utandırıp sıkıntıya sokuyor. Nitekim Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) komutanlarını öldürmekten tutun hatta İran'da bazılarını ses ve görüntü kaydı alarak sorguya çekmeye kadar İsrail, Tahran'ın bizzat içinde acı darbeler indirdi.
Aynı şekilde Arap solunun ve milliyetçilerin gasp edilmiş bir ülke haline gelen 'Suriye’siz savaş olmaz' diye propagandasını yaptığı gibi, hayali zaferler imajı yaratmaya çalışan Hizbullah’ın -ve ondan önce Esed rejiminin- köhnemiş medya makinesine rağmen Hizbullah da bu utançtan payını alıyor. Esed’in, İran’ın ve Hizbullah’ın payına düşen bu utanç yüzünden medya saldırısı, şimdi İran'ın bölgedeki ajanlarının papağan gibi tekrarladığı “Direniş” yalanını sorgulamak yerine Rusya'ya odaklanıyor ve onu İsrail'e karşı müsamahakâr olmakla suçluyor.
Örneğin geçtiğimiz cuma gazetemize konuşan Esed rejiminden isimsiz bir kaynak, Rusların, İranlılara, 'İsrail hava saldırılarından kaçınmak ve Suriye'nin batı kesiminde istikrarı korumak için' İran'a ait bir askeri karargahı boşaltmalarını tavsiye ettiğini söylemişti.
Kaynağa göre, ‘3 Rus subayı geçen çarşamba günü Hama Askeri Havaalanı’nda İranlı mevkidaşlarına, İran’ın Suriye'nin bu önemli bölümünde varlığı sürerken İsraillilere hava saldırılarına devam etmeleri için bir bahane vermemeleri’ gerektiğini söylemişti.
Sızıntıdan açıkça görülüyor ki, Esed rejimi Rusya’nın kendisini korumaya tamamen bağlı olmadığını ve İsrail’in operasyonlarını kolaylaştırdığını söylemek istiyor. Aslında Rusya'nın kendisi sadece Ukraynalılarla değil, genel olarak Batı ile açık bir çatışma içerisinde. Bu yüzden Moskova'nın S-300 füzelerini geri çektiğine ilişkin söylentilerin dolandığı Suriye'deki operasyonlarını ve çıkarlarını yeniden gözden geçirmesi doğal.
Dolayısıyla Esed rejimi, İran ve başta Hizbullah olmak üzere bölgedeki gruplarının yaşadığı utancın boyutu, İran rejimi ve Esed rejimi için ciddi ve endişe verici bir hal aldı. Bu aynı zamanda Suriye'de İsrailliler için kırmızı bir çizgi olmadığı anlamına geliyor. Bu da bize her zaman “Direniş” yalanını hatırlatıyor.