Salih Kallab
Ürdünlü yazar. Eski Enformasyon, Kültür ve Devlet Bakanı
TT

Irak ve gelişmeler... Dünya tek bir köye dönüştü!

ABD iyice kayıtsız hale geldi. Mezopotamya'da ve tabii ki tüm bu bölgede meydana gelen bunca korkunç ve tehlikeli dalgalanmalara rağmen, Irak'taki siyasi durumun uçuruma doğru gittiği yönünde ‘uyarı’ yapmaktan başka söyleyecek bir şey bulamıyor. Halbuki bu görkemli ülke, söz konusu aşamayı geçeli yıllar oldu. Şimdi iyisiyle kötüsüyle Saddam Hüseyin ve ondan önceki dönemlerdeki haline dönmesinin zorluğunu bırakın, adeta imkansız hale gelmiş görünüyor.
Hiç şüphesiz farklı bir yolda olan Arap ülkeleri de var. Bunların başında Suudi Arabistan liderliğindeki Körfez ülkeleri geliyor. Diğer ‘kardeş’ ülkelere saygımız sonsuz olmakla birlikte Körfez ülkeleri siyasi ve ekonomik karışıklığın olduğu önceki aşamayı geçerek şimdiden Avrupa ülkeleri seviyesine, belki daha da fazlasına ulaştı. Bu sadece Avrupa ülkeleri tarafından değil, tüm dünyada öncü kabul edilen ülkeler tarafından bile bilinen ve konuşulan bir konu.
Ne var ki, bu istisnalar dışında Arap dünyasının durumu, çöküşe doğru gidiyor. Ne dost sevindiriyor ne de düşman çatlatıyor. Arap dünyasını battığı bu bataklıktan kurtarmak, uzun yıllar alacak ve bunun için köklü, gerçek, ciddi ve çok sayıda değişiklik yapılması gerekiyor.
Gerçek şu ki -ki bu gerçek çok acı- şimdilerde ne dost sevindirebilen ne de düşman çatlatabilen Mezopotamya ve başka ülkelerin durumunda olduğu gibi bu şekilde çöken Arap devletleri eskiden sadece Ortadoğu’da değil, tüm dünyada etkili, büyük ve kilit güçlerdi. Ancak Arap dünyasındaki parçalanma ve dağılma öyle bir noktaya geldi ki artık bir varlıktan söz etmek mümkün değil. Bu yüzden Arap Birliği, içinde sadece birkaç çalışanı olan bir adres haline gelecek diye korkuluyor. Yüce Allah’tan bu duruma engel olmasını ve bu alandaki her şeyin olduğu gibi kalmasını niyaz ediyorum.
Arap dünyasının görkemli tarihi dönemlerden geçtiği su götürmez bir gerçek. Arap milleti bu dönemlerde tüm küresel denklemde kilit rol oynuyordu! Arap dünyası, Çin'in eteklerinden Avrupa'nın kalbine kadar uzanıyordu. İspanya buna tanık. Türkiye de aynı şekilde… Doğu, batı, kuzey ve güney... Her yer tanık!!
Bu dönem, kelimenin tam anlamıyla Arap medeniyetinin kalkındığı aşamaydı. Araplar gerçekten de Doğu'da ve Batı'da aktif ve hatta önemli bir figürdü. Bu dönemde Arapların ‘üniversiteleri’, tüm yeryüzünde hatta daha sonra tüm dünyaya hakim olan Avrupa ülkelerinde olduğu gibi dört bir yandan ilim öğrencilerini kendine çekmeyi başarıyordu.
Burada Araplar olarak bizim bu kadar uzakta kalmış bir tarihi sahneyle övünmeye devam etmemiz doğru değil. İçinden geçtiğimiz bu durumun geçici ve hastalıklı bir an olduğunun farkına varmalıyız. İran ve diğerleri Arap dünyasındaki tüm bu hegemonyayı ve yayılımı elinde tutuyor. Tıpkı ‘Siyonist düşman’ İsrail gibi...
Bazıları Türkiye’nin de bunu yaptığı düşünüyor. Ya da bazı Avrupa ülkelerinin… Bu Avrupa ülkeleri Arap dünyasında emperyalist, ekonomik, siyasi ve kültürel yayılmacılıklarına tekrar başladılar. Yetişen nesillerimizin çoğu Arapçayı terk ederek İngilizce, Fransızca, İspanyolca gibi başka Batı dilleriyle Arapçayı harmanlar oldu!! Aslında bu sadece Araplar için geçerli değil. Tamamen kimliklerinden sıyrılan halklar da var. Diğer yandan bazılarımız Latin dili ve dünya nüfusunun çoğu tarafından konuşulmayan diğer yabancı dillerle uğraştığı gibi bazıları da şimdi kendi tarihleriyle ve atalarının ve babalarının diliyle ilgileniyor. Bu doğrultuda son dönemlerin Arap milliyetçiliğine, kültürüne ve tarihine doğru bir dönüşe tanık olduğu söylenebilir. Sömürgeleştirilen ve ister Fransız ister İngiliz ister başka uyruktan olsun, sömürgecilerin diline bağlı olan tüm ülkelerimiz, miras aldıkları uygarlık gerçeklerine doğru tekrar 'koşmaya' başladılar. Genç nesillerimizin çoğu tarih, kültür, şiir ve her alanda Arap milliyetçiliğine sarılır oldu.
Elbette bu, kültürel olarak yalnızca ulusal daire içerisinde kalıp izole olmak demek değil. Dünya artık büyük bir köye benziyor. Kozmik iletişim, ulaşım ve etkileşimler nedeniyle, küresel bir uygarlık karışımı oluştu. Milli ve ulusal kimliğin kaybolmaması için milli mirasa ve dile dönmek, başta Arap milleti olmak üzere bütün halklar için elzem bir görev haline gelmiştir.
Bu büyüyen evren küçük bir köy haline geldi. Avrupalıları bazı uzak Arap köylerinde görmek artık şaşırtıcı değil. İngiliz, Fransız, Alman ve İtalyan başkentler, şehirler ve köyleri Araplarınkine benzemeye başladı. Abalar ve 'geleneksel elbiseler' artık ne batılı halklara ne de sardalya konserveleri gibi kendi içine kapanan doğulu halklara yabancı.
Bu yüzden dünyanın küçük bir köy haline geldiği, bu iç içe geçmişliği, tüm halklar arasındaki etkileşimin izlediği ve bir Arap'ın övünerek “Paris atımızın harasıdır!!” demesinin şaşırtıcı olmayacağı söylenebilir.
Son olarak -ki bu işin bir sonu yok-  Irak, Mezopotamya'nın, tüm Arapların Irak'ı, iyilik ve cömertliğin Irak'ı, şiirlerin, şairlerin, kültürün, aydınların ve Arap tarihinin her döneminde öne çıkan liderlerin Irak'ı değil miydi? Sadece petrolün Irak’ından ziyade kılıç, mızrak ve kalemin Irak’ı değil miydi? Öyleyse nasıl oldu da Irak, tüm sınırları ihlal eden ve kararları Arap milliyetçiliği ve Harun Reşid'in değil de Tahran'daki ‘velî-i fakīh’in elinde olan İran'ın apaçık müdahale ettiği bir ülke haline geldi?