Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Sunak İngiltere'yi kurtaracak mı?

İngiltere Başbakanı'nı deviren rüzgarlar, bir sonraki hükümeti ilk yardım için acil servise götürecek daha büyük bir fırtınanın işaretleri. Rishi Sunak’ın başbakanlık görevini üstlenmesiyle sahne eski İngiltere’den farklı olacak, zira Sunak, 1960'larda İngiltere’ye göç etmiş Hint bir anne babadan ve tarihsel olarak İngiliz olmayan bir politikacı tarafından yönetilmemiş bir ülkede hükümete başkanlık edecek. Son 100 yıl içinde İskoçya kökenli sadece iki kişi başbakan olurken Galler veya Kuzey İrlanda kökenli hiç kimse başbakanlık yapmadı. Dolayısıyla Muhafazakar Parti'nin Sunak'ın atanmasını kabul etmesi, özellikle farklı ırkların büyük oranlarda iç içe geçtiği ABD, Kanada ve Avustralya gibi modern ülkelerin aksine homojen bir ülkede gerçekleştiği için tarihi bir gelişme. Bu, olumlu sinyaller verse de toplumda fırtınalar ve bölünmeler yaratacak. Genel olarak, İngiltere her düzeyde değişiyor ve yetmişli yılların sonlarında olduğu gibi, ekonomi sancılı iyileştirmeler yapmayı gerektiriyor. Başbakan Margaret Thatcher o dönemde bunu yapmamış olsaydı ve siyasi güçlerle, sendikalarla şiddetli savaşlara girmemiş olsaydı, İngiltere dünyanın 7 ekonomik gücünden biri olarak kendi ayakları üzerinde duramayacaktı.
İngiltere’nin karşı karşıya olduğu meydan okumalardan biri, ülkelerin pazarları için birbirleri ile giriştikleri rekabetin gölgesinde yakıtın hazineye ve ekonomiye maliyeti. İngiltere, yakın geçmişte Kuveyt düzeyinde bir petrol ihracatçısıydı, ancak bugün rezervleri tükenmek üzere olduğundan tüm ihtiyacını ithal ediyor. Rezervleri kendisine sadece 5 yıl yetecek düzeyde, bu yüzden üretimi durdurdu. Yine doğalgaz ihtiyacının yarısını Kuzey Denizi'nden karşılarken, geri kalanını ithal ediyor.
Siyasi olarak İngiltere, Ukrayna'yı işgalinin cezası olarak Rusya'dan petrol ve doğal gaz ithal etmeyi bırakan ilk ülkelerden biriydi. Rus ithalatından vazgeçerken, Almanya ve diğer Avrupa ülkelerinden önce işlerini düzene sokmayı ve alternatifler bulmayı da başardı.
Zorlu meydan okumalardan biri de, İngiltere'nin geçen yıl Ocak ayında AB'den ayrıldıktan sonra işlerini yönetmekte daha bağımsız hale gelmesi ve artık Avrupa'nın karmaşık mevzuatına bağlı olmaması, fakat aynı zamanda AB pazarını da kaybetmesi ve artık en büyük ekonomik pazarın bir üyesi olmaması. AB’den çıkış halkın talebiydi, sonra siyasi bir karar haline geldi ve şimdi de ülkenin gelir, istihdam, finans ve yatırım hizmetlerinde kayıplar yaşamasına neden oluyor. Gelecekteki etkileri ise henüz net değil; İngiltere halen ihracatının yaklaşık yarısını Avrupa pazarına yapıyor, ancak yüksek gümrük vergileri ödemek zorunda kalıyor. Bunu diğer büyük pazarlarla alternatif anlaşmalarla telafi edebilseydi, AB’den çıkış en iyi karar olabilirdi, ancak şu ana kadar uluslararası pazarlara açılma vaatlerinin tümü yerine getirilmedi.
Ülke olarak, İngiltere, sanayi ihracatında dünyada sekizinci sırada, Hindistan ve Güney Kore onu geçmiş durumda, ancak yine de Fransa ve İtalya'nın önünde.
Sömürgeler olmadan, AB'nin açık pazarı olmadan, tükenmekte olan petrolle ve Güney Kore ile Hindistan gibi rakip ülkeler karşısında İngiltere'nin krizden çıkması, doğal kaynakları ve ucuz iş gücü ile öne çıkan güçlerle rekabet etmesi için bir mucizeye ihtiyacı var.
Siyasi olarak, İngiltere, uluslararası alanda halen ağırlığı olan bir ülke ve Ukrayna'da Rusya'ya karşı savaşa liderlik eden koalisyonun temellerinden biri. Ama Başbakan Sunak'ın savaşı ekonomik, bu yüzden Liz Truss başbakanlıktan uzaklaştırıldı ve önemli bir sosyal ve siyasi gelişme ve zorlu bir sınav ile Muhafazakar Parti'nin çoğunluğu ona oy verdi.