Cibril Ubeydi
Libyalı araştırmacı yazar
TT

Hizbullah: Direnişten sınır muhafızlığına

Yıllardır "direniş", İsrail'e ölüm ve Filistin'in “nehirden denize” özgürleştirilmesi gerektiği sloganını taşımaya devam eden "Hizbullah", yakın zamana kadar tanımadığını iddia ettiği sınırları ve kendisi ile sınır anlaşması imzaladığı İsrail’i koruyan bir muhafız ve bekçiden ibaret hale geldi. Dolayısıyla Hizbullah bir yandan İsrail’e bedava bir tanınma imkanı sundu, diğer yandan da daha önce yükselttiği “direnişçi” sloganından onun karşılıksız muhafızlığına geçiş yaptı.
Hizbullah’ın varlığını tanımadığını iddia ettiği İsrail ile deniz sınırı anlaşmasını kabul etmekte acele etmesi, benimsediği ve silahı ile milislerinin meşruiyeti için kullandığı direniş sloganının yalan olduğu gerçeğini açığa çıkardı.
“Siyonist oluşum” ile deniz sınırının belirlenmesini “Direnişçi Hizbullah” terminolojisi ile “büyük ve muazzam bir başarı” olarak nitelendiren Hizbullah, olanları şu sözlerle haklı göstermeye çalıştı: “İsrail oluşumuyla deniz sınırlarının belirlenmesinde elde edilen başarı, direniş ve devlet arasında entegrasyonla ilgili savunma stratejisinin pratik bir modelidir". Geçmişin "direnişçisi"  şimdinin sınır "nöbetçisi" ve muhafızı Hizbullah, Şeyh Naim Kasım'ın "Sınırlarımızı İsrail oluşumu ile dolaylı bir uzlaşıyla belirledik”…  “Bu nedenle, bu başarıyı korumak ve savunmak bizi de ilgilendiriyor” sözleriyle bu yeni görevini teyit etti.
Hizbullah'ın başarı olarak nitelendirdiği şeye şaşıyorum. Lübnan'ın Hat 29 üzerindeki iddiasından vazgeçip Hat 23 ile yetinmesi, Lübnan'ın, diğer bölgesel karasuları ve münhasır ekonomik bölgeleri arasında, petrol ve doğal gaz açısından zengin sayılan Lübnan karasularından 1.430 kilometrekarelik bir alan üzerindeki hakkını kaybetmesi nasıl bir başarı olabilir?
Lübnan'ın “Direnişçi Hizbullah’ın onayı ve katılımıyla 1.430 kilometrekarelik bir alandan vazgeçmesi, Lübnan'ın ve gelecek nesillerin haklarından karşılıksız vazgeçmesi demek. Zira Hat 29, Lübnan ile işgal altındaki Filistin arasındaki sınır çizgisi iken, şimdi Hat 23 Lübnan ile İsrail arasındaki sınır çizgisi oldu. "İşgal altındaki Filistin" adı ise, şimdi sınır muhafızı olan eski "direnişçi Hizbullah"ın ajandasından silindi.
“Direniş olarak bizim için İsrail diye bir şey yok ki gidip onunla bir sınır anlaşmasının bir parçası olalım” diyen Nasrallah’ın bugün Naim Kasım aracılığıyla anlaşmayı onayladığını ve kendisini “büyük ve muazzam bir başarı” olarak nitelendirdiğini görüyoruz.
İsrail ile deniz sınırı anlaşmasını onaylamasına ve kabul etmesine karşı Hizbullah, Lübnan devletinin kararlarına “saygı duyduğu” gerekçesini öne sürüyor. Ama aynı Hizbullah, Lübnan devletini ve tarafsızlık, devletlerin iç işlerine karışmama politikasını benimseyen dış politikasını ihlal ederek, dahası ona meydan okuyarak milisleriyle Suriye, Irak ve hatta Yemen'deki savaşa katılıyor.
Anlaşmanın hızlandırılması ve sınırların sahte bir coğrafyaya göre belirlenmesinin, İran’ın çıkarlarından uzak olmayan pek çok nedenleri ve pazarlıkları olabilir. Nitekim İran, nükleer anlaşmada ABD ile arasındaki bir yakınlaşmayı geçirmek için Hizbullah’a baskı yaparak anlaşmayı hızlandırdı. İran’ın anlaşmayı hızlandırma nedenleri, Hizbullah'ın ortağı Cumhurbaşkanı Avn’ın görev süresinin sonunda eksik de olsa bir "başarı" elde etme isteğiyle kesişti. Avn, bedeli Lübnan coğrafyasının Hat 29’dan feragat etmesi olsa bile, Lübnan'ın “petrol ve doğal gaz kulübünde yer alan bir devlet” haline gelmesini kendisi için bir başarı olarak görüyor.
Lübnan deniz sınırlarının, Lübnan ile İsrail arasındaki ateşkes anlaşmasına ve uluslararası deniz yasalarına aykırı olarak belirlenmesi, devletin ve halkın elde edeceği herhangi bir fayda olmaksızın, Lübnan'ın bir bölümünden karşılıksız olarak feragat etmeyi kabul etmek demek. Bu ise politikacıların bireysel kazanımları lehine bir uzlaşı, "Hizbullah" milislerinin Lübnan pahasına İran'a sadık olması dışında Lübnan’ın hiçbir ilgisinin olmadığı İran dosyası lehine bir çözümden ibarettir.
Lübnan'da düzmece bir coğrafyaya göre deniz sınırlarını belirleme anlaşması, Libya ile Türkiye arasındaki deniz sınırlarını belirleme anlaşmasından farklı değil. Her ikisi de Arap topraklarını ve karasularını, ne halkların ne de ulusların yararlandığı geçici hizipçi siyasi kazanımlar lehine parçalıyor.