İmil Emin
Mısırlı yazar
TT

2023: Gerçek fırtınalar zamanı

2023'ün gerçek bir fırtınalar dönemi olabileceğini söylemek karamsarlık mı?
Tarihin seyri iyimserlik ya da kötümserlik bilmez. Daha çok, olayların değerlendirilmesi, parçalara ayrılıp çözümlenmesi ve özellikle geleceğin rahimde şekillendiğinde artık geçmiş olduğunu göz önünde bulundurursak hayatın yolları ve gidişatları içinde gelecek günlere yönelik tahminlerde bulunulması ile ortaya çıkar.
2022 yılının Bolşeviklerin lideri Vladimir Lenin'in “Nice on yıllar vardır ki hiçbir şey olmaz, nice haftalar vardır ki on yıllar yaşanır” sözünün doğru olduğu tarihi dönüm noktalarından biri olduğu kesin.
2022'de yaşananların, mevcut dünya düzeninin etrafını saran bozulma durumunda bir dönüm noktası olarak yeni yıla damgasını vuracağı garanti.
Peki, sayılı saatler kala yeni yılın şafağına doğru yürüyenler tam olarak hangi fırtınaları fısıldaşıyor?
2023 yılı, Almanya Başbakanı Olaf Scholz’un, iki kutuplu düzenden tek kutuplu düzene ve daha sonra çok kutuplu dünya düzenine yani çok kutuplu uluslararası dünya bağlantıları kapsamında Doğu ve Batılı farklı uluslararası topluluklara geçişi temsil eden Zeitenwende (dönüm noktası) olarak adlandırdığı noktanın tam anlamıyla bir başlangıcı olabilir.
Sözünü ettiğimiz fırtınalar, son günlerde görüldüğü üzere küresel iklim durumundan başlıyor. Yangınları ve selleriyle kavurucu sıcak bir yazın ardından işte doğa, kalkanını dünyaya çeviriyor ve kar fırtınası ve şiddetli donlar gönderiyor. Bu da mavi gezegeni neyin beklediği konusunda insanın kafasını karıştırıyor: Buzul çağına mı yoksa küresel ısınma dönemine doğru mu gidiyoruz?
Her halükarda, iklim değişiklikleri sorunu, dünyamızı istikrarsızlaştıran krizlere açılan bir kapı olmaya devam ediyor. Tedarik zinciri sorunlarından tutun, gıda kıtlığı tehlikelerine, su kıtlığı felaketlerine ve dahası yerinden edilme ve yasa dışı göçlere kadar, insanlık şimdiki rahatlığını ve geleceğe yönelik güvenini kaybediyor.
Yeni yılda barış dünyaya doğru yolunu bulabilecek mi?
Basra Körfezi'ndeki İran sorunu, Tayvan, Doğu Asya'daki Güney Çin Denizi ve Kuzey Kore’nin nükleer füze tehditleri gibi bölgesel çatışma konuları bir yana, Rusya ve Ukrayna arasındaki anlaşmazlıkların daha kötü bir hal alması ve ABD’nin soru işaretleri yaratan rolü ışığında, barışın dünyaya uğraması şiddetle arzulanıyor. Uzayıp giden sorunlar listesi, insanın bunları sayarken, savaş tanrısı Mars’ın 2022 yılından 2023’e doğru kapıdan yüzünde pis bir sırıtışla girdiğini görüp sözünün kesilmesine sebep oluyor.
Yeni yıla yaklaşırken, uluslararası kutuplaşma durumu bozuluyor. Rusya Ukrayna çatışmasıyla uğraşırken, ne ABD tam anlamıyla egemen hale geldi, ne de Çin, Sam Amca'nın nüfuz alanlarının yerini doldurabildi.
En ünlü teorisyenlerden ABD’li Richard Haass, kendi içinde bölünmüş olan ABD’nin artık uluslararası liderlik için daha az istekte ve güçte olduğunu itiraf etti. Ayrıca yoğunlaşan jeopolitik rekabetin, yeni küresel sorunların gerektirdiği işbirliğini de zorlaştırdığını belirtti.
Örneğin İran meselesine ve çatışan taraflar arasındaki zıtlaşma noktalarına oynanmasının İran’ın az kalsın nasıl nükleer bir devlete dönüşmesine yol açacağına bakılırsa, Haass’ın söylediklerinin doğru olduğu anlaşılacaktır.
İran, hiç şüphesiz bölgesel ve uluslararası bir tehdit oluşturuyor ve şu anda uranyum zenginleştirme düzeyi yüzde 90’a yaklaşıyor. Ancak ABD, İran ile askeri bir çatışmaya girmeye ya da nükleer bir güce dönüşmesine engel olmaya istekli görünmüyor.
ABD’nin tereddütleri devam ederken, bir yandan askeri düzeyde Rusya-İran ortaklıkları, diğer yandan da ekonomik düzeyde Çin-İran ortaklıkları güçleniyor.
Almanya Başbakanı Scholz’un geçtiğimiz günlerde Foreign Policy dergisi tarafından yayınlanan yazısında geniş ayrıntılarıyla ele aldığı dönüm noktası, okuyucuyu adeta paniğe sevk edecek ekonomik sorunları göstermiyor. Bu sorunların arasında, 2022'nin üçüncü çeyreği itibariyle 290 trilyon doları aşan, ülkelerin, şirketlerin ve bireylerin küresel borç sorunu da var.
Burada şunu belirtmekte yarar var ki, ABD’lilerin iç ekonomik krizleri göz önüne alınırsa, yeni parlak elbisesiyle ABD Kongresi özellikle gelişmekte olan ülkelerde temerrüt faizlerine girilip borçların yeniden planlanmasını önlemek için ihtiyaç duyulan Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası'nın kaynaklarının genişletilmesi sürecine izin vermeye devam edecek gibi görünmüyor.
Yeni yılın eşiğinde, sahneyi, demokratik rejimlerin totaliter düşmanlarıyla mücadele ettiği Soğuk Savaş dönemine bir geri dönüş olarak göstermeye çalışanlar var.
Bu yaklaşımın savunucuları, Rusya-Çin ittifakını, yeni coğrafi ve demografik grupların ortaya çıkması ve büyümesiyle etki alanlarını genişleten yeni diktatörlüklerin yükselişinin bir parçası olarak yorumluyor.
Bu çetin zamanlarda, başka bir dünya yükselip güç merkezleri tarihi merkeziyetçiliği ile eski dünyayı geride bırakarak değişirken, Batılı geleneksel demokrasiler dayanıklılık ve meydan okuma açısından zorlu sınavlarla karşı karşıya görünüyor.
Görünen o ki, Vestfalya ulus-devletinin hareket alanları her geçen gün daralırken küresel hükümetlerin önerileri ve açıklamalarına yer açılıyor. Bu öneriler ve açıklamalar kıtalararası şirketlerin ve uluslararası kuruluşların yüzünün bir bölümünü yansıtıyor. Bu şirketlerin ve kuruluşların hepsi seçkin araçlar değil yağmacı araçlar haline geldi ve en büyük endişeleri servet biriktirmek oldu. Bu da uluslararası ilişkiler sahnesinde endişe ve uykusuzluk belirtilerine ve uzlaşmanın değil ayrılığın, köprülerin değil duvarların inşa edilmesine yol açıyor. En nihayetinde bu daha fazla savaş sahnesi demek.
Yeni yıla girerken, kimliklerin ölümcül mücadelesi devam ediyor. Bu yıl Avrupa’da bunun işaretini gördük. ABD’ye gelince, iç savaş ve benzer şekilde mevcut ve yaklaşmakta olan etnik çatışma ile ilgili ileriye dönük değerlendirmelerde abartılı bir yan yok. Sağcı grupların elektriği kestiği ve bazı büyük şehirlerdeki santralleri tahrip edip çalışmaz hale getirdiği yönündeki haberlerden ABD’deki durumun ciddiyetini kanıtlayacak daha iyi bir delil olamaz.
Koşulları ve yapıları değiştiren ve sınırlamalar, standartlar, her tarafı denetleyen etik protokoller veya yasal düzenlemeler olmadan kontrolsüz bir hale gelen sosyal medya aracılığıyla nefret söyleminin yayıldığı bir zamanda nasıl bir dünyaya doğru gidiyoruz?
Bunlar, beşeri türün itibarına karşı tekrar husumet duyan radikal değişimler mi?
Belki de gerekli olan şey, ideolojik belirsizliğin olmadığı beşeri ortaklıklardır. Bu da ancak insanlığı, birlikte hayatta kalacakları ya da yok olma kaderine birlikte göğüs gerecekleri tek bir gemide gören farklı akıllar ve araçlarla mümkündür.