Osman Mirgani
Şarku'l Avsat'ın eski editörü
TT

Sudan'da kontrolsüz silahlanma!

Sudan konusunda daha önce hiç bugünkü kadar endişe duymamıştım. Silahlandığını duyuran yeni bir oluşum ya da silahlanma çağrısı yapan insanlar veya insanlara krizlerinin çözümünün silah olduğu algısını oluşturan sosyal medya paylaşımları görmeden neredeyse bir ay bile geçmiyor. Sadece geçtiğimiz yedi ay içinde bölgesel sloganlar ve sorunlar ortaya atan, kendilerini savunmaları ve çıkarlarını korumaları bahanesiyle insanları silahlanmaya teşvik eden ve içlerinden bazılarının ayrılma imasında bulunduğu beş silahlı oluşum ortaya çıktı.
Sudan'daki silahlı hareketlerin ve oluşumların sayısına ilişkin tam olarak açıklanmış ve belgelenmiş doğru istatistikler yok. Ancak bazı raporlar, 80'den fazla hareketin olduğuna işaret ediyor. Bunların bir kısmının sahada gerçek bir mevcudiyeti yok ancak güvenliği ve istikrarı tehdit edip barışa ulaşmanın önünde bir engel olmaya devam ediyorlar.
Birbirini izleyen hükümetler, silah taşıma sorununun devam etmesine şu ya da bu şekilde katkıda bulundu. Çünkü ya isyanı yatıştıramadılar ya barışı sağlayamadılar ya da silahlı hareketleri zayıflatmak için içlerindeki bölünmeleri teşvik eden politikalar izleyerek veya aşiret gruplarını bu hareketlerle mücadele etmeleri için silahlandırarak silahlı hareketlerin sayısının artmasına katkıda bulundular. Ancak silahlı hareketlerin çoğalmasında, silahların yayılmasında ve özel silahlı tugayların kurulmasında en büyük pay sahibi, devrik lider Ömer el-Beşir’in rejimi ve İslami Hareket’tir. Bunların en önemlisi ve en tehlikelisi, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin kurulması ve ordu ile güç bakımından aynı denklikte olmasa da ordu da dahil olmak üzere diğer düzenli kuvvetlere paralel bir askeri güç haline gelecek kadar askeri ve ekonomik olarak büyümesine izin verilmesidir. Sudanlılar, bu kuvvetlerin silahlı kuvvetlerin bünyesinde, onun bir parçası olduğuna dair rejim liderleri ve askeri oluşum tarafından söylenen sözlere inanmıyorlar. Çünkü Hızlı Destek Kuvvetleri’nin para ile cezp ederek ordunun veya diğer düzenli kuvvetlerin üyelerini kendilerine çekip bünyelerine katmak da dahil olmak üzere unsur toplamak için izledikleri özel faaliyetlerine ek olarak kendi liderliklerine, yapılarına ve silahlanma anlaşmalarına sahip oldukları herkesçe malum. Hızlı Destek Kuvvetleri’nin liderliğinin sahip olduğu güç ve nüfuz göz önüne alındığında, diğer silahlı hareketlerin bazı liderleri güç, ganimet ve ayrıcalıklardan oluşan ‘pastadaki’ paylarını artırmak için şimdi Hızlı Destek Kuvvetleri’nin modelini kısmen de olsa taklit etmeye çalışıyorlar.
Barışı sağlamak yerine kaos yayan ve devrimin altını oyan sözde Cuba Barış Anlaşması belasından sonra durum korkunç bir şekilde kötüleşti. Ne Darfur ve bu hareketlerin geldiği diğer bölgeler istikrara tanık olabildi ne de Sudan’da güvenlik sağlanabildi. Tam tersi, enfeksiyon diğer bölgelere sıçradı ve silahlı hareketler ülkenin dört bir yanında mantar gibi türemeye başladı. Ülkede güvenlik yönünden yaşanan kaosla birlikte yetkililere seslerini duyurabilmeleri, çıkarlarını koruyabilmeleri ve ganimet ve kazanç elde edebilmeleri için silaha sarılmaları gerektiğine inanan taraflar ortaya çıktı.
Anlaşma, silahlı hareketlerin liderlerine siyasi mevkiler ve ayrıcalıklar dağıtmaktan başka bir şey yapmayıp güvenlik düzenlemeleri maddesinde bir milim ilerleme kaydedemedi. Bu madde sözde, silahlı hareketlerin dağılmasına ve unsurlarının yürürlükteki düzenlemelere uygun olarak düzenli kuvvetlere veya başka alanlara alınmasını ve düzenlemelere uygun olmayan kişilerin terhis edilmesini sağlayacaktı.
Barış anlaşmasını imzalayan silahlı hareketler, izlenen yönetmeliklere göre düzenli kuvvetler içinde tasnif ve yerleştirme adımlarına hazırlık olarak silah bıraktırmanın yanı sıra silahlı unsurların sayımını ve kaydını kolaylaştırmak için güçlerini şehirlerin dışında ve yerinden edilmiş insanların kamplarından uzaktaki belirli merkezlerde toplamak gibi taahhütlerini yerine getirirken işleri ağırdan alıyor. Bu hareketler, askeri oluşumun barış anlaşmasında öngörülen güvenlik düzenlemelerini uygulamada gecikmesini kendi avantajlarına kullandı. Söz konusu düzenlemelerin Ekim 2020'de, anlaşma imzalandıktan 45 gün sonra başlaması gerekiyordu ancak halen böyle bir adım atılmış değil. Bu, işleri daha karmaşık ve daha kötü bir noktaya getiriyor.
Silahlı hareketlerin herhangi bir isim altında güçlerini başkente getirmelerine izin verilmesi feci bir hataydı. Bunun yaşanan güvenlik kaosunda azımsanmayacak bir payı var. Ayrıca bu, güçlerin iktidar için pazarlık yapmak ve koltukları ellerinde tutmak için varlıklarını bir koz olarak kullanmalarına zemin hazırladı. Bunun en büyük kanıtı, Maliye Bakanı Cibril İbrahim gibi bazı yetkililerin, Dr. Abdullah Hamduk hükümetinde görevlerini bırakan diğer bakanlarla birlikte istifa edip görevini bırakmayı reddetmesidir. Şimdi bu hareketlerin liderlerinin mevkilerini korumak için savaş kartını salladıklarını görüyoruz.
Silahlı hareketler, güvenlik düzenlemelerini uygulama konusunda işleri yokuşa sürmeye devam ettiler. Zira bu sırada mevkiler ve kazanımlar elde ettiler ve güçlerini ellerindeki bir baskı ve pazarlık kozu olarak korudular. Hatta barış anlaşmasını açıkça ihlal ederek, güçlerinin sayısını artırmak için adam toplama faaliyetlerine devam ettiler. Her şeyden önce bu hareketler, siyasi şantaj oyununda güçlerinin varlığını kullanmış ve mevzilere ve ganimetlere tutunmuştur.
İktidardaki askeri oluşum da güvenlik düzenlemelerinin uygulanması ve silahlı hareketlerin düzenli kuvvetlere entegre edilmesi sürecinin tamamlanması sürecindeki yavaşlıktan sorumludur. Bunun iki nedeni var. Birincisi, bu oluşumun güç oyunuyla meşgul olması ve sivil oluşumun güçleriyle karşı karşıya geldiğinde silahlı hareketleri denge ve çekişme oyununda bir kart olarak kullanmasıdır. Buna, askeri oluşum Hamduk hükümetini devirirken silahlı hareketlerin yapılanmasını desteklemesinden daha iyi bir kanıt olamaz. Sivil oluşum iktidar denkleminden çıkarken, silahlı hareketlerin liderleri hala iktidardaki konumlarını koruyorlar.
İkinci sebep ise askeri liderliğin büyümelerine, silahlanmalarına ve ülkenin servetiyle zenginleşmelerine izin verilip azımsanamayacak bir güç ve başa çıkılması zor bir kart haline gelen Hızlı Destek Kuvvetleri konusuna nasıl yaklaşması gerektiği konusunda kafasının karışık olmasıdır. Bu güçlerin silahlı kuvvetlerin bir parçası olduğu söylemi artık inandırıcı değil. Barışı sağlamaya yönelik herhangi bir güvenlik düzenlemesi, ordunun yapısını, ulusalcılığını ve profesyonelliğini etkilemeyecek şekilde diğer silahlı ve düzenli kuvvetlere entegrasyonunu içermelidir. Barış anlaşmasına imza atan veya bunun dışında kalan bazı silahlı hareketler, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin güçlerini elinde tuttuğunu görürken, silah bırakma ve düzenli kuvvetlere entegre olma konusunda istekli olmayacaktır.
Sudan bugün çok tehlikeli bir durumla karşı karşıya. Silahların bu şekilde yayılması ve siyasi ufkun tıkanmasıyla ortaya çıkan güvenlik kaosu, ya olayların patlamasına ve iç savaşların alevlenmesine yol açacak ya da ülkenin parçalanmasına neden olacaktır. Nitekim adam toplayan ve açık açık silahlanan bölgesel oluşumlar ortaya çıkmaya devam ediyor. Garip resmi bir sessizlik, bir hükümet boşluğu ve siyasi ve askeri tarafların devrimin getirdiği fırsatı çar çur eden ve ülkenin elden gitmesine yol açabilecek siyasi çekişmelere dalmış olması ışığında, bu oluşumları durdurabilecek hiç kimse yok.
Bu koşullarda krizi çözmek için şu an masada olan ‘Çerçeve Anlaşması’ ülkeyi bu tünelden çıkarmak için fırsat olabilir. Bunu söz konusu anlaşma mükemmel olduğu için değil, şu an elde bu olduğu için söylüyoruz. Zira krizlerle ve tehditlerle kuşatılmış bir ülke bekleyemez.