Abdulmunim Said
Kahire’de Mısır Gazeteciler İdaresi Meclisi Başkanı ve Kahire Bölgesel Strateji Çalışma Merkezi Yönetim Müdürü
TT

Küreselleşmeye karşı!

Bu makalenin başlığı, Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana dünyada “küreselleşmenin” ana akım haline geldiği son on yıllar içinde alışmış olduğumuzun karşıtı olabilir. “Küreselleşme”, kimliği ve egemenliği olan bir “ulus-devlete” dayalı uluslararası politikanın, sınırları, kültür ve medeniyetleri aşan yeni bir dünya lehine değişmesinin ifadesiydi. Bu ifade başlangıçta ekonomiyle ilgiliydi. Tek küresel pazara, ülkeler arasındaki serbest ticarete, sermaye ve aynı zamanda emek hareketine odaklanıyordu. Özllikle dünyanın karşı karşıya olduğu küresel ısınma ve salgın hastalıkların yayılması tehditlerinin, kısacası hiçbir ülkenin tek başına üstesinden gelemeyeceği sorunların ortaya çıkışından sonra, bir dereceye kadar insanlığın kaderinin ortak olduğu duygusu egemen olmuştu.
Kimi uluslararası ilişkiler akademisyenleri "küreselleşmeyi” dünya barışını sağlamanın bir yolu olarak gördüler. Uluslar, birbirlerine dayanarak ortak çıkarlarını artan bir şekilde gerçekleştirdikleri sürece silah kullanımına gerek kalmayacaktı, ya da öyle söylendi. Kısa süre sonra kavram, bir kerede ekonomiyi aşarak değerlere ve kültürlere ulaştı. Hedefi de tek bir idealler paketi içinde ve "küresel ruh halinde" tüm milletleri ve dilsel sınıflandırmalarıyla insanlığı kapsayan tek bir kültür arayışıydı. “Dijitalleşme” ve “bilgiye” dayalı üçüncü küresel teknolojik devrim, kişisel bilgisayarlar ve türevleriyle başlayıp, ülkeler ve kıtalar arası taşınan cep telefonlarına ulaşana kadar teknoloji bu sürecin hızlanmasında büyük rol oynadı. Üçüncü veya dördüncü sıralamalar bir yana, sonraki devrimler de aynı yönde ilerlediler. Çok uluslu şirketler, uluslararası kurumlar ve çeşitli faaliyetler, küresel pazardaki varlıklarının kendilerine ve teknolojiye daha önce sahip olmadıkları fırsatları sağlayacağını gördüler. Google, Facebook, Spotify ve Netflix gibi şirketler, diller arası çeviri faaliyetlerindeki önemli ilerlemeleri “küresel” kültürel bağlantı aracı olarak kullandılar. Tüm bunlar, küresel ekonomik büyümenin sürekliliği, Dünya Ticaret Örgütü ve G20 Grubu gibi küresel kurumların gelişimi ile bağlantılıydı.
"Küreselleşmeye" yönelik bu kapsamlı eğilim büyük ölçüde zayıfladı. "Foreign Affairs" dergisinin son sayısında Raghuram Rajan’ın "The Gospel of Deglobalization" (Küreselleşmeyi Aşındırmanın İncili) başlıklı önemli bir makalesi yayınlandı. Makalenin ilk cümlesi şuydu: Görünüşe göre küreselleşme çağı kapandı.
Bunun kanıtı, küresel mal ve hizmet ihracatının küresel GSYİH'ya oranının 2008 yılında zirveye ulaşması ve ardından gerilemesidir. Dünya Bankası'na göre doğrudan yabancı yatırım 2007'de küresel GSYİH'nın yüzde 5,3'ü ile zirve noktasına ulaştıktan sonra 2020'de yüzde 1,3'e geriledi. Dünyanın en büyük iki ekonomisi olan Çin ve ABD’nin mal ve hizmetlerde birbirlerine olan bağımlılıklarını azaltmak için giderek birbirlerine düşman hale gelmeleridir. Pazarların, araçların ve üretim ilişkilerinin ayrıştırılması (decoupling) ABD-Çin ekonomik ilişkilerindeki ortak ifade haline geldi. Bu ayrışma, dünyanın en büyük iki ekonomisi arasında yaşandığından dolayı küreselleşme büyük bir kayıp yaşıyor. Aslında küresel aşınma konusunda her iki de ülke yalnız değil. 2008 küresel finans krizinden bu yana dünya çapında mallar, emtialar ve hizmetler için alınan liberal önlemlerin beş katı kadar korumacı tedbirler alındı.
Tabii ki insan göçü birçok ülkede önemli bir konu olmaya devam ediyor. Sağcı milliyetçi partiler, bir ülkeden diğerine yasa dışı hareketin asma köprüsünü kaldırma ve yabancıları sınır dışı etme sözleri veriyorlar. Göç, Brexit’in ve İngiltere'nin dünyadaki karşılıklı bağımlılığın en ileri derecelerini temsil eden Avrupa Birliği'nden çıkışının arkasındaki hastalıktı.
Rusya-Ukrayna savaşı, Batılı ülkeler Rusya'dan sermaye ve şirketlerin çekilmesi ve bankacılık ilişkilerinin kesilmesi dahil olmak üzere sert ekonomik yaptırımlar uygulamaya başladığında, küreselleşmenin tabutuna büyük bir çivi çaktı. Yaptırımların büyük küresel ikilemi, ABD'nin bir önceki aşamada izlediği politikaların sorgulanmasına yol açmasıydı, çünkü küreselleşmenin özü, kapitalist sistemin tüm gezegeni kapsayacak şekilde yayılmasıydı. Buradaki sorun, ister birikimleri koruyan ister kredi kartı kullanan veya yatırım yapan müşterinin istediği yere kolayca havale eden bankacılık sisteminde, isterse ulaşım araçları ve nereye gidilirse gidilsin otel zincirleri nihayetinde birleşik ve tek sistemli olduğundan konaklama anlamında olsun, kapitalist sistemin öncelikle güvene dayalı olmasıdır. Buna, tüm dünyadaki yatırım, üretim ve tüketime eşlik eden kapitalist süreçlerin çeşitli yönlerinin ışığından baktığınızda, Ukrayna-Rusya savaşına eşlik eden küresel felaketin boyutunu görürsünüz. Ukrayna savaşına eşlik eden mevcut krizin en önemli özelliklerinden biri de burada gizli; ABD daha önce birçok ülkeyi boykot edip yaptırım uygulasa da bu ülkelerin büyüklükleri ve güçleri küresel ölçekte etkili değildi. Dünya topraklarının altıda birini kapsayan, yedi bin nükleer savaş başlığına sahip olan ve Çin ile yakın ilişkileri olan Rusya'ya küçük ve hatta büyük ülke muamelesi yapılamaz.
"Küreselleşmenin" aşınması veya yokluğuyla, küresel sistemde birçok genel sorun bir çekişme konusu haline geliyor. Onun yokluğunda ortak çıkarları ilgilendiren meseleler genellikle anlaşmazlıkların ve çatışmaların tehdidi altında kalacak ve çoğu konuda büyük güçler kendilerini, söylendiği gibi, "her biri ayrı bir yolda" bulacaklar. Bir zamanlar uzak değil yakın tarihte, Uluslararası Uzay İstasyonu kuruldu ve kuruluşuna dünyanın doğu ve batısından 16 ülke katıldı. Ancak bunlar arasında en önemlileri Rusya ve ABD’ydi. Katılımcı ülkeler araştırmacılarını uzay veya gezegenimiz Dünya yararına araştırmalar yapmak için bu istasyona gönderirlerdi. İstasyon şu an kötü durumda ve tamamen yenilenmesi veya değiştirilmesi gerekiyor. Ama Rusya bunun yerine istasyondan tamamen çekildi ve kendi istasyonunu kuracağını duyurdu. Bu ilk istasyonun kuruluşuna katılmayan Çin de yine kendi istasyonunu kuracağını açıkladı. 2008'deki küresel finans krizinin ardından büyük sanayileşmiş ülkeleri içeren G20 Grubu, üye devletlerin merkez bankalarının krizin üstesinden gelmek için iş birliği yapmalarını gerekli görmüştü.
Bugünse aynı grup, Ukrayna savaşından kaynaklanan ekonomik krizlerle başa çıkmak için çok az şey yaptı. Bunun gibi pek çok küresel örnek var. Bunların bir kısmı küresel ekonomik sistemdeki büyük karışıklığın sonucu, bir kısmı da gezegenimiz Dünya’nın güvenliği ile bağlantılı.
Sonuç olarak yeni bölgeselcilik, coğrafi yakınlığa ve tarihsel karşılıklı ilişkilere dayalı görece büyük pazarların açılmasında yavaş yavaş “küreselleşmenin” yerini alıyor ve böylece her ülkenin gelişme şansı artırılabilir. Bölgeselcilik, tedarik zincirlerinin yerelleştirilmesi ve ticaret, sanayi ve turizm entegrasyonunda önemli bir dönüşümün başlangıcının görüldüğü Avrupa, Kuzey Amerika, Asya ve Ortadoğu bölgelerinde artıyor. Daha önce bahsettiğimiz Foreign Affairs dergisindeki makalenin sonunda, küreselleşmeden ayrışmış bir dünyanın birçok insan için bir rahatlık olabileceğine işaret ediliyor. Ama bu, yeni sorular gündeme getirebilir mi?