Memun Fendi
TT

Batılı adamın yükü

Beyaz adamın yükü (White man's burden); 19. yüzyılda Batı'ya hâkim olan bu teori, sömürgeyi geri kalmış halkların uygarlaşması için bir gereklilik olarak görür ve Batı insanının, bu ülkeleri medenileştirmek ve medeniyet saflarına katmak için işgal etmesi gerektiğini savunur. Bu, Batı'nın Afrika ve Asya'da kurduğu hegemonya ve sömürgeciliği haklı gösterme aracıydı.
Batılı adamın yükü, sömürgeciliğe, sömürgeleştirilen ülkelerin halkını ilkel durumundan medeni duruma taşımak için Avrupalı ​​insanın tüm bu sıkıntı ve zorluklara katlanması gerektiğini öne süren ahlaki bir boyut kazandırmıştır.
Çocukken Batılı adamın yükünden bahseden bir metin okuduğumda, Batılı adamı neredeyse belini büken bu yükü sırtlanmış bir çizgi karakter olarak hayal ederdim. Kendi kendime durup “Neden bu ağır yükü atıp yoluna devam etmiyor, hayatının tadını çıkarmıyor? Bunca yük niye?” diye sorardım. Batılı insanın yükü hakkındaki konuşmamı burada sonlandırıp Arap adamın yükünden, özellikle Filistin açısından ve Arap adamın 1948'den beri sırtında taşıması gereken bir yük olarak gördüğü şeyden bahsetmek istiyorum. Gerçekten bazıları, özellikle de muhtemelen Devlet Başkanı Sedat'ın İsrail'i ziyareti ve 1979'da Camp David Anlaşmaları’nın imzalanmasıyla sona eren uzun bir dönemde bu yükü taşıdılar.
Sedat ve beraberindekiler ise bu ağır yükü sırtlarından attılar. Bu yüzden Sedat uçaktan inerken fidan gibi görünüyor ve sırtı dik bir şekilde yürüyordu. Bu sırada, Golda Meir'den tutun Menachem Begin'e, Rabin’e ve Peres'e ve diğerlerine kadar bütün İsrail liderleri onu selamlıyordu. Sedat büyük bir yağmurun habercisi olan ilk taneydi. Burada mevzumuz, İsrail ile aramızda barış olmasını çıkarına gören ülkelerin politikalarına yönelik bir eleştiri değil. Esas mevzumuz, bağımsız bir siyaset ilanı -ki bu bir hak- ile Arap adamın Filistin'in yükünü hala taşıdığını söylemesi (ölümüne kadar bunu söyleyen Sedat da buna dahil) arasındaki çelişkidir. İşte burada, Batılı adamın büyük bir yalan olmasına rağmen büyük bir çaba ve sadakatle sahada uyguladığı yükü ile Arap adamın en yakın kavşakta sırtından atmakta tereddüt etmediği yükü arasındaki fark ortaya çıkıyor. Arap adam gerçekten yükünü bıraktı. Ancak taşıdığı yükün altında edildiğini söylemesiyle uzaktan gelen sesini ve inlemesini duyuyoruz.
Yazılı ve sözlü medyadaki -hatta TikTok’taki- söylemlerimizi takip edenlerin bugün Arap insanının yükünden hepimizin sıkıldığı ve onu sırtımızdan atmak istediği dikkatinden kaçmaz. Bizim sorunumuz bu gerçek yükü ahlaki olarak terk etmek değil, davranışlarımızı haklı çıkarmak için bahaneler aramaktır. 10 yaşın altındaki çocuklar için yatma vakti hikayesi bile olmayacak hikayeler uyduruyoruz. Bu yükü yolun kenarına atmayı haklı çıkarmak için birçok hikâye üretiyoruz. Kâh “Filistinliler davalarına ihanet ettiler” biz niye taşıyalım diyoruz; kâh da bütün mevzunun koca bir yalan olduğunu iddia ediyoruz. Buna binaen diyoruz ki, Saddam’ın dediği gibi Kuveyt üzerinden Kudüs’ü kurtarmak istediğini ya da İran’a göre Kudüs’e giden yolun Şam, Beyrut, Sana ve Bağdat’tan geçtiğini sanıyorduk. Ancak burada İranlı adamın yükünden bahsetmiyorum, ki bu onun canının istediği gibi boynuna astığı bir haçtır. Ben burada Arap adamının yükünden bahsediyorum. Bazılarının bulduğu ilk köşe başında aslında kendisinin olmayan yükü sırtından atmasını ve hiç kimsenin onu ayıplamaması veya hayatına bütün bu Filistin yüküyle devam edemeyeceğini açıklama cesaretini göstermesinden ötürü bazılarının kendisine alkış tutması gerektiği düşüncesini haklı çıkarmak için bugünlerdeki konuşmalarımız ve yazılarımızda öne sürdüğü birçok bahane beni dehşete düşürüyor. Ne zamandır bunu bir kenara atmak için taşıyoruz? Birçoğumuz için Filistin dayandığımız bir değnekti. Bize bunu ‘bırakın’ dediklerinde atmakta bir an bile tereddüt yaşamadık.
Bunu birçok nedenden dolayı yazıyorum. Bu kelimeleri yazarken ahlaki olarak bir üstünlük iddia etmiyorum. Sadece bugünlerde içinden geçtiğimiz durumu görünce büyük bir hicap duyuyorum. Bu durumu kararlılıkla tartışmak ve en azından Filistin hakkındaki diyalogda çaba harcama sorumluluğunu üstlenmek yerine, Arap adamının tüm yükünü bırakmaya karar verdik. Bu sorumluluktan vazgeçtiğimizi ilan etmedeki cesaretimizi kutluyoruz.
Birincisi için ahlaki bir haklılık varken, ikincisi için olmamasına rağmen Arap adamının yükünden vazgeçmek, Batı adamının yüküne tutunmakla aynı şey değil.
Arap adamının yükünden kurtulma arzusunun sadece Filistin dışındaki kalplere değil, işgal altındaki topraklara kadar girdiği öne sürülüyor.
Burada, suçlama veya azarlama amacıyla değil, hakikatle yüzleşmek amacıyla olgun ve sakin bir tartışma yapılması gerekiyor. Mısır ile İsrail arasındaki barış anlaşmasına yönelik eleştirim ise başlı başına bir fikir olarak barışla ilgili değil, daha iyisini elde edebileceğimiz bir barışı bize kabul ettiren iddia zihniyetiyle ilgilidir. Mısır için geçerli olan şey diğerleri için de geçerlidir. Ancak en nihayetinde, Batılı adamın rüyası ile Arap adamın rüyası arasında dağlar kadar fark vardır.