Bekir Uveyda
TT

Netanyahu tehlikesi İsrail’i tehdit ediyor

Netanyahu’nun ve tabi ki hükümetinin İsrail yargısı ile ilgili tutumları bir bütün olarak İsrail’i tehdit eden bir tehlike arz ediyor. Bunu söyleyen ben değilim, bizzat Binyamin Netanyahu’nun kitlesinden aklı başında olanlar söylüyorlar. Dahası, Filistinlilerin topraklarına kurulduğundan beri İsrail devletinin varlığının devam etmesi konusunda ne kadar istekli olduklarına hiç şüphe olmayan İsrail dışındaki taraflar da bunu destekliyorlar. Şu bir gerçek ki, İsrail devletinin varlığının devam etmesini destekleseler de bu taraflar içinde önde gelen bazı kişiler gerek çeşitli uluslararası platformlar aracılığıyla alenen, gerekse kulislerin arkasında gizlice İsrail’in sınırlarının ötesine doğru genişlettiği savaşlara ve hükümetlerinin Osmanlı döneminden beri Filistinlilerin mülkü olduğu tabu belgeleri ile kanıtlı olan evlerin enkazları üzerinde yerleşimcilerin oturacağı yerler inşa etme politikalarında ısrarcı olmalarına karşı çıkıyor. Bu yerlerin inşa edilmesinden daha da kötüsü, Filistin köylerinin hepsinin somut varlığına balta vurulmasıdır. Ancak İsrail, bunların varlığını nesilden nesile asıl sahiplerinin kalplerinde yaşayan dayanıklı hafızadan silmeyi hiçbir zaman başaramayacaktır. 100 İsrailli tarihçiden oluşan bir grubun harekete geçerek Netanyahu tehlikesinin İsrail'in varlığını tehdit ettiği yönünde uyarıda bulunması, ardından The Guardian kadar önemli bir gazetede ve Londra merkezli Financial Times kadar etkili bir gazetede bu uyarının yankı bulması sizce bir tesadüf mü? Asla. Bu, kesinlikle sadece bir tesadüf değil. Çok büyük ihtimalle tarih daha sonra, bu seçkin kalabalığın çığlığının çok geç olmadan çalınan bir uyarı zili olduğunu kanıtlayacaktır.
Bu uyarı çığlığında 100 tarihçi akademisyen “Yahudi halkının tarihini araştıran tarihçiler olarak, Yahudi halkının devam eden varlığını, devletin özelliklerini ve geniş bağlamlarda İsrail'deki toplumun durumunu takip ediyoruz: Görünen tablo oldukça endişe verici. Varlığının başlangıcından bu yana İsrail devletinde, devletin varlığına yönelik yakın bir tehlikeyi de içerecek kadar hiç bu kadar derin bir kriz yaşanmamıştı” ifadelerini kullandı. Netanyahu'nun politikaları nedeniyle İsrail'in karşı karşıya olduğu tehlikelere dair böyle bir açıklama, İsrail devletinin kurulmasına temelden düşman olan bir tarafça yapılmış olsaydı, bu taraf deli olduğu söylenerek taşlanır ve belki de peşinen ‘Yahudi düşmanlığı’ gibi suçlamalarla itham edilirdi. Tarihçilerin yukarıda görülen tutumlarıyla, özellikle Netanyahu’nun ‘yargısal reform planı’ olarak adlandırdığı ancak aslında İsrail’deki Yüksek Mahkeme’nin yetkilerini kısıtlayan yasa teklifine karşı çıktıkları ve bunun sebebinin bu teklifin Netanyahu’nun şahsına açılan davalarla doğrudan bir ilişkisi olması olduğu doğru. Ancak şu gerçeği hatırlatmak da yerinde olacaktır ki, İsrail Başbakanı’nın, mensup olduğu aşırı sağ kanadın ve mevcut hükümet koalisyonunda birlik olduğu daha aşırı sağ kanadın radikallik tehlikesi, böyle bir tehlikenin başlangıçta dayandığı yaklaşımın temelinde yatmaktadır. Sağ kanadın, aralarında Dini Siyonizm Partisi’nin üyelerinin de bulunduğu bazı önde gelen yüzleri, kendi deyimleriyle ‘Yahudi vatanının milli olarak saflaştırılması’ ve ‘İbrani devletinin Yahudiliğinin’ dayatılması saiklerinden hareketle nihai hedeflerinin Filistin topraklarında kalan tüm Arapları İsrail dışına çıkarmak olduğunu vurgulayarak bu temeli açıklıyorlar.
Aklı başında olan herkesin mantık sınırlarından oldukça uzak olduğunu görebildiği böyle bir durum karşısında, vicdanlı insanların seslerinin çıkması ve aşırı sağın radikalliğinin arkasına sürüklenmenin sonuçlarına karşı uyarıda bulunması doğal. Bu kişiler arasında The Guardian gazetesinin geçen cumartesi günü yayınlanan sayısındaki “Netanyahu, İsrail için varoluşsal bir tehdittir ve ona ancak Filistin desteğiyle karşı konulabilir” başlıklı yazısı ile Jonathan Freedland da yer alıyor. Freedland, Nobel Ekonomi Ödülü sahibi İsrailli düşünür ve iktisatçı Daniel Kahneman’ın Netanyahu’nun planı için şöyle dediğini aktarıyor:
“Bu tam anlamıyla dehşet verici. Bu, İsrail’in 1948’den beri gördüğü en büyük tehdit.”
Öyleyse, İsrail meselesini ele alırken Binyamin Netanyahu'nun öncülük ettiği radikal yaklaşımın bir devlet olarak İsrail'in geleceği için ne kadar tehdit oluşturduğu oldukça aşikâr. Bu, İsrail Başsavcısı Gali Baharav-Miara tarafından Netanyahu'ya yazılan bir mektupta açıkça ifade edildi. Bir özeti geçen cumartesi Financial Times tarafından verilen mektupta “Disiplinsiz hükümet gücü, insan hakları ve iyi yönetişim ihlali için kusursuz bir reçetedir” uyarısı yer aldı.
Yukarıdaki İsrail uyarılarının hepsi çok önemlidir. Ancak bu, Filistin halkına uygulanan adaletsizlik devam ettiği sürece, güvenli kurumlar devleti olarak ‘İsrail hayalinin’ geleceğine yönelik gerçek tehlikenin devam edeceği gerçeğini değiştirmiyor. Başkalarından önce İsrail’in kendisini kandırmayı bırakmanın zamanı gelmedi mi? Geldi. Hem de çoktan. Ancak bunu görmezden gelme inadı hala devam ediyor.