Cibril Ubeydi
Libyalı araştırmacı yazar
TT

‘El Kaide’nin yeni yuvası’ İran

El Kaide’nin ‘yeni’ liderinin İran’da olduğunun ortaya çıkmasının ardından, teröristlere yardım ve yataklık etmenin İran rejiminin bir alışkanlığı olduğu iyice anlaşılmış oldu. İran rejimi ve El-Kaide arasındaki ideolojik fikir uyuşmazlığına rağmen İran rejimi bu örgütle ittifak kurmaya azmetti. Bunun birçok kanıtı var. El-Kaide’nin yeni lideri ve ez-Zevahiri’nin halefi olan terörist Seyfu’l Adl’in İran’da barındırılması bu kanıtların sonuncusu olmadığı gibi, New York Times gazetesine göre El Kaide’nin ikinci adamı Ebu Muhammed el-Mısri’nin İsrailliler tarafından İran topraklarında öldürülmesi de bu kanıtların ilki değil.
Bu karmaşık ilişki, İran rejimi ve El Kaide'nin ortak bir temeli paylaştığını gösteriyor: Terörizm.
İran rejiminin El Kaide ile ilişkisi 30 yıldan fazla bir süredir devam ediyor. Eski ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve ABD Dışişleri Bakanlığı Terörizmle Mücadele Koordinatörü Nathan Sales tarafından bunun daha önce altı çizildi. Sales daha önce yaptığı bir açıklamada “İran, El Kaide'nin hareket etmesine ve komşu ülkelere elini kolunu sallayarak savaşçı ve para transfer etmesine izin veriyor" demişti.
İran Devrim Muhafızları Ordusu’ndan (DMO) emekli General Saad Kasımi’nin “El Kaide’nin yanında savaştık” şeklindeki itirafı da bu ilişkiyi teyit eden başka bir kanıt olabilir. İran rejimi, ABD'nin 2001'de El Kaide ve öldürülen lideri Usame bin Ladin'i barındıran Taliban Hareketi’ne karşı başlattığı operasyon sırasında Afganistan'dan kaçan El Kaide liderlerine kucak açıyordu ve hala da bunu yapıyor. İran rejimi Usame bin Ladin'in oğullarını, eşlerini, torunlarını ve diğer El Kaide liderlerini barındırıyor. ABD Hazine Bakanlığı'na göre El Kaide liderleri ve ailelerinin İran'a taşınmasından terörist Yasin es-Suri sorumluydu.
İran'ın El Kaide'yi kullanması, örgüt ile İran rejimi arasındaki düşmanca ilişkiye baskın gelen Makyavelist ve stratejik ilişkinin bir gerekçesidir. Birbirlerinden farklı olmalarına ve aralarındaki ideolojik anlaşmazlığa rağmen, her iki taraf da karşılıklı ilişkilerinde pragmatik bir politika izledi. Bu da terörün onları bir araya getiren ortak bir payda olduğunu gösteriyor. Aralarındaki ilişki, her ikisinin de şiar edindikleri İslam ve hilafet sloganının yanı sıra ortak çıkar anlayışı tarafından yönetilmektedir.
ABD’li yetkililerin, Usame bin Ladin'in ölümünden önce saklandığı yerde buldukları ve yayınladıkları belgelerden biri, Usame bin Ladin'in oğullarının ve bazı El Kaide liderlerinin, 2001'de Afganistan'dan kaçtıktan sonra sekiz yıldan fazla bir süre İran'da kaldıklarını gösteriyor. İran rejimi, özellikle örgütün unsurlarına barınak, eğitim ve bazı silahlar sağladıktan sonra, mollaların kollarından biri olarak El Kaide'yi kendi çıkarına kullanmaya çalıştı.
İran rejimi, ekonomik çöküşe ve siyasi yalnızlığa neden olan hükümet yolsuzluğu nedeniyle patlak veren halk ayaklanmalarındaki muhaliflerine uyguladığı kaos, idam ve baskı bataklığına saplanmış durumda. Şimdi El-Kaide ile arasındaki bu ilişkinin ciddi kanıtlarını görmezden gelerek parmağının arkasına saklanıyor. Abbottabad belgelerine, kanıtlara ve dosyalara rağmen, İran rejimi bu kanıtları İran Dışişleri Bakanı'nın ifadesiyle “başarısız bir İranofobi oyununun” bir parçası olarak görüyor.
Pompeo, El Kaide'nin İran'ı operasyonları için yeni bir üs olarak kullandığını, El Kaide ile Tahran arasındaki ilişkinin başlangıcının 11 Eylül saldırılarından öncesine dayandığını ve şimdi İran’ın ‘El-Kaide'nin yeni evi’ olduğunu söyledi.
ABD, El Kaide'ye ve dünyanın herhangi bir yerindeki müttefiklerine veya kollarına Kongre'ye başvurmadan savaş açmasına izin veren 2001 yetkisini İran'daki El Kaide liderlerini vurmak için kullanacak mı? Yoksa Tahran'ın nükleer programını müzakere etmekle mi yetinecek?!