Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Pekin, 40 yıllık anlaşmazlığı bitiriyor mu? (2)

Farzedelim Başkan Joe Biden'ın Oval Ofisi’nde oturuyoruz ve Pekin anlaşmasıyla ilgili tartışmaları dinliyoruz. Oturan herkes hemfikir olacaktır ki, ilk kez Çin, Ortadoğu sularına girmeye ve Körfez'in iki yakasındaki en büyük iki ülke olan Suudi Arabistan ve İran arasındaki anlaşmazlığı yatıştırmaya cesaret ediyor.
Beyaz Saray tansiyonu düşürmek ve Ortadoğu'daki gelecek adımlarını üzerine inşa etmek için bunu altın bir fırsat olarak mı görecek? Yoksa, uzun süredir ABD’nin nüfuz alanı içinde kabul edilen bir bölgeye yönelik ‘Çin fethi’ olarak mı değerlendirecek? İngilizler ellili yıllarda Süveyş krizi patlak verdiğinde kovulmuş ve ardından altmışlı ve yetmişli yıllarda ‘himaye’ sona ermişti.
Çin, sadece Suudi Arabistan'dan günde 2 milyon varil petrol ithal ediyor ve bu artacaktır. ABD ise Suudi Arabistan'dan günde sadece 300 bin varil ham petrol -yani ihtiyacının yaklaşık yüzde 7’si- ithal ediyor ve bu azalacaktır. Bunu ABD’nin komşusu Kanada'dan ithal ettiği yüzde 50'den fazla petrol ile karşılaştırırsak küçük bir yüzde olarak kalıyor. Washington, Suudi Arabistan ve Körfez petrolü olmadan yaşayabilir. Çin ise yaşayamaz.
Teorik olarak, Çin'in Riyad ile Tahran'ı birbirine yakınlaştırmadaki başarısının bir kriz oluşturmaması gerekir. Ancak iki büyük güç arasındaki hummalı rekabet göz önüne alınırsa, bu o kadar da basit değil. Bu noktada büyük olasılıkla ABD tarafından eleştirel sesler duyacağız. “Çin, Suudi Arabistan’ı kendi sahasına çekmek istiyor” ve tüm Körfez, bir Amerikan nüfuz alanı olarak görülüyor. “Çin, müttefiki İran’ın boğazını sıkan elleri açmak istiyor.” “İran, Suudi Arabistan'ı etkisiz hale getirmek ve bölgenin geri kalanına yayılmak istiyor.”
Öncelikle, Suudi Arabistan arabulucu olarak Çin’i neden kabul ediyor? Bölge meselelerinde Çin'in ortaya çıkması alışılmadık bir durum değil. Pekin Washington'un onayıyla, Viyana'da İran ile yapılan Kapsamlı Ortak Eylem Planı’nın (KOEP) müzakerelerinin bir üyesiydi ve hala da öyle. Çin, Filistin barış müzakerelerine de birkaç kez dahil olmuştu.
Suudi Arabistan için daha da önemlisi Çin, kendisi ve bölge ülkeleri için önemli bir ticaret ortağı. Çin'in kendisi de çatışma ortamından etkileniyor. Washington ise, özellikle Körfez ülkelerinin ekonomilerinin can damarı olan petrolün satın alınmasında Çin'e alternatif olamayacağı gibi, İran'la da arabuluculuk rolü oynayamaz.
Yine de ABD önemli bir oyuncu olmaya devam edecek. Körfez ülkelerinin kardeşi ve askeri ortağı, nüfuzunu en az bir 10 yıl daha sürdürecek.
Çin’in arabuluculuğu İran'ı yaptırımlar ve protestolar arasında boğulmaktan kurtaracak ip olacak mı? Konuya İran penceresinden bakmak yerine farklı bir pencereden bakalım. Pekin anlaşmasının Washington için iyi bir haber olması gerekiyor. Zira Körfez ülkelerinin İran'ın tehditlerine karşı bir Amerikan ortaklığı ya da güvenlik garantisi gibi tekrar eden taleplerini kendisine, yüklenmeye hiç de hevesli olmadığı bir yük olarak görüyordu. Anlaşma başarılı olursa bu yük azalacak. Anlaşmada, geçitleri korumak ve İran'ın komşularına saldırmamasını sağlamak için Çin'e üsler veya savaş gemileri veren askeri ek belgeler olduğuna ihtimal verilmiyor. Uzlaşma üç ülkenin -Suudi Arabistan, İran ve Çin- çıkarlarına dayanıyor. Örneğin İran'ın Irak veya Yemen'deki milisleri aracılığıyla bir Suudi tankerine veya tesislerine doğrudan veya dolaylı saldırısı, anlaşmanın sahibi Çin'e yapılmış bir saldırı sayılacak.
Peki ya İran'ın Suudi Arabistan'ı etkisiz hale getirmeye çalıştığı iddiası? İran, kendisine Riyad'la olan anlaşmazlıklarıyla hiçbir ilgisi olmayan birçok husumet yaratmıştır. Suudi Arabistan'ı bölgesel sorunlardan izole etme politikasının aksine, anlaşma İranlılar için silah ve milislere değil de uzlaşmaya dayalı yeni bir Arap sahası açabilir.
Birkaç ay öncesine kadar bölge ülkelerinin yaklaşık yarısı ile kavgalı olan Türkiye, bugün İsrail de dahil olmak üzere hepsiyle anlaşıyor. Bu, ekonomisini, iç siyasi durumunu ve dış ilişkilerini iyileştirdi. Her halükarda uzlaşma çemberini genişletmek İran'a kalmış. Kim bilir “Suudi Arabistan'ı etkisiz hale getirmek”, İran’ı sonuna kadar gitmek ve 40 yıllık İran-Arap gerilimini sona erdirmek için bir teşvik olabilir.
Pekin'in İran'ın Suudi Arabistan'a karşı davranışını ve anlaşmanın başarısını garanti edebileceğine şüpheyle yaklaşan pek çok kişi duydum. Biz de diyoruz ki: “Gerçekçiyiz ve aynı zamanda iyimseriz.” Kesin olarak bilmiyoruz ama barışa bir şans vermeliyiz. Çin'in İran, Irak ve Lübnan'daki çatışmaların geri kalanını ve İsrail'i yatıştırmayı denemesini dört gözle bekliyoruz. Belki Çin, en önemli uluslararası sorun olan İran'ın nükleer silah projesine çözüm bulunmasına katkı sağlar. Çin'in bu meseleyi, zorlu Suudi-İran anlaşmazlığını sona erdirebileceği anlaşılırsa, ABD ve Avrupa’nın Pekin’in rolünü memnuniyetle karşılayacağı kesin.