Abdurrahman Raşid
Suudi Arabistan’lı gazeteci. Şarku’l Avsat’ın eski genel yayın yönetmeni
TT

Pekin, 40 yıllık anlaşmazlığı bitiriyor mu?

Suudi Arabistan - İran Pekin anlaşması bir bomba gibi, tüm standartlara göre önemli bir olaydır. Yankısı duyuluyor ve gelecekteki etkileri tüm beklentilerimizden daha büyük olabilir. Ancak derinliğini, boyutlarını ve yakın gelecekte bunu tamamlayabilecek olasılıkları görmek için beklememiz gerekiyor. Kim bilir, bir bakmışsınız bölgesel güvenlik sistemi için daha geniş kapılar açılmış. Tabi çok dikkatli bir şekilde iyimser olmalıyız, ne de olsa bu İran rejimi.
Acil sorulara çok fazla cevap gerekiyor ve henüz fazla bir şey bilmiyoruz. Anlaşma neyin üzerine? Neden Çin? Bundan kim faydalanacak? Meselenin kendilerini doğrudan ilgilendirdiği diğerlerinin, ABD’lilerin, İsraillilerin, Yemenlilerin, Iraklıların, Lübnanlıların, Suriyelilerin, silahlı İslamcı güçlerin ve genel olarak bölgenin tepkisi nasıl?
Pekin anlaşmasının doğurduğu ilk sonuç, iki ülke arasında 2016'dan bu yana kopuk olan diplomatik ilişkilerin tekrar tesisi ve ilişkilerin kopmasına yol açan çözülmemiş sorunların yönetimi oldu. İki ay içinde diplomatik misyonlar geri dönecek ve 1998'de imzalanan eski iş birliği anlaşması canlandırılacak.
Pek çok kişi haklı olarak İran tarafının ciddiyetini sorguluyor. Nitekim İran daha önce 2001'de Suudi Arabistan'la barışmış ve çok geçmeden ‘iyi niyetlere’ dayandığı için uzlaşma bozulmuştu. Son yapılan anlaşmayı öncekilerden ayıran şey Çin’in arabuluculuğudur. Çin Devlet Başkanı, Suudi Arabistan ve İran'ı bizzat Pekin'e davet etti. Aslında Tahran'ı bu daveti kabul etmeye kimin ikna ettiğini soran bazı yazarların aksine, işin esas zor kısmı Riyad'ı ikna etmekti. Nitekim geçen kasım ayından bu yana İran, Suudi Arabistan'a uzlaşma, ilişkilerin yeniden kurulması ve yetkililerinin Suudi Arabistan'ı ziyaret etmesi çağrısını alenen tekrarlıyordu. Irak ve Umman arabuluculuğunda beş tur görüşme yapılmış, ancak ilerleme sağlanamamıştı.
Neden Çin? İki önemli nedenden dolayı; birincisi hem Suudi Arabistan'ın hem de İran'ın ana ticaret ortağı olarak iki ülke üzerinde oldukça büyük bir tesir gücüne sahip olan tek ülke olması. Kendisini bir garantör olarak sunabilme becerisiyle Iraklı ve Ummanlılardan farklı bir arabulucudur. ABD veya Rusya bile İran'ın vaatlerinin garantisini veremez. İkinci neden, Çin'in Suudi Arabistan-İran çatışmasını sona erdirmek ve kendi çıkarlarını koruyacak bölgesel güvenliği sağlamak konusunda büyük bir çıkarının olmasıdır. Çin, petrol ithalatının yarısını, büyük bir yüzdesini bölgeden alıyor. Bu olmadan ekonomisi dönmez. Washington ve Moskova'nın ise buradan yaptığı ithalat sınırlıdır. Şunu söylemeden geçemeyeceğiz ki, Suudiler ve İranlılar aynı anda güvenebilecekleri Çin gibi ‘ortak bir dostu’ zor bulur.
Bu nedenle arabulucu olarak Çin’in odanın içinde olduğunu, dört gün de katılımcı olduğunu ve rolünün önceki arabulucuların yaptığı gibi tartışmayı hazırlamakla sınırlı olmadığını gördük. Müzakerelerde uzun deneyime sahip Ulusal Güvenlik Danışmanı Musaid el-Ayban liderliğindeki Suudi heyeti ile İranlı mevkidaşı Ulusal Güvenlik Yüksek Konseyi Genel Sekreteri Ali Şemhani’nin arasında oturuyordu.
Çin'in tarihte ilk kez bölgedeki büyük güvenlik düzenlemelerine dahil olması, 80’lerin başında başlayan ve 2011 baharındaki karışıklıkların ardından genişleyen “İran'ın bölgesel durumu”nun sona ermesine kapı aralayabilir. Bu, büyük ve önemli bir adımdır. Şunu da söylememiz gerekir ki, Suudi Arabistan Veliaht Prensi'nin beş yıldır tehlikeli aşamaları da dahil olmak üzere İran’la yaşanan krizi yönetme biçimi, bizi İranlıları seçimlerinin tehdit ve kaos değil, uzlaşma olduğuna ikna eden gerçekçi bir sonuca götüren şeydi. Suudi Arabistan'ın uzlaşmaya öncülük edeceği ve bunu bölgesel ve uluslararası düzeyde tamamlayacağı konusunda iyimseriz. Ancak bu anlaşmadan sonraki durum hakkında bir şey söylemek için henüz erken. Sorunlar iç içe geçik ve patlamaya müsait. Bunlardan en önemlisi de İran'ın askeri amaçlı nükleer projesi ve Tahran'ın dört Arap başkenti üzerindeki hegemonyasıdır.
Büyük sınav Yemen. Tahran, Husi isyanının yönetilmesinde önemli bir role sahip. Şayet iki taraf, Çin'in gözetiminde durumu savaşı durduracak ve meşru yönetimi geri getirecek nihai barışçıl bir çözüme hazırlamayı başarırsa, bu tek başına Pekin anlaşmasının başarısını ilan etmek için yeterli olacaktır. Yemen tüm dünyayı ilgilendiren bir konudur. Zira buradaki savaş uluslararası deniz ticaret koridorunu tehdit ediyor, topraklarında terör örgütleri yaşıyor ve savaş Suudi Arabistan'ın güvenliğini tehdit ediyor. Bundan da önemlisi Yemen, Sana'nın işgali ve meşru yönetimin yıkılmasından bu yana süregelen bir insanlık dramıdır. İki tarafın Yemen'e barış getirmeyi başarması, Irak ve Lübnan'daki krizlerin sona ermesine katkıda bulunan yeni bir bölgesel güvenlik sisteminin ağlarını örmek için değerli bir fırsat oluşması demektir.
Bu meseleyi çevreleyen gerek faydalı gerek faydasız diğer faktörleri göz ardı edemeyiz. Aynı gün Washington, Irak'ın İran'a olan 500 milyon dolarlık borcunu ödemesine izin verdi. Bu belki de anlaşmadan önce hesaplanmış bir hareketti. Ancak ABD'nin bu yeni gelişmede oynayacağı önemli bir rol var.
Bir sonraki yazım, Pekin anlaşmasının olasılıkları ve diğer çatışma sorunları, özellikle de esas problemi oluşturan nükleer silah hakkında olacak.