Yusuf Deyni
Suudi yazar
TT

Suudi yükselişi ve kalıpların yıkılışı

Zirveye doğru sürekli bir Suudi yükselişi, geleceğe doğru giden hızlı bir trene benziyor; bu trenin ana istasyonu 2030 Vizyonu, yolu da geleceğe giden her yöne açık. Söz gelimi bu yönler arasında Suudi kimliğini güçlendirmek, onlarca yıldır onu gölgeleyen şeylerden kurtardıktan sonra bu kimliği yeniden inşa ederek tarihin derinliklerine uzanan asıl değerlere bağlamak, vatandaşlığı muhafaza mevzuatıyla temsil edilen iç inşayı teşvik etmek ve aşırılık, yolsuzluk ve kayırmacılıktan oluşan üçlü tehditle mücadele etmek, yani kimseyi kanunların üstünde tutmamak vardır. Ayrıca mülkiyeti korumak için devlet kurumlarını onarmak, makroekonomik iktisadı güvence altına almak, ekonomik kalkınmayı teşvik etmek, piyasayı iyileştirip bağımsızlaştırmak, kültür ve turizm de dahil olmak üzere etkin olmayan sektörlerin erken büyümesi için tüm politikaları teşvik etmek ve Suudi Arabistan’ın tarihî derinliğinden faydalanmak da bu yönler arasındadır. En önemli yön ise Daron Acemoğlu ve James Robinson’a ait Ulusların Düşüşü: Güç, Zenginlik ve Yoksulluğun Kökenleri adlı kitapta da ifade ettiği üzere ‘kalıpları yıkan’ iddialı vizyonun odak noktalarıyla uyumlu olacak şekilde kurumları yeniden inşa etmektir ki kitap bu teoriyi hızlı inşa ile temellendirir.
Birçok bölümden oluşan bu kitap rakamların, coğrafyanın ve tarihin ötesine geçip devletin başarısızlık tehdidinden kurtulmak için benimsediği yaklaşımların derinlemesine bir okumasına giderek devletlerin başarısızlık ve başarı paradokslarının derinlerine ya da çok sayıda devletin sürdürülebilir kalkınmayı gerçekleştirememesine neden olan başarısız politikalar olarak tanımladığı şeylere dalıyor.
Suudi Arabistan’daki dönüşüm kurumlardan başlayıp, özellikle koronavirüs krizinde ve öncesinde gelişmiş bankacılık ve kişisel durumların yönetiminde ileri ülkelerle rekabet eden devasa dijital dönüşümle devam ediyor ve yargıya ve uzaktan mahkeme oturumlarına kadar uzanıyor.
Kitabın temel aldığı başarısızlık teorisine göre devletin benimsediği kurumlar, coğrafi konumla, mekânın zorluklarıyla ya da tarihin engelleri veya başarılarıyla alakası olmayan canlı birer varlıktır. Zengin devlet de refah devletidir; kurumlarını sürekli geliştirir, etkili ve canlı kurumlara sahip olmadan kurumların performansını engelleyen kalıpları yıkmak ve hukuku yerleşik hale getirmek için toplumu açmaya çalışır, çoğulculuğa, yeni ve genç kan akışına ve yenilikçilik teşvikine dayanır ki böylece başarısızlığın gerçeklikten uzak hale gelmesi kaçınılmaz bir sonuç olur.   
Durum şu ki Suudi Arabistan, Krallığın adı ne zaman televizyon ekranlarında, internet sitelerinde ve haber bültenlerinde yer alsa ortaya çıkan olumsuz ve haksız bir imajla karşı karşıya kaldı. Bu, Suudi toplumunun özünü ve dinamiğini anlama konusunda gerçeğin ötesine geçen veya ona yaklaşan bir hal alıyordu. Sebebi de çeşitlilik ve karmaşıklığın olduğu ve kabilevi, dinî, etnik ve bölgesel bağlamların iç içe geçtiği bir ülke hakkında öne sürülen genellemelerle bağlantılı yıkıcı basitleştirmeydi. Buna rağmen Krallık, siyasi olaylarla çatışmalara ve hedef alınmalara karşı koyma yolundaki uzun yolculuğu sayesinde bu olumsuz imajı bozmayı başardı, hatta bunu, yeni fırsatlar çekmek için bir fırsata dönüştürdü ve Suudi Arabistan’ı dünyanın karşı karşıya olduğu en önemli meselede, yani aşırılık ve şiddetin yayılması ile devlet aklından yoksunluk dosyasında öncü olarak yeniden konumlandırdı.
Bugün vatandaşlık düzeyi, mükemmellik için sürekli çabalayan seçkin bir konumda. Kimliğe, tarihe, Harameyn-i Şerifeyn’e hizmete ve ılımlı İslami değerlere duyulan gururdan beslenen Suudi vatandaşlığını kastettiğim bu vatandaşlık kavramı, kriz zamanlarında güvencedir. Nitekim pek çok etkene bağlı olarak çok fazla değişim ve dönüşümden etkilenen ulus devlet tecrübelerinin çoğunda vatandaşlık kavramının yokluğu halinde ‘devrimler’, sebep oldukları doğal bir kargaşa ile en önemli tehditlerinden biri olur. Geçmişte de siyasi toplum ve genel siyasi kavramlar alanında bir araştırmacı, toplumdaki aktörlerin fikir dönüşümlerinin örneklerini incelemek için çok çaba ve vakte ihtiyaç duyardı.
Dün Kral Selman bin Abdulaziz, İran Cumhurbaşkanını Krallığa davet etti. Ayrıca, iki ülke arasındaki anlaşmadan duyduğu memnuniyeti dile getirerek iki ülke arasında ekonomik ve bölgesel işbirliğinin pekiştirilmesi çağrısında bulundu. Bu adımdan yıllar önce Suudi Arabistan, 2030 Vizyonu’nun önemli ayaklarından birini temsil eden Turizm Heyeti aracılığıyla ‘Dünyaya Merhaba’ girişimini başlattı. Bu girişimin mimarı, Suudi kültürü ve kimliğinin zenginliğinin kaynaklarını ortaya koymak ve onu geleneksel ekonomilerdeki fiyat dalgalanmaları ve dönüşümlerinden etkilenmeyen büyük ekonomik sermayelere dönüştürmek için zamanla yarışan Saygıdeğer Veliaht Prens’tir.
Bugün Suudilerin, çeşitliliği ve zenginliği için dünyayı ağırlaması, ekonomiyi ve kurumları canlandırmak için tipik çerçevenin dışına çıkan en büyük ‘kalıp kırma’ eylemi olup, ‘basmakalıbın’ sürdürülmesinden faydalananlara da en büyük yanıttır. Vizyon basitçe, gerçeği ortayı çıkardı ve onu açık havada sergiledi, Suudi toplumunun siyasi, kültürel ve toplumsal olarak keşfedilmesi ve görüntünün köşeli parantezlerinin dışında ve hala çok fazla hayranlık uyandıran Suudi anlamının kalbi içinde doğru bir şekilde anlaşılması için alan açtı. Onun dünyayı büyüleyip şaşırtacak çok şeyi var. Gelecek daha güzel!