Mustafa Özcan
TT

Pişmiş aşa kim su kattı?

Suriye’deki çekişme 13’üncü yılına girdiği saatlerde Moskova’da bakan yardımcıları düzeyinde dörtlü bir toplantı kararlaştırılmıştı.  Bütün hazırlıklar tamamlanmıştı. Son anda araya bu durumlarda söylendiği gibi ‘iyi saatte olsunlar’ ekibi mi ya da Rufailer girmiş olmalı!  Bilinmez ama sessiz sedasız bir biçimde teknik nedenlerle toplantının ertelendiği duyuruldu.  Yeni bir tarih verilmeden veya randevu belirlenmeden süresiz bir şekilde ertelendi veya gündemden kaldırıldı. Üçlü toplantı İran’ın bastırmasıyla dörtlü hale getirilmişti lakin ilk hamlede, toplanmadan dağıldı.  
‘Kanber’siz düğün olmaz’ misali İran’ın da toplantıya dahil edilmesiyle birlikte toplantı dörtlü hale getirildi ama süreç de çöktü. Esasında bu toplantı biçimine 3+1 demek daha doğrusu olur. Suriye rejimi hamisi Rusya ve İran ile birlikte üçlü bir blok olarak Türkiye’nin karşısına oturmuş olacaklardı.   Bu üçlü blok arasında yine de bazı yönlerden Türkiye ile en yakın ilişkiler içinde olan ülkenin Rusya olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle de İran, Rusya ile Türkiye’yi Suriye meselesinde baş başa bırakmak istemedi. Önce masayı genişleterek sulandırdı.  Ardından teknik mazeretler gösterilerek dışişleri bakan yardımcılarının buluşması sabote edildi. Bunda en istekli tarafın Suriye rejimi olduğu da varsayılabilir.
 İran’ın da hatta olduğu toplantıların akıbeti genelde böyle oluyor.  Görüşmelerde en pazarlıkçı ülkenin İsrail olduğunu söylerler.  Bu İran sayılmazsa böyledir. Görüşmeler için hem Türk heyetinin hem de Suriye heyetinin Moskova’ya ulaştıkları da kesinleşmişti.  Şimdi cevabını arayan soru şudur: Son anda bu hatta ne oldu? Kim pişmiş aşa su kattı? Bu toplantıyı kim sabote etti?   Toplantının amacı önceden tayin edildiği gibi Türkiye-Suriye normalleşmesinin yolunu açmaktı ve döşemekti.  Esad’ın konuşması ve ardından dörtlü toplantının iptaliyle birlikte süreç açılmadan kapandı. Peki niye? İşin ilginç yanı dörtlü toplantın yapılacağı ( 15/16 Mart 2023) sıralarda Esad resmi bir kabulle Moskova’da ağırlandı. Halbuki, geçmişte Rusya’ya yaptığı ziyaretlerde adeta şamar oğlanı gibi davranılmış ve aşağılanmıştı. Şimdi ise Esad el üstünde tutuluyor buna mukabil sanki zımni olarak kapılar Türkiye  üzerine kapatılıyordu!  Suriye- Türkiye buluşmasını en çok arzu eden Moskova, son anda tavır ve taraf mı değiştirmişti?  Moskova Türkiye’ye Esad üzerinden mesaj mı veriyordu?  Veriyorsa neden?
Suriye çekişmesi 13’üncü yılına girdiğinde Suriye rejimine yönelik olarak Arap dünyasında kısmen de olsa bir açılma oldu.   Umman Sultanlığı ile Birleşik Arap Emirlikleri Esad’ı topraklarında ağırlamakta bir beis görmediler. Acaba bu durum Esad’a cesaret mi verdi?  Veya Moskova ile birlikte bazı Arap ülkelerinin Esad’ı kollamaları karşılığında bedelsiz olmayan Şam ile Ankara uzlaşması veya yakınlaşması meselesi tavsadı mı?  Öncelik olmaktan çıktı mı? Zira Türkiye askeri bir çekilme karşılığında elbette BM kararları doğrultusunda siyasi uzlaşma veya düzenlemeler yapılmasını istiyor. Esad ise dışarıya taviz verme pahasına içte yapısını konsolide etmek ve üniter yapısını korumanın peşinde.  Yaklaşımlarına göre İsrail de dahil dış düşmandan ziyade iç düşman daha tehlikeli. Halkına tanımadığı hükümranlığı ve esirgediklerini İran ile Rusya gibi yabancı ülkelere devrediyor, veriyor.Hatta Moskova ziyareti sırasında Rusya’nın istemesi halinde kendisine sınırsız bir biçimde kalıcı olarak yeni  askeri üsler tahsis edeceklerini duyurdu.
Kısaca Esad Türkiye’ye karşı gururlu ama Rusya karşısında olabildiğince alttan alıyor! (https://turkish.aawsat.com/home/article/4215536/esed-rusya%E2%80%99n%C4%B1n-suriye%E2%80%99deki-varl%C4%B1%C4%9F%C4%B1n%C4%B1-geni%C5%9Fletmesinden-memnun)
Meselenin bir başka boyutu da şudur: Ukrayna’da Batı ile Rusya arasındaki kutuplaşma ve çekişme kızıştıkça bu durum güneye Şam eksenine de kayıyor, yansıyor. Suriye’deki çekişme yeni bir yıla girerken batı başkentleri Esad’ın ehlileştirilmesine karşı çıkıyor.  Aksine hesaba çekilmesini istiyorlar.  Putin’in Uluslararası Ceza Mahkemesinde yargılanmasını isteyenler Esad konusunda da   eskiye oranla daha  katı bir tutumu sergiliyor. Paris, Berlin, Londra ve Washington hattı, ekseni Esad’a karşı aman vermeyeceklerini duyurdular.
En azından çekilme karşılığında siyasi çözüm isteyen Türkiye de bu suretle fiiliyatta Batı’nın tutumuna katkı sunmuş oluyor.  Bazı analizciler İbrahim Kalın’ın ABD ziyaretini de bu eksende değerlendiriyorlar.   
Esad’ın ve Moskova’nın manevrasının gerisinde birkaç gelişmenin yattığı varsayılabilir. Bunlardan birisi Türkiye-Suriye uzlaşmasının seçimler sonrasına ertelenmesi düşüncesinin ağır basmasıdır. Bu defa eskisine nazaran daha çekişmeli geçecek seçimlerde muhalefetin şansı daha yüksek görünüyor. Muhalefet iktidara gelecek olursa belki siyasi çözüme de gerek kalmadan Esad istediğini alabilecektir. Bu açıdan Şam açısından meseleyi ağırdan almak daha avantajlı görünüyor.  Rusya ziyareti sırasında Zelenski’ye ‘soytarı/şarlatan’ diyen Esad Türkiye ile görüşmeler için ön şart ilave ederek AKP hükümeti karşısında psikolojik üstünlük kurmak istemiştir. Zaten Türkiye’nin gerek Mısır gerekse Suriye rejimlerine açılımı artık hükümetlerin değil, seçimleri kim kazanırsa kazansın devlet politikası olma yolunda ilerliyor.  Bu nedenle de Esad’ın görüşmeleri erteleme suretiyle kaybedecek bir şeyi yok. Ya da Esad uluslar arası siyasi borsalarda şansının yükseldiğini görerek Ankara karşısında kuyruk acısını tamir ve tatmin etmek istiyor.
Bir başka muhtemel etken ise Türkiye’nin NATO üyeliği için Finlandiya’ya yeşil ışık yakmasıdır. Bu yeni tutum Moskova’yı kızdırmış ve Esad üzerinden manevra yapmaya itmiş olabilir.  Ya da bu unsurların tamamı Suriye/Türkiye hattında bekle gör politikasını tetiklemiş olabilir.