Hazım Sağıye
TT

Aydınlar aydınlara boyun eğdirdiğinde

Platon ve onun filozof kralından bu yana, aydınlar hakkında yönetime başka hiç kimsenin yapamayacağı şekilde akıl, bilgelik ve adalet bahşeden yöneticiler olduklarına dair ortak bir efsane oluşmuştur. Efsanenin göz ardı ettiği şey, aydınların, katı efsanelere en çok bağlı olan ve bedeli ne olursa olsun dayatmakta ısrar edenler olabilecekleridir. Efsaneye boyun eğmeyi reddeden, özgürlüklerini ve farklılıklarını savunan kültürün ve genel olarak aydınların, bu aydınlar otoritesinin ilk kurbanları olabilmeleri bir paradokstur
Nazizm dışında, 20. yüzyılın Avrupa kültürü, komünist Ekim Devrimi'nin ve onun Stalinist uzantısının gölgesi altında Rus kültürünün tanık olduğu gibi karanlık bir döneme tanık olmadı. Oysa bilindiği üzere devrimden doğan rejim bir aydınlar diktatörlüğüne yakındı; ilk Lenin hükümetindeki 15 halk komiserinden 11'i aydındı. Buna rağmen, o yüzyılın ilk yarısında, tüm dünyanın en parlak kültürel isimlerinden olan Rus aydınların hayatlarını bir trajedi gölgeledi.
1921’de yeni rejimden “memnun olmadığı” sızdırılan şair, yazar ve oyun yazarı Aleksandr Blok'a ve eşine, vefatına kadar Maksim Gorki'nin aracılık ettiği tedavi için yurt dışına çıkma izni verilmedi.
1922'de "Filozoflar Gemisi" düzinelerce büyük aydını zorunlu bir sürgüne taşıdı ve bu, Rusya'daki genel kültürün kökünün kazınmasının başlangıcı olarak kabul edildi. Sürgüne gönderilmelerinin nedeni ise anti-Sovyet faaliyetleri ve burjuvazinin ideolojik köleleri olmalarıydı. Bunlar arasında sosyolog Pitirim Sorokin ve filozof Nikolay Berdyayev de vardı.
Ekim Devrimi tarafından sanatının "ruhaniliği ve dışavurumculuğu burjuvacı ve bireyci" olduğu için reddedilen ressam Vasili Kandinski, Almanya'ya taşındı, orada yaşadı ve öğretmenlik yaptı.
Şiirlerinin çoğu köy ve hayatına özlem etrafında dönen romantik ve lirik şair Sergey Yesinin, kitlelerin yaşamlarına kayıtsız kalmakla eleştirildi ve Yahudi aleyhtarı olarak damgalandı. Birkaç kez tutuklandı, ardından 1925'te 30 yaşında intihar etti. Güvenlik organları tarafından tasfiye edildiği de söylendi. Devlet onu bir devlet cenaze töreniyle onurlandırdı ama kitaplarının çoğu yasaklandı.
Çarlık döneminde uzun süre komünizm için mücadele eden ve defalarca hapse atılan Vladimir Mayakovski, 1917 Devrimini kendi “devrimi” olarak görüyordu. İç savaş döneminde komünizm yanlısı afişleri tasarladı, sözlerini yazdı, sloganlarını çizdi ve dağıttı. Bu afiş sanatı adında yeni bir sanatı doğurdu. Ancak komünist makamlar onu defalarca eleştirerek "doğru yola" yönlendirdiler. Ondan aşk şiirleri yazmamasını da istediler.
Mayakovski, ölümünden sonra Bolşoy Tiyatrosu'nda Lenin hakkındaki ünlü şiirini okudu, ardından Batılı sanatları tanımak için yurtdışına gitti. Rusya'ya dönmek için can atıyor gibi görünse de, ülkesine kafası karışmış ve şüphelerle dolu olarak döndü. Ardından "insanların makineye dönüştürülmesinden" ve devletin kültüre yönelik müdahalesinden şikayet etmeye başladı. Buna karşılık şiirleri işçiler tarafından anlaşılmamakla itham edildi. Mayakovski 1930'da 37 yaşında intihar etti.
Şair Osip Mandelştam ve eşi yazar Nadejda otuzlu yılların başında tutuklandılar ve ülke içindeki sürgün yerlerinden birine gönderildiler. Ardından, 1938'de Osip tekrar tutuklandı ve Uzak Doğu'daki bir ağır çalışma kampında 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Aynı yıl Vladivostok yakınlarındaki bir gulag kampına götürülürken öldü.
Daha önce Bolşeviklere katılmış olan oyun yazarı Vsevolod Meyerhold’un tiyatrosu kapatıldı. 1939'da tutuklandı ve işkence gördü, ardından ertesi yıl eşi aktris Zinaida Reich suikasta uğradıktan sonra idam edildi.
Devrimin yanında yer alan şair ve romancı Boris Pasternak'ın eleştirel şiirleri, Stalin'in iktidarını sağlamlaştırmasının ardından yasaklandı ve gizlice dağıtılan bir materyal haline geldi. 1949'da karısı Olga, eski yazılarından bazılarını yanında bulundurduğu için tutuklandı ve kayıplara karıştı.
Tacikistan'ın Taşkent şehrine sürgüne gönderilen şair Anna Ahmatova'nın çalışmaları, dönemin kültür bakanı ve "hassas piyanist" Andrey Jdanov tarafından "Genelev ile kilise arasında gidip gelen güzel, ateşli bir hanımın yazdığı şiirler" diye tanımlandı. Ahmatova, hem 1965 hem 1966 yıllarında iki kez Nobel Ödülü'ne aday gösterildi.
Şair Mihail Zoşçenko da Kazakistan'ın Almatı kentine sürgüne gönderildi. 1946'da Jdanov tarafından mahkum edildi, hayatının geri kalanını korkunç bir yoksulluk içinde yaşadı ve ölümünden birkaç ay öncesine kadar emekli maaşı ödenmedi.
Ahmatova ve Zoşçenko, devletin ekmek ve diğer temel ürünler için verdiği karneden mahrum bırakıldılar. Zoşçenko'nun kitapları kütüphanelerden kaldırılırken Ahmatova'nın kitaplarının basılması yasaklandı.
Yazar, gazeteci ve oyun yazarı Isaac Babel uydurma terörizm ve casusluk suçlamalarıyla 1939'da tutuklandı ve 1940'ta idam edildi.
1936'da müzisyen Dmitri Şostakoviç basın tarafından yoğun bir şekilde hedef alındı ve Stalin sanatından duyduğu memnuniyetsizliği bizzat dile getirdi. Partizan çevreler de onun eserlerini biçimcilikle suçladı ve kitlelerin onları anlamadığını iddia etti.
Şostakoviç, İkinci Dünya Savaşı sırasında müziğini devletin hizmetine sunmuştu. Ancak savaştan sonra, müziği kozmopolit ve “burjuva Batı”dan etkilenmiş kabul edilen birçok sanatçıya yöneltilen biçimcilik suçlamasıyla yeniden mahkum edildi. Bu sanatçılar arasında Sergey Prokofyev ve Aram Haçaturyan da vardı ve kendilerinden alenen özür dilemeleri istenmiş, birçok çalışmaları yasaklanmıştı.
Kendisinin de tarih ve dil üzerine teorileri bulunan Stalin, 12 Ağustos 1952'de “şairlerin katledildiği gece” olarak bilinen olayla aydınlara yönelik suçlarını taçlandırdı. O gece vatana ihanet ve casusluk suçlamalarıyla Lubyanka Hapishanesinde 13 Yahudi şair ve yazar idam edildi. Çoğu komünistti ve dünya Yahudilerinin Nazi Almanyası’na karşı savaşında Moskova’yı desteklemeleri için bir lobi olarak kurulan “Yahudi Anti-Faşist Komitesi”nin üyeleriydi.
Daha sonra, Kruşçev döneminde aydınlar göreceli bir rahatlama yaşadılar, ancak Stalinizm ortadan kalkmayacak kadar inatçıydı. Şostakoviç, Komünist Partiye katılmaya ve rejimin politikalarını savunan küçük düşürücü pozisyonlarda görünmeye zorlandı.
Pasternak'ın ünlü romanı "Doktor Jivago" yurt dışına kaçırıldı ve 1957'de İtalya'da yayınlandı. Bir yıl sonra Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazandı, ancak Pasternak ödülü reddetmek ile ülkeyi terk etmek arasında bir seçim yapmaya zorlandı, ödülü almamayı ve ülkesinde kalmayı tercih etti.
Şair Joseph Brodski, 1972'de Sovyetler Birliği'nden ihraç edildi. ABD'de yaşadı ve öğretmenlik yaptı. 1987'de Nobel Ödülü'nü kazandı.
1917'de o aydınların iktidarı ele geçirmesiyle çilesi başlayan adlarla dolu liste böylece uzuyor ve isimler birbirini takip ediyor. Rusya'nın o zamandan beri bildiği birikmiş boşluğu hatırlatmadan, bugün Vladimir Putin ve Wagner'i anlamak zordur.