Muhammed Rumeyhi
Araştırmacı yazar, Kuveyt Üniversitesi'nde Sosyoloji profesörü...
TT

Yardım faaliyetleri ve şiddet eylemleri

Arap coğrafyamızda ramazan ayında en az iki olgu öne çıkıyor; birincisi yayınlanan çok sayıda dizi, ikincisi ise yardım ve davet faaliyetleri için yapılan çok sayıda bağış çağrıları. Gerçek bir devrim yaşayan sosyal iletişim araçları, bu yapımların (dizilerin) ve bu çağrıların (yardım faaliyetlerine katkıda bulunmak) çok sayıda insana ulaşmasını kolaylaştırdı.
Bu iki olgunun faydaları ve zararları hakkında genelleme yapmak zor, ancak bazı ‘faydaları’ ve pek çok dezavantajı olduğu kesin.
Ramazan dizilerini ele alacak olursak, çoğu ele aldıkları olayların gerçekçi olmayan bir resmini sunuyor. Sanat başka, tarih başka bir şey diye düşünenler olabilir. Burada işaret edilmek istenen, aralarındaki farklılık değil, alıcının zihninde kalan mesajdır ve bu genellikle şiddeti yücelten ve olumsuz değerlerin benimsenmesini yayan bir mesaj. Sözgelimi gücün etkisi, aldatmacanın başarısı ve hurafeler yaymak gibi olumsuz değerleri benimseyen bir mesaj veriliyor. Yani, az oranda keyifli ve olumlu mesajlara karşılık bir dizi olumsuz değer yayan mesajlarla karşı karşıyayız. Bu yapımların üretimi için ayrılan bol paraya rağmen asıl zafiyet, zanaatkârların deyimiyle ‘kağıt’ta, yani metnin zayıflığı ve faydasız bölümlerin bolluğundadır. Sürecin tamamı çoğunlukla “ticari” olduğu için, bu yapımlardan bazıları doğrudan ve dolaylı reklamlar yoluyla daha çok tanıtılıyor ve bu da merhum şair Salah Abdussabur'un “Sözdeki kusur, tekrar kanatlarıyla yükseklere varabilir!” sözlerini doğruluyor.
Öte yandan, insanlara ve belki de sivil kurumlara yardım faaliyetlerine bağış yapmaları için pek çok çağrı yapılıyor ve bunlar, mübarek günlerde birçok insanda olumlu bir karşılık buluyor. Aynı zamanda bu, milyonlar kazandıran bir sektör ve bu milyonların bir kısmının nereye gittiği biliniyor, bir kısmının izlediği yanlış yollar ise sonunda yanlış ellere düşmesine neden olabiliyor. Konu özellikle bu ayda hassas olduğu için hakkında çok az konuşuluyor ve çok daha az eleştiri yapılıyor. Kamu kurumları, yardım faaliyetlerini organize etmek veya kime ulaştırıldıklarını belgelemek konusunu gündeme getirmekten korkuyor, ancak bazı yardımlar sıklıkla aşırılık yanlısı hareketlere gidiyor.
Mesela, ortada somut olan ve medya tarafından takip edilen işler ile ışıklardan uzakta ve yayılması tehlikeli olan işler var ve Sahra altı Afrika ülkelerinde olup bitenler bunun sayısız örneğinden biri.  ‘Afrika'nın yoksullarına’ bağış yapma, su ve tarım için kuyular açma çağrısı yapanlar var, bunlar görünüşte olumlu gibi görünse de, bu bölgelerde sürdürülen savaşlar, akıtılan kanlar ve harcanan kaynaklar, çoğunlukla aslen Müslüman olan toplumlarda bile ‘İslamlaştırma’ adına gerçekleşiyor.
Sahra altı Afrika'da köktendinci İslam'ın yükselişinin, İslamcı hareketlerin faaliyetleriyle birlikte geçen yüzyılın seksenlerinde başladığı görülebilir. Bölge bu dönemde birbirinden ayrılmaz iki olguya tanık oldu; ilki, yaygın bir toplumsal ayrışmaya, devlet otoritesinin aşınmasına ve ordunun iktidara gelişine yol açan ekonomik ve siyasi krizler dalgası. İkincisi, ‘bağışçıların paralarını’ yüklenmiş ve görünüşte yoksullara yardım etmeyi amaçlayan davetçilerin akını. Bunlar ayrıca zavallı ve yoksul beyinlere ırkçı fikirleri, söylenenlere sorgusuz uymayı, ötekinin reddedilmesine ve şeytanlaştırılmasına yol açan yanlış bir üstünlük bilinci aşılamayı benimseyen bir eğitme misyonu da yüklenmişlerdi. Bu misyon, toplumdaki ayrışmayı artırdı, kuyu kazma adı altında nifak tohumları ekti! İşte o bölgelerde ‘aşırılık yanlısı kimlik’ böyle ortaya çıktı, çünkü kendilerini davetçi olarak sunanların birçoğu gerçek İslam'ın ilke ve amaçları hakkında çok az bilgiye sahipti ve birçoğu farklı olandan nefret ediyordu. Sahip oldukları düşünceler genel ve bir kabuktan ibaretti ve bunları Afrikalı toplumlara yaydılar. Bu toplumlar içinde pek çok kişi de bilinçsiz bir şekilde İslam’ın bu olduğuna inandı. Boko Haram, Nijerya Talibanı, El-Kaide ve“DEAŞ örgütlerinin kolları gibi hareketler ortaya çıktı. Boko Haram, ‘Batılı eğitim haram!’ demektir. Bu hareketler ortaya çıktıkları ülkeleri parçaladılar ki bu ülkelerin bazılarında toplumun çoğunluğu Müslüman, geri kalanı Hristiyan veya bir semavi din mensubu olmayanlardan oluşuyor.  
Boko Haram örgütü Nijerya hükümetine karşı bir dizi şiddet ve öldürme eylemleri düzenledi. Somali'deki Eş-Şebab Hareketi toplumun uykularını kaçırdı, tüm kaynaklarını tüketti ve tüketmeye devam ediyor. Mali Cumhuriyeti'nde Ensar ed-Din grubu ülkenin kuzeyinde bağımsızlık istiyor. Bölgede bunlar gibi pek çok hareket bulunuyor.
Genel olarak, Sahra altı Afrika'nın çoğu şiddet, çatışma ve savaşlara sahne oluyor. Bunlar kimi zaman dış ve Batılı güçlerin müdahalesini, kimi zaman da doğu ülkelerinden silahlı paralı asker gruplarını kendisine çekiyor ve hepsinin de amacı, kazanç elde etmek. Aynı zamanda bölge, siyasi, ekonomik, güvenlik ve kültürel bağlamda ciddi bir dengesizliğe tanık oluyor. Bu dengesizlik, çevreyi de etkileyebiliyor ki bu çevre genellikle Arap bölgesi oluyor, böylelikle Arap bölgesinin barış ve güvenliğini de tehdit ediyor.
Mantık olarak ve bilindiği üzere herhangi bir çatışmanın finansmana ihtiyacı vardır. Buradan bakıldığında, ramazan ayında dediğimiz gibi ‘Afrika'daki kardeşlerinize’ veya “davetçi kardeşlerinize” başlığı altında bağış yapılmasına yönelik çağrılar ve ısrar artıyor, ama bağışlar denetlenmiyor ve nereye gittikleri takip edilmiyor. Genellikle böyle güzel ve hayırlı günlerde yardımsever insanların yardımda bulunmaya istekli olmalarıyla bağışlar bollaşırken, bunların denetlenmemesi, ister yurt dışında ister yurt içinde olsun radikalizmin finansmanı gibi uygunsuz kullanıma açılan bir kapı oluyor.  Bu da iyi niyetle bağış yapanlar için bile gelecekte bir gün ciddi bir zarara ve güvenlik açığına neden olabilir.
Yardımlardan yararlanan bazı güçler ve gruplar, bu bağışların ‘organize edilmemesi’ ve nereye harcandıklarının takip edilmemesi için diretiyor, kullanım yöntemlerinin belirsiz kalmasında ısrar ediyor. Bazı kurumlar da aşırı ve açıklanamaz hassasiyet nedeniyle ‘yardım faaliyetleri’nin takip edilmesi konusunu önemsemiyor. Ancak tüm bunlar, sadece kara kıtanın birkaç ülkesini değil, Arap çevremizi de etkileyen saldırlar ve çatışmalar gibi sonuçlarını her gün gördüğümüz riskler çemberini genişletmek kapsamına giriyor.
Bazı ramazan dizilerinin olumsuz etkisi geçici ve anlık ise, toplanan ve şiddet bölgelerine sızan paralar, devleti yıkma, toplumu zehirleme ideolojisi taşıyan köktendinci nesiller yetiştirdiği için sonuçları kalıcı ve sınırlar ötesidir.
Son söz; Çinlilerin dediği gibi ‘Bana balık verme, balık tutmayı öğret.’ Bilgi temeldir!