Semir Ataullah
Lübnanlı gazeteci - yazar
TT

Canlı yüzyıl

Bugün Henry Kissinger 100’üncü yaşdönümünü, hayattayken ve genellikle 100’üncü yıldönümlerinde adet olduğu üzere onu ananlarla değil, bu yaşını onunla birlikte kutlayanlarla kutluyor. Nazi Almanya'sından kaçan bir mülteci olarak başlayıp, ardından Amerikan ordusunda bir asker, sonra Harvard'da burslu bir öğrenci, en ünlü profesörlerinden biri, daha sonra Richard Nixon'ın ulusal güvenlik danışmanı ve son olarak dışişleri bakanı olarak geçen bir yüz yıl, hatta tam bir asır.

Yüz yıl içinde makaleler ve kitaplar yayınladı, konferanslar verdi. Bir yemek davetine katılması karşılığında kendisine 25 bin dolar ödenirdi. Her dakikasının bir bedeli vardı. Servetinin 50 milyon dolar olduğu tahmin ediliyor. Onunki dolu olduğu kadar ender bir biyografi. ABD'nin savaşlarının, yangınlarının ve barışının ortağıydı.

Bunların hepsi hakkındaki efsanevi haberlerde yer alıyor. Şöhretinin zirvesindeyken, bununla zıt özelliklerine rağmen şöhretine bir de kadın avcısı imajını ekleyebileceğini görünce, bunu yapmakta bir an bile tereddüt etmedi. Hem de kadının, güç ve şöhretten gelen veya elde edilen bol paranın şeytan olduğunu bilerek.

Bir politikacıya karşı her zaman tarafsız olmayan bir tavır takınırız. Bilhassa 100 yaşındaki adam konusunda uzman Memduh Muheyni gibi tanınmış meslektaşlarımın yazılarını okuduğumda, belki de ona karşı tavrımda inat ederek yanıldığımı düşünüyorum. Onu takip ederken hakkındaki görüşümde, değişmez bir ilkeli tavrı esas aldım, o da insanın insan hayatındaki rolü. Yüz yaşındaki adam, diğerleri gibi dış politikayı, sanki içinde insan yokmuş gibi, ağaçları ve çocukları aynı şekilde yakan napalm bombalarından ibaretmiş gibi ele aldı.

Bu, Kissinger'ın düşmanlarının melekler olduğu anlamına gelmez. İnsanların arzulayacağı Marksist bir tarım toplumu şeklinde yeniden inşa etmek için ülkesini yok etmek isteyen Kamboçyalı Pol Pot’un bunlardan biri olduğunu hatırlayalım.

Kissinger bir adam değil, bir kurumdu. 19. yüzyılın okullarından gelmiş bir adam tarafından kullanılan modern bir dijital kurumdu. Holokost'ta ailesinden 13 kişiyi kaybeden ve ardından Asya'daki soykırımlara ve “ölüm tarlalarına” bizzat imza atmaktan çekinmeyen bir kişiydi. Pişmanlık duymadan veya özür dilemeden 100 yaşına kadar yaşadı. Tarihi sanki özel günlüğü gibi kaydetti. En önemli başarısı, James Bond'un tüm gizlilik "önlemlerini" aşan gizli bir operasyonla Mao Zedong liderliğindeki Çin ile gerçekleştirdiği uzlaşmaydı. Golda Meir öldüğünde duygularını gizleyemedi ve İsrail değil ABD dışişleri bakanı olduğunu unutarak bir çocuk gibi ağladı. Ancak "hayata Almanya'dan kaçan bir mülteci olarak başlayıp, ABD ulusal güvenlik danışmanı, ABD dışişleri bakanı ve dünyanın en iyi diplomatlarının müzakerecisi olmak" kolay bir iş değil. Bu gerçekten yoğun ve dolu dolu geçen bir yüzyıl.