Değişen güç dengelerinin ve büyük güçler arasındaki artan rekabetin damgasını vurduğu kritik bir bölgesel dönemde, Türkiye'nin Amerikan F-35 savaş uçağı programına yeniden katılması konusu NATO içinde bir kez daha odak noktası haline geldi. Ankara'nın projeden çıkarılmasının ardından yaşanan uzun süreli soğukluktan sonra, diplomatik kaynaklar iki taraf arasında alenen duyurulmayan teknik görüşmelerin yeniden başladığını ve bunun önceki kararı yeniden değerlendirme yönündeki ortak bir arzunun açık bir göstergesi olduğunu belirtiyor.
Askeri kaynaklar, Türkiye'nin programa yeniden entegrasyonunun sıradan bir silah anlaşması değil, ittifakın kolektif güvenliği için önemli stratejik etkileri olan bir adım olduğunu vurguluyor. Rusya, İran ve çalkantılı Ortadoğu ile komşu olan Türkiye'nin coğrafi konumu, onu gelecekteki savunma hesaplarında vazgeçilmez bir odak noktası haline getiriyor. Türk Hava Kuvvetleri'nde beşinci nesil uçakların bulunması, bir bütün olarak ittifakın caydırıcılık kapasitesini artıracak ve uzun zamandır Batılı askeri liderler için endişe kaynağı olan güney cephesindeki boşlukları kapatacaktır.
Güvenlik uzmanları, Ankara'nın projedeki rolünün yeniden canlandırılmasının ittifak içindeki operasyonel koordinasyonu artıracağına inanıyor. Halen nispeten eski savaş uçaklarına dayanan Türk Hava Kuvvetleri, böylelikle modern savaşları yöneten teknolojik gelişmelere ayak uydurabilecek. Bu geçiş sadece teknik boyutla sınırlı değil; aynı zamanda Türk Hava Kuvvetleri ile Amerikan ve Avrupalı kuvvetler arasında gelişmiş bir birlikte çalışabilirliğin de önünü açıyor. Bu da ittifakın, ister Akdeniz'de ister diğer hassas bölgelerde olsun, daha verimli bir şekilde ortak operasyonlar yürütme kabiliyetini artıracaktır.
Ekonomik açıdan bakıldığında, diplomatik kaynaklar, Türk şirketlerinin savaş uçağının üretim hattına geri dönmesinin somut kazanımlar sağlayacağına inanıyor. Türk savunma sanayi, katılımı askıya alınmadan önce uçağın gövdesi için yüzlerce hayati önemde parçayı üretiyordu ve bu görevlerin başka ülkelere devredilmesi, Amerika Birleşik Devletleri ve ortaklarına milyarlarca dolara mal oldu. Bu şirketlerin tedarik zincirlerine yeniden entegre edilmesi, genel maliyetleri düşürürken aynı zamanda ittifak içindeki endüstriyel iş birliğini artıracak, istihdam yaratacak ve hem Amerikan hem de Avrupa ekonomilerine ek yatırım sağlayacaktır.
Savunma ve ekonomik faydaların yanı sıra, eşit derecede önemli bir siyasi boyut da var. Türkiye'nin projenin merkezine geri dönmesi, pratikte Ankara'yı Batılı sisteme daha fazla bağlamak ve bağımsız bir askeri yol inşa etme veya ittifakın rakipleriyle iş birliğine devam etme girişimlerini yavaşlatmak anlamına geliyor. Diplomatik kaynaklar, bu adımın Türkiye'nin yalnızca marjinal bir ortak değil, aynı zamanda Avrupa-Atlantik güvenliğinin geleceğini şekillendirmede temel bir oyuncu olduğuna dair güven verici bir mesaj olduğunu belirtiyor. Türkler ortak savunma mimarisine kendilerini ne kadar entegre hissederlerse, Batı küresi dışında alternatif ortaklıklar arama motivasyonları o kadar azalacaktır.
Ankara'nın programa yeniden dahil olması, bölgesel güç dengesinde de olumlu bir kaldıraç sağlıyor. Zira Türk Hava Kuvvetleri'nin gelişmiş hayalet uçaklara sahip olması, ittifakın rakiplerinin herhangi bir askeri macerasına karşı etkili bir caydırıcı unsur oluşturacak ve NATO'ya yakın çatışma bölgelerinde niteliksel bir üstünlük sağlayacaktır. Askeri değerlendirmeler, bu adımın Doğu Akdeniz ve Karadeniz bölgelerinde göreceli bir istikrarı destekleyeceğine ve son yıllarda güvenlik boşluklarını doldurmaya çalışan rakip güçlerin manevra alanını daraltacağına işaret ediyor.
Daha geniş bir stratejik açıdan bakıldığında, Türkiye'nin F-35 programına geri dönmesine izin verilmesi, ittifakın iç birlikten ödün vermeden değişikliklere uyum sağlama yeteneğini yansıtıyor. Bu, bir tavizden ziyade, tarafların çıkarlarının yeni bir yakınlaşma noktasına yeniden yönlendirilmesidir ve anlaşmazlıklardan sonra bile ortaklığın mümkün olduğunu teyit etmektedir. Bu durum, kendi başına, hasımlarına NATO'yu içeriden çökertme girişimlerinin başarısızlığa mahkum olduğu ve ortak çıkarların geçici herhangi bir anlaşmazlıktan daha güçlü olduğu yönünde güçlü bir mesaj vermektedir.
Güvenlik kaynakları, Ankara'nın yeniden beşinci nesil savaş uçağı alabilmesini sağlayacak herhangi bir uzlaşmanın, teknik koşullar ve Amerikan teknolojisinin gizliliğinin korunmasına yönelik sıkı garantilerle birlikte olacağına inanıyor. Ancak, bu sürecin beklenen faydaları teknik endişelerin ötesine geçiyor. Toplu caydırıcılığı güçlendirme, üretim maliyetlerini düşürme ve küresel zorluklar karşısında ittifakı güçlendirme gibi stratejik kazanımlar, çekincelere rağmen Türkiye'nin geri dönüşünü rasyonel bir tercih haline getiriyor.
Diplomatik kaynaklar, bir sonraki aşamada, ister başlangıçta sınırlı sayıda uçağın teslimatı ister tam teslimattan önce endüstriyel sözleşmelerin yeniden etkinleştirilmesi yoluyla olsun, kademeli yeniden entegrasyona olanak tanıyan esnek formüllerin görülebileceğine dikkat çekiyor. Ancak kesin olan şu ki, siyasi irade artık mevcut ve mevcut fırsat penceresi kaçırılmamalı, çünkü dünya, büyük güçler arasında yoğun bir rekabete sahne oluyor ve Batı kampının niteliksel üstünlüğünü sürdürmesi için kendi içinde bölünmelere yer yok. Dolayısıyla Türkiye'nin F-35 programına dönüşü, yalnızca Ankara'nın talebine bir yanıt veya daha önce ödediği milyarlarca dolarla ilgili bir mali anlaşma değil. Aksine, bu, ABD ve NATO'nun, Türkiye'nin coğrafi konumunu, askeri kabiliyetlerini ve savunma sanayisini kolektif güvenliğe hizmet edecek biçimde kullanma ihtiyacının farkında olduğunu yansıtan stratejik bir hamledir. Bu nedenle, Türkiye'nin bu gelişmiş uçakları edinmesine izin vermek üçlü bir kazanç sağlayacaktır; askeri açıdan, caydırıcılığı güçlendirecek; ekonomik açıdan, maliyetleri düşürüp üretkenliği artıracak; siyasi açıdan, ittifak bağlarını yeniden pekiştirecektir.
Sonuç olarak, Türkiye'nin programa dönüşüne yatırım yapmak, NATO'nun 21. yüzyılın meydan okumalarıyla başa çıkma yeteneğini güçlendiren uzun vadeli bir yatırım olabilir. Mesele artık ikincil bir seçenek değil, stratejik bir zorunluluktur, zira savunma, ekonomik ve siyasi çıkarlar tek bir merkezi noktada birleşmektedir; Ankara'nın F-35'e sahip olması, sadece Ankara için değil, tüm ittifak için bir kazançtır.