Doğu Akdeniz'de su sorunu yaşayan tek ülke Suriye değil, çünkü bu durum tüm bölge ülkelerinde (Türkiye hariç) var. Tüm ülkeler bununla ilgili şu ya da bu düzeyde sorunlarla yüzleşiyorlar. Ancak Suriye'nin bu konudaki sorunları, yalnızca su gerçeği nedeniyle değil, aynı zamanda Suriye ve çevresindeki savaşın Suriye'deki su gerçeğine yansımaları nedeniyle en tehlikeli ve zor olanı.
Suriye'deki su gerçeğine hızlı bir bakış, ayırt edici birçok özelliğine ışık tutacaktır. Birincisi, Suriye’deki akarsular sınıraşan akarsulardır. Suriye, memba ve mansap açısından akarsularının çoğunu komşu ülkelerle paylaşıyor, bu ise akarsularından yararlanma konusunu memba ve mansap komşu ülkelerle yapılan anlaşmalara ve paktlara bağlı kılıyor. Suriye kuzeyde Türkiye ile Fırat ve bazı kolları ile Dicle ırmağını, doğuda Irak ile Fırat ve Dicle sularını, güneyde Ürdün ile Yermuk Vadisi sularını, batıda Lübnan ve kuzeybatıda Türkiye ile Asi nehri sularını paylaşıyor.
Suriye’deki su gerçeğinin bir diğer özelliği de son yıllarda devam eden şiddetli iklimsel etkilere maruz kalmasıdır. Bunlar, bazısı genel bazısı da özel etkilerin paylaştığı nedenlerle yağmur miktarında bir azalmaya yol açtı ve bu da iki olguyu pekiştirdi; akarsu ve yeraltı su rezervlerinde düşüş.
Üçüncü özellik, suların on yıllar boyunca düzensiz, genellikle rastgele ve pratik olmayan politikalara tabi kılınmasıdır. Dahası, çoğu zaman tüm bölgelerde idari ve örgütsel yolsuzluğa, nüfuz sahibi ve rejime yakın kişileri kayıran yöntemlere bağlı olmasıdır. Bu politikanın belki de en kötü örneği, nehir yataklarından su çeken ve böylece bir kısmını kurutan, yer altı sularını tüketen pompaların kullanımının yaygınlaştırılmasıydı.
Son 10 yıl ise Suriye sularının bu temel özelliklerini savaşın ve siyasi çatışmaların su gerçeği üzerindeki etkileriyle karıştırarak, ek özellikler ortaya çıkardı. Bu da bir takım gerçeklere yol açtı. En önemli gerçek, su yönetim biriminin tüm kusurlarıyla birlikte çökmesi. Bunun sonucunda su kaynakları ve tüm detaylarıyla idaresi, hiçbir bilgi, teknik beceri ve uzmanlığa sahip olmayan, olsa da sınırlı olan, çeşitli ve farklı referansların ellerine geçti. Böylece su meselesi genel olarak rastgeleliğe, birbirine rakip ve bazen de kötü niyetli çıkarlara ve politikalara karşı savunmasız hale geldi.
Savaşın su gerçeğinde ortaya çıkardığı ikinci gerçek, kirliliğin çeşitli şekillerde yayılması. Burada üç kirlenme şekli öne çıkıyor; birincisi, petrol ve türevlerinin su kaynaklarına karışması. Bu mesele doğu ve kuzeydoğu Suriye'de petrol çıkarılan yerlerle sınırlı kalmayıp, ilkel rafineri tesislerinin bulunduğu birçok bölgeye kadar uzandı. İkincisi, kanalizasyon sularının içme suyu şebekelerine ve yeraltı suyu rezervuarlarına sızması. Bu durumun belki de en açık örneği, kuzeybatı Suriye’de yerlerinden edilmiş yüz binlerce insanı barındırmak için alelacele kurulan gelişigüzel yerleşim alanlarında görülüyor ve bu durum zamanla daha da kötüleşti. Üçüncüsü, su kaynaklarının hedef alınması ve atıklar için bir çöplük alanına dönüştürülmesi veya yakınlarında çöp alanlarının oluşturulması. Humus, Guta ve Şam kırsalında olduğu gibi yerleşim ve sanayi bölgelerindeki kanalizasyonların su kaynaklarına yönlendirilmesi.
Savaşın gölgesinde Suriye suları üzerinde önemli bir etkisi olan ve Suriye’nin kuzey komşularının iki şey üzerinden yürüttükleri bir husus daha var. Birincisi, Türkiye'nin serbest bıraktığı Fırat nehri suyundaki Suriye-Irak payının azaltılması ve bazı raporların belirttiği gibi bu suyun kalitesindeki düşüştür. Bu konuyu araştıran bir taraf yok, aksine Türkiye ile "Suriye Demokratik Konseyi" arasındaki kötü ilişkiler Türkiye’nin bu dosyadaki tavrını daha da kötüleştiriyor.
Türk müdahalesinin bir diğer yönü, Suriye'nin kuzeybatısında Türk kontrolü altındaki bölgelerde bulunan yerel su kaynakları üzerindeki hakimiyettir. Bunun en açık örneği, Türk makamlarının 2020 yılında Türkiye'nin Hatay şehrindeki Reyhanlı Barajına su taşımak için Afrin yakınlarındaki Meydanki Gölü barajındaki su tahliye kapaklarını açması ve bunun sonucunda göl sularının yarı yarıya azalmasıdır.
Suriye sularının durumuna ilişkin karanlık resmin özeti suların önce nicelik, sonra nitelik açısından kötüleştiğini teyit ediyor. Bu ise sadece su miktarında eksiklik ve konutlarda kullanılan suların yetersizliği nedeniyle değil, aynı zamanda sulardaki eksiklik sebebiyle elektrik ve tarım üretimi yapılamaması sonucu burada yaşayan nüfusun varlığını ve yaşamını tehdit ediyor. Su gerçeğindeki kötüleşmenin etkisi, diğer sanayi ve turizm faaliyetlerine kadar uzanıyor. Nitekim Suriye daha sonra yeniden inşa sürecine girecek ve inşaat işleri için daha fazla suya ihtiyaç duyacak.
Nüfusun öncelikle evsel su açısından temel ihtiyaçlarının karşılanması tüm bölgelerde güçlükle ve yüksek maliyetlerle sağlanmaktadır. Tarımsal suyun durumu, farklı yağmur, akarsu ve yer altı su kaynaklarının kombinasyonuna rağmen hemen hemen aynıdır. Elektrik enerjisi ve petrol kaynaklı yakıtların maliyetleri nedeniyle pompalarla yeraltı sularını çıkarmak konusunda da zorluklar yaşanıyor. Hidroelektrik santrallerdeki elektrik üretiminde su kullanımında net bir açık var ve barajların seviyesinin düşük olması nedeniyle açık oranı yüzde 70 civarında.
Suriye’deki su gerçekliği, Suriyelilerin çoğunu susuzluk sınırında tutuyor. Bu durumun devam etmesi onları daha kötü bir noktaya götürecek, gıda, özellikle buğday ve sebze üretememeleri sonucunda gıda güvenliklerini etkileyecek. Hastalıkların ve kolera dahil salgınların yayılması sonucu sağlık güvenliklerini kaybetmelerine yol açacak. Su gerçekliğinin kötüleşmesi, hizmet faaliyetlerine ilave olarak, ülkede kalan üretim ve ihracat endüstrilerinin de yıkımına katkıda bulunacak. Bunlar, Suriyelileri ve Suriye'nin durumuyla ilgilenenleri, su gerçeği çözümü zor felaketler derinliğine ulaşmadan önce acil mücadele çabalarını başlatmaya teşvik eden birkaç noktadır.