Bugün, 17 Şubat 1989’da yani tam olarak 30 yıl önce Fas’ın Marakeş şehrinde düzenlenen bir zirvede deklare edilen Büyük Mağrip Arap Birliği’nin kuruluşunun yıldönümüdür. Ama ne yazık ki Mağrip Birliği, bölgesel bloklar açısından önemli olan bu zamanda Mağrip ülkelerinin başarısızlığının büyük bir örneğini temsil etmektedir. Bu nedenle geçmiş 30 yıl içerisinde bu yıldönümleri, Mağrip Arap Birliği’nin kuruluşunda başlayan ve bugüne kadar da devam eden hayalkırıklıklarının yinelendiği vakitler olmuştur.
Doğrusu bizler bu donukluk haline katlanmayı, Mağriplilerin entegrasyon, birlik, Mağrip ülkelerinden her birinin karşı karşıya olduğu ağır ekonomik sorunlarla mücadelede işbirliği ve dayanışma düşüncesi ile ilişkisini sorgulamaya tercih ettik.
Diğer yandan, bu sorgulamamızı aynı bağlamda sürdürmek ve din, tarih, kültür, coğrafi yakınlık, sosyo-kültürel özellikler ve yakın yapı gibi ortak noktalara sahip Mağrip halklarının arasındaki bu ortak noktaları neden değerlendiremediği sorusunu da sormak istiyoruz.
Buna yanıt olarak da Mağriplilerin, üçte biri genç olan yaklaşık 100 milyonu aşan bir nüfusa sahip Arap Mağrip bölgesinin birlik, doğal ve kültürel sermayesine yatırım yapma düşüncesini değerlendirme metodlarında bir sorun olduğunu söyleyebiliriz.
Durum böyleyken 30 yıl boyunca bu bozuk plağı tekrarlamanın ne yararı var?
Eleştirilerin ve hayal kırıklıklarını yinelemenin birçok gerekçesi olduğunu düşünüyorum. Zira bu, Mağrip bölgesinin son yıllarda yaşadığı ve en azından teorik olarak Mağrip Birliği’ni yeniden canlandırmak ve uyandırmak için güçlü bir saik oluşturması beklenen değişimleri doğru bir şekilde kullanabilmek için gereklidir.
Dolayısıyla eğer Mağrip Arap Birliği bir gereklilik ve kesin bir ihtiyaç ise o zaman tembel bir proje olarak kalmaması ve yeniden etkinleştirilmesi için verilen mücadele de gerekli bir mücadeledir. Bunun için sürekli yapılan çağrılar da ne kadar gerekli olduğunun kanıtıdır.
Diğer yandan Mağrip bölgesinin; bilhassa Tunus devrimi, Libya’da yaşananlar ve Fas’ta siyasi İslam’ın meclise girmesi gibi son yıllarda tanık olduğu güçlü ve derin değişimlerin etkilerini de küçümsememeliyiz.
Tunus’taki demokratik geçiş ve diğer Mağrip ülkelerinin şimdiye kadar faydadan çok zarar veren radikal değişimler yerine hayata geçirdiği reformların bölgedeki siyasi özgürlüklerin çekirdeğini oluşturduğunu da belirtmeliyiz.
Tunus devriminin ilk yıllarında Eski Tunus Cumhurbaşkanı Munsif Marzuki’nin açıklamalarından Tunus’ta Mağrip Birliği’nin yeniden etkinleştirilmesine yönelik bir istek olduğuna tanık olsak da ne yazık ki bu istek pratik olarak hayata geçememiştir.
En büyük 2 Mağrip Arap ülkesi arasında karşılıklı geçişlerde sorunlar yaşanırken ve sınır çoğu zaman kapalıyken elbette Mağrip Birliği’nin yeniden etkinleştirilmesinden bahsedilmesini garipseyenler de bulunmaktadır. Doğrusu bunda haklılar da.
Hatta Mağrip Birliği’nin felç olma nedenlerini, Cezayir ve Fas arasında var olan Batı Sahra bölgesi anlaşmazlığından uzakta aramamalıyız. Bu temel anlaşmazlık, Mağrip Birliği’nin göğsündeki bir hançer ve kuruluşundan bu yana artan felç durumunun arkasındaki ana nedendir.
Mağrip ülkeleri arasındaki ticaret hacminin %4’ü geçmiyor olması da bunun kanıtıdır. Bu da Mağrip ülkelerindeki yöneticilerin ve siyasi elitlerin büyük bloklaşmaların yaşandığı bu dönemde, aralarında birçok ortak noktanın bulunduğu ülkeler arasında ortak ekonomik ve ticari yatırım ile işbirliğinde ne kadar ciddi oldukları konusunda kafalarda birçok soru işareti oluşturmaktadır.
Bana sorarsanız asıl sorun, Mağrip ülkelerindeki yönetici kesimin hala her ülkenin kendi sorunlarını kendi çözebileceğine, komşuları ile işbirliği yapmasına ve birlik oluşturmasına ihtiyacı olmadığına inanmalarıdır. Bu düşünce, hayalkırıklığıdır. Ayrıca zayıf, iddiasız, küresel ve zamansal bağlamı dışında eskimiş bir düşüncedir. Aynı şekilde bizlere Mağrip Birliği’ni yeniden etkinleştirecek siyasi iradenin yokluğunun nedenini de açıklamaktadır.
Bugün asıl sorun, Mağrip ülkelerinin büyük ekonomik sorunlar ile karşı karşıya olması ve aklını kullanmaktan, ortak çıkarların gücüne ve birleşmenin kaçınılmazlığına inanması gerektiğidir. Mağrip ülkelerinin doğal kaynaklar, yetenekler ve beceriler olsun her alanda aralarındaki entegrasyonu sağlamadan işsizlik ve yoksulluk sorunları ile mücadele etmeleri mümkün değildir.
Siyasi anlaşmazlıklar ile ekonomik çıkarları birbirinden ayırmamızın zamanı gelmiştir. Zira ekonomik işbirliği ve bu alandaki başarı herkesi memnun edecek çözümlere ulaşmayı da kolaylaştıracaktır. Mağrip Arap Birliği’nin içinde bulunduğu donukluk halinin olduğu gibi devam etmesi ve hazırlanan projelerin askıda kalması zordur.
Öyle ki Mağrip Birliği kurulduğundan beri ortak demiryolu, bölgeyi birbirine bağlayan karayolları ağı gibi Mağrip ülkelerinin ekonomik krizlerini çözmelerini kolaylaştıracak, önemli bir ekonomik ve ticari canlanma ile turizm hareketi yaratacak olan bir dizi gerekli projeden hiçbiri hayata geçirilmemiştir.
Anlaşmazlıklara ve komşu ülkelerin krizlerine yatırım yapma kültürü geçicidir ve bugün artık geçerliliğini yitirmiştir. Bu nedenle akıllı politikacılar, son yıllarda yaşanan gelişmelerden gerekli dersleri çıkarıp Mağrip Birliği projesini yeniden etkinleştimek için kollarını sıvamalıdır.
Aynı zamanda Mağrip ülkelerinde, sivil toplumun Mağrip Arap Birliği’ni savunmakta ve etkinleştirilmesi için mücadele etmekte zayıf bir rol oynamakla yetindiğine de işaret etmeliyiz. Bu da durumun daha da kötüleşmesine ve Mağrip Birliği’nin içinde bulunduğu donukluk halinin uzamasına neden olmuştur.
TT
Mağrip ülkeleri pragmatik mi?
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة