Hüda Huseyni
Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist
TT

Hizbullah, Lübnan'da kendini yeniliyor

ABD yaptırımlarından anlaşıldığı üzere Hizbullah’ın Lübnan’ın içişlerine müdahale etmesi, yetkilileri endişelendirmesi gerekiyor.
Suriye’de birtakım askeri başarıların ardından muhalif güçlerin son kalesi İdlib’e saldırı düzenleyen Beşşar Esed, şiddetli bir direnişle karşılaştı.
Muhalifler, Suriye’nin kuzeybatısını kendi kontrolünde tutmakta kararlı olan Türkiye’nin desteğini alıyor. Büyük bedellerle askeri ilerleme gerçekleştirmelerine rağmen muhalifler, küçük bir alanı kontrol ediyor.
Bu durum, rejimi endişelendirmesi gereken bir dönüşüme işaret etmiyor. İran ve Rusya, Esed’in yanında yer aldığı zaman her şey, kısa bir sürede değişti.
Şöyle ki güç dengesinde değişme meydana geldi ve muhalif hareketlere ölümcül saldırılar düzenlendi. Esed hükümeti, savaştığı şehirlerle uzlaşmalar yaptığını iddia etti. Esed, bugün olduğu gibi daha sonra toplu katliamlar yapabilmek için halkın bu şehirlerden ayrılıp İdlib’e gitmesine izin verdi.
Savaş izole edilmiş bölgelerle sınırlı kaldığı zaman Hizbullah, Suriye’den çekildi. Çekilme, tam ya da hızlı bir şekilde değil yavaş yavaş gerçekleşiyor.
Binlerce komutan, asker ve uzman, sınırdan Lübnan’a geçmeye başladı. Hizbullah, büyük Şam bölgesindeki faaliyetlerinden vazgeçmedi. Aksine Golan Tepeleri’ne yerleşti.
Hizbullah, İran’ın yerine Suriye’de faaliyet gösteren Şii milislere yardım ediyor. Bununla birlikte Hizbullah, Suriye’deki stratejik faaliyetlerini askıya alarak,  Lübnan’ın siyasi sahnesine yeniden yatırım yapıyor.
8 Mart cephesinde ve Özgür Yurtsever Hareketi’yle zaman zaman artan çekişmelere rağmen mevcut rejim yapısı, Hizbullah için oldukça uygun. Başbakan Saad Hariri bloğunun aleyhine bir güç kazanan Hizbullah, bu dengeyi değiştirmek istemiyor. Tam tersine o, bu yapıyı korumak için mücadele ediyor. Fakat bu yapıyı korumak ve kendisine karşı başlayabilecek muhtemel bir Şii halk hareketi tehdidini bertaraf etmek amacıyla Hizbullah’ın Şii toplumuna karşı kullanmak için yeni bir söylem bulması gerekiyor.
Çünkü alternatifin olmaması ve Şii toplumunun düzenli bir şekilde hizmet alamaması halinde Hizbullah tabanı, örgüte daha fazla tolerans göstermeyebilir.
Hizbullah’ın kendini yenilemesi, kesinlikle örgüt içerisinde gerçek bir değişim anlamına gelmiyor. Genel Sekreter Hasan Nasrallah’ın üslubuna göre genel durumlardaki aksaklıklar, Hizbullah’ın ülke içerisindeki faaliyet özgürlüğünü korumak için bir araç olarak kullanılıyor. Hizbullah, istihbarat birimiyle tanınıyor. Bu birimin tek hedefi, Hizbullah’ın tüm ihtiyaçlarını elde etmek için resmi kurumlardaki ajan şebekesiyle işbirliği yapmaktır.
Hizbullah’ın yalanlamasına rağmen uluslararası toplum, örgütün Lübnan’daki devlet kurumlarını sıkı bir şekilde kontrol ettiğini biliyor.
Hizbullah’ın iki milletvekili (Parlamentoda Hizbullah Bloğu Başkanı Muhammed Ra’d ve Emin Şerri) ile Hizbullah ve Lübnan Güvenlik Servisleri arasındaki iletişim ve koordinasyondan sorumlu Vefik Safa’ya uygulanan ABD yaptırımları bunu kanıtlıyor. (Eski hükümette dönemin İçişleri Bakanı Nihad Meşnuk, İçişleri Bakanlığı’nın güvenlik toplantısına Vefik Safa’yı davet ederek tüm Lübnanlıları şaşırttı.) Ayrıca Vefik Safa, üst düzey Lübnanlı siyasetçilere ve yabancı istihbaratlara karşı Nasrallah’ı temsil eden bir makamda bulunuyor.
ABD yönetiminin Hizbullah’a sert yaptırımlar uygulamasının ve Lübnan’daki ekonomik, genel ve siyasi sektörlere saldırmasının ana sebebi şudur: ABD yönetimi, Hizbullah’ın Lübnan’daki devlet kurumlarına ve ofislerine yönelik kontrolünü artırdığını biliyor. ABD, iki Hizbullah milletvekiline yaptırım uygulayarak, Beyrut’a şu mesajı göndermeye çalışıyor: Lübnan, sıkıntı ve zararlara karşı korunaklı değil.
ABD’li bir yetkili, bana şunları söyledi: “Amerikalılar, Lübnan’daki mevcut siyasi yönetimi değiştirmeyi tercih ediyor. Çünkü mevcut yönetim, Hizbullah’la işbirliği yapmaya alıştı. Ayrıca bu yönetim, Hizbullah’ın ördüğü karmaşık ağdan kurtulma gücüne sahip değil. Buna rağmen Lübnan, resmi olarak uzun vadeli kararlar almayıp sessiz kalıyor.”
ABD’li yetkili, sözlerine şunları ekliyor: “Lübnan rejimi kuşatma altında. ABD’nin büyük yardımlarına ihtiyaç duyduğu zaman hiç kimse, Washington’la ilişkileri tehlikeye atmaya cesaret edemiyor. Fakat son 10 yılda hiçbir siyasetçi, Hizbullah’ı engellemeyi başaramadı.”
ABD yaptırımları, Beyrut sorunlarının bir başlangıcıdır. Hizbullah, finansal açıdan zor durumdayken çabalarını Lübnan’ın içişlerine yoğunlaştırıyor.
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, eski milletvekili Nicolas Fattouche’un kardeşi ve iş insanı Beyyar Fattouche’un Ayn Dara kasabasındaki taş ocağını savunan bir konuşma yaptı. Nasrallah, İlerici Sosyalist Partisi Başkanı Velid Canbolat’ı Fattouche kardeşlere ortaklık talep etmekle suçladı.
Nasrallah, bununla Hizbullah’ın illegal taş ocağından yararlanma isteğini gizlemek istiyor. Öyle ki Fattouche ailesinin Beşşar Esed’le ilişkisinden dolayı bu taş ocağının Suriye’nin yeniden inşa edilmesinde rol alacağı söyleniyor.
Suriye, Lübnan’dan çekilmeden önce Taif Anlaşması’nda Suriye ordusunun Ayn Dara kasabasında konuşlanacağı bilgisi geçmişti. Tabi Hizbullah’ın bölgedeki tabanının çözüleceğine dair bir kaygı var. Hizbullah, Lübnan’ın içişlerine müdahale etmeye devam etmesi halinde İran, ekonomik yardım bahanesiyle nüfuzunu artıracaktır. ABD’li yetkili, “İki Hizbullah milletvekiline uygulanan yaptırımlar, daha büyük yaptırımlara dönüşebilir. Tahran’ın durumu, tehlikenin boyutunu tam olarak açıklıyor” diyor.
Bu, çok geç olmadan Lübnan’ı uyandırmak için uygun bir zamandır. İran İstihbarat Bakanı’nın Lübnan’a yaptığı gizli ziyaretle ilgili gelen son raporlar, İran Şii ekseni içerisindeki işbirliğinin arttığına başka bir kanıttır.
İran İstihbarat Bakanı, Lübnan’da üst düzey Hizbullah yetkilileriyle görüştü. Bu işbirliği, uzun süreden beri askeri ve istihbari alanın dışına yayılarak, parlamento seçimlerine müdahale etmek, mali ve devlet kurumlarına yönelik siber saldırılar yapmak, önemli şahısları ve Lübnan vatandaşlarını gözetlemek gibi Lübnan’da günlük yaşama kadar uzandı.
Lübnan halkının aleyhine tüm silahlı örgütler, büyük güçler ve zayıf hükümet arasında çıkar savaşı meydana geliyor. Çünkü Lübnan halkı, daima kaybeden taraf oluyor.
Lübnan, daha fazla yaptırıma maruz kalacak. Lübnan’ın çıkarları, Kabr Şamon’a mı gömülecek? Kararlar, Hizbullah’ın eline bırakılmamalı. Nasrallah’ın çabası ve Kabr Şamon’a yoğunlaşması, Lübnan’ın önemli kurumlarını kontrol edip Lübnan sahasını İran’a sunmak değil de nedir? Lübnan’a yönelik yaptırımlar artabilir. Fakat önemli olan, şu an Kabr Şamon’un Nasrallah’ın elinde olmasıdır.