Vitaly Naumkin
Rusya Bilimler Akademisi 'Oryantalizm Enstitüsü' Başkanı
TT

Temassız bir dünyaya doğru

Günümüzde, boks ve diğer dövüş sporlarında ‘temassız maçlar’ popülerlik kazanmaya başladı. Kurallar aynı ancak darbeler rakibe ulaşmıyor, dolayısıyla fiziki bir zarar vermiyor. Koronavirüsün küresel bir salgına dönüştüğü günümüz şartlarında, insanların birbiriyle temas kurması sakıncalı bulunuyor. İnsanlık henüz bu virüsten korunmak için herhangi bir aşı bulabilmiş değil (aşı bulunsa dahi uzun süreli bir koruma sağlayamayacağı öngörülüyor, çünkü virüsün dönüşümü söz konusu) 21. Yüzyılın ‘vebası’ addedilebilecek bu salgından korunmanın en gerçekçi yönteminin, insanların birbiriyle temasının önüne geçilmesi olduğu açıktır. Görünen o ki; yeni bir dünya şekilleniyor, temassız bir uzlet hali dünyayı sarıyor. Birçok devletin uygulamaları da bu gerçekle uyumluluk arz ediyor. Farklı seviyelerde olsa da, bazı ülkelerde ‘ulusal karantina’ kararları alındı.
Geçmişteki salgınlardan farklı olan bu salgın hakkında derinlemesine düşündüğümüzde, kendimize şunu sormadan edemiyoruz: bu salgın küreselleşmenin bir zaferi midir yoksa mağlubiyeti mi? bir yandan, bu tehlikeyi, ortak bir çaba sergilemeden atlatamayacak olmamız dolayısıyla, devletler birbirine destek veriyor. Öte yandan, devletler ve halklar arasındaki iletişimin sonlandırılması için, geçmişte benzeri görülmemiş adımlar atılıyor. ABD Başkanı Donald Trump, en son, İngiltere ve Avrupa Birliği üyesi ülke vatandaşlarının ABD’ye girişlerini yasakladı, oysa bu ülkeler en yakın müttefikleri arasında yer alıyordu.
Küreselleşme çağında, seyahat özgürlüğü, dünyadaki en temel insani hak olarak kabul görmektedir. Şu anda kimse, seyahat ve hareket özgürlüğünü kısıtlayan bu kararların ne zamana kadar süreceğini ve hangi boyutlara ulaşacağını bilemiyor. Çoğu Ortadoğu ülkesi de, ‘topyekûn karantina kulübüne’ dâhil olmaya zorlanacak mıdır?
Salgınla mücadelede kapsamında alınan ‘küresel tedbirlerin’ üretim, ticaret ve iş dünyasına sert darbeler vurduğu açıktır.
Gerçekte yaşanan, ekonomiye zamansal bir ara verilmesidir. Uluslararası uçuşların iptal edilmesi, sadece havayolları şirketlerini ya da turizm sektörünü etkilemeyecektir, aynı zamanda teknolojik ilerleme için gerekli bilgi alışverişini de sekteye uğratacaktır. Şöyle ki; bilimsel veri paylaşımı genelde konferanslar, paneller ve yuvarlak masa toplantılarında gerçekleşir. Ortadoğu bağlamında değerlendirecek olursak, özellikle küçük şehirlerde ticari faaliyetler yüz yüze ve fiziksel olarak mümkün olabilmektedir. Acaba devletler vatandaşlarının zararını tazmin edebilecek midir? Ekonomistler, şu anda olumsuz bir sosyal-ekonomik sürece sürüklendiğimizi söylüyorlar. Birçok şirketin bu süreçte toplu işten çıkarmalarına şahit olunacağını öngörüyorlar.
Salgının elbette sosyal yaşam için de yıkıcı sonuçları olacaktı, özellikle; salgınla mücadele kapsamında alınan önlemlerin, sosyalleşme alanlarına uzaması, alış veriş merkezlerinin, kafelerin, restoran ve kuaförlerin kapatılması dikkat çekiciydi. Bu kararlar, alışılagelmiş günlük yaşamı tamamıyla sekteye uğratıyor. Ortadoğu’yu ziyaret edenler, kahvehanelerin halkın gündelik yaşamında kapladığı yeri daha iyi bilecektir. Müzeler, tiyatro ve sinema salonlarının kapatılması da ‘kültürel yaşama’ ciddi zararlar verdi. İnsanlar arası iletişimin sınırlandırılması, çocukların ve yeni neslin sosyal gelişimini de etkileyecektir. Okullar ve eğitim kurumlarının kapatıldığı bu ortamda çocuklar farklı bir deneyim yaşayacaktır. Doğal olarak şu soru soruluyor; elektronik ortamda sürdürülen eğitim, yüz yüze eğitimin yerini alabilir mi? Çatışmalardan yorgun düşen bazı Ortadoğu bölgelerinde, böyle bir imkânın olmadığı düşünülürse, çocuklar nasıl eğitim alacaktır?
Bununla birlikte, küresel salgınla mücadele kapsamında alınan bu kısıtlayıcı önlemler, dijital teknolojilerin gelişimine güçlü bir ivme kazandıracaktır. Doğrudan temasın yasaklandığı dünyada, elektronik iletişimin kapsamı genişletilerek, yüz yüze görüşmelerin yerini alması olasıdır. Yani salgın sadece bir katil olmayıp, bilimsel teknolojik ilerleme için de etkin bir güç anlamına gelmektedir.
En büyük sorun ise, insanların kolektif dini vecibelerini yerine getirmek için bir araya gelmelerinin kısıtlanmasında yatmaktadır. Özellikle Müslümanlar için böyledir. Nitekim ‘hac ibadeti’ Müslümanlar için temel vecibelerden biridir. Aynı şey Katolik Hristiyanlar için de geçerlidir. Salgın dolayısıyla Papa Francis, normalde Vatikan meydanlarında toplanan dindaşlarına doğrudan yaptığı ayinleri, bilgisayar ve TV ekranları aracılığıyla çevrimiçi olarak yapmak zorunda kalmıştır. Kutsal addedilen bu hususlarda, bu kısıtlamalar ne zamana kadar sürdürülebilir? 
Rusya’daki bazı Ortadoğu uzmanları, bu korkunç hastalığın, diğer bölgeleri tehdit ettiği gibi, Ortadoğu bölgesini de tehdit ettiğini, ancak bazı ülkelerin koronavirüs vakalarının üzerini örttüğünü düşünüyor. Bazı ülkelerdeki ekipman eksikliği nedeniyle vakaların çoğunun tespit edilemediğini, dolayısıyla salgının ilan edildiğinden çok daha fazla yayılmış olabileceğinden endişe ediyorlar. Şu anda umutlar, yaz mevsimine bağlanmış durumda. Çünkü yüksek ısının virüsü yok edeceği iddia ediliyor.
Koronavirüs kurbanlarının çoğunun yaşlı insanlar olması, bağışıklık sistemi zayıf olanların da, virüs dolayısıyla tehlike altında olduğunu gösteriyor. Kanser hastaları, HIV (AİDS) virüsü taşıyanlar, uzuv nakli yapanlar, kalp pili olanlar ve kronik hastalıkları olanlar da ‘risk grubunun’ içinde değerlendiriliyor. 
Rusya'da hastalık henüz çok az kişiye sirayet etmiş durumda. Ancak Rus milyarder Oleg Deripaska, Rusya’nın koronavirüs felaketinin yayılması durumunda mücadelede başarısız olacağını öngördü. Deripaska’ya göre bunun başlıca nedeni de; Rus halkının umursamaz tutumudur.
Zengin işadamı, Rusya’nın tüm yurt dışı temasını sonlandırarak, çalışanlara 60 gün izin vermesini ve insanların evlerinde karantinaya alınmasını tavsiye etti. Bir kez daha, salgınla mücadelede, insanlar arası iletişimin sonlandırılmasının, radikal bir anlayışla tavsiye edildiğine şahit oluyoruz. Deripaska şöyle söylüyor: ‘’Bizim kültürümüz, hayat anlayışımız bu tavsiye dışında bir seçeneğin mümkün olmadığını gösteriyor. Metroya bindiğinde ya da bir alışveriş merkezine gittiğinde, kimsenin maske taktığına şahit olmuyorsun.’’ Bazıları maske takmanın anlamsız ve faydasız olduğunu düşünüyor. Zihniyet meselesine gelecek olursak, Rusların zihniyeti ile Ortadoğu zihniyeti, ihmalkârlık ve umursamazlık noktalarında benzeşiyor. Örneğin Çinliler böyle bizim gibi değil.
Bugün salgın dolayısıyla asırlarca devam edegelen alışkanlıklar değişmeye başladı. Artık selamlaşırken tokalaşmıyor, birbirimizi öpmüyor, birbirimize dokunmuyoruz. Konuşurken temkinli bir mesafe gözetiyoruz, tüm bunların geçici olduğunu düşünerek rahatlayabiliyoruz. Yakın ya da uzak bir zamanda, salgınla baş edileceği bir gerçektir. Bugünleri bir kâbusu hatırlar gibi anacağız, ancak salgın süreci uzadıkça devletler ve halklar üzerinde büyük değişiklikler olacaktır.
Şu ana kadar, ‘temassız dünyaya’ doğru gidiyoruz, tekrar geçmişe dönebilecek miyiz, yoksa sonsuza kadar ‘temassız’ kalmaya mahkûm mu olacağız?