Hüda Huseyni
Lübnanlı gazeteci-yazar ve siyasi analist
TT

Reisi sadece bir cumhurbaşkanı, asıl karar mercii Hamaney!

İran’ın yeni cumhurbaşkanının espri anlayışı var gibi görünüyor. Zira İbrahim Reisi geçtiğimiz pazartesi günü yaptığı açıklamada, halkının hakları ve güvenliğini savunduğu için ödüllendirilmesi gerektiğini söyledi. Ayrıca bir hukukçu olarak daima insan haklarını savunacağını vurgulayarak ABD'nin insan hakları gerekçesiyle kendisine yaptırım uygulamasının yargıç olarak görevini yapmasından kaynaklandığını belirtti. Reisi’nin mutlu olduğuna şüphe yok. Ne derler sabrın sonu zaferdir. Reisi’nin referansla seçimleri kazandığını söyleyebiliriz. Adını ve itibarını Tahran kasabı olarak süsleyen 1980’lerin sonlarındaki siyasi mahkumların idam edilmesinden ve toplu katliamlardan zevk alması ve kana susamışlığıyla ünlü olan O’ydu.
İran'ın Dini Lideri Reisi'yi seçti. Anayasayı Koruma Konseyi  de (AKK) bu seçime aralarında 40 kadının da bulunduğu yaklaşık 600 adayı saf dışı bırakarak yanıt verdi. Bu elemenin ardından geriye yedi kişi kaldı. Onların da bazıları oylama gününden bir gün önce çekildi. İran’daki seçimler özgür değil. AKK geçtiğimiz yıllarda seçmenlere İran’daki İslami rejime bağlı olmaları kaydıyla aşırı muhafazakarlar ile ılımlılar arasında seçim yapma fırsatı vermişti. Ancak bu sefer Reisi’nin lehine seçenekler daraltıldı. Peki neden Reisi? İran’da ilk adamın cumhurbaşkanından ziyade 82 yaşındaki Dini Lider Ali Hamaney’in olduğunu hatırlayalım. Teorilerden biri Reisi’nin Hamaney’in halefi olmaya hazırlandığına işaret ederken, bir başka teoriye göre Hamaney, kurumsal değişiklikleri kabul edeceği için Reisi'yi diğer aşırı muhafazakarlara tercih ediyor. Zira Ayetullah Hamaney, ailesini korumak için etrafta olmadığında onların güçlü pozisyonunu korumak adına rejimin değişmesini istiyor olabilir.
Her halükarda rejim kalesinde. Halk ise bir kurtarıcı arıyor. Dünyadaki tüm halklar gibi İranlı seçmenler de daha iyi ve daha kolay bir hayat istiyorlar. Seçim sonuçlarını önceden bildikleri için de seçimleri boykot ettiler. İran’ı seçimleri vaktinde yaptığı için demokratik bir devlet olarak görmek hata olur. Nitekim insan hakları konusunda korkunç bir sicile sahip. Öyle ki, rejim kendisine karşı çıkan İranlıları öldürmeye her zaman hazır.
Tam olarak seçim gününden 12 yıl önce Nida Ağa Sultan’ı, Mahmud Ahmedinejad’a cumhurbaşkanlığını getiren 2009 seçimlerinden sonra yapılan protestolarda öldürüldü. Rejim ne Ahmedinejad döneminde ne de Hasan Ruhani döneminde, Nida’nın mezarının yanında tek bir ağacın büyümesine izin vermedi. Ancak İranlılar Nida ve ülkenin dört bir yanına dağılmış olan emsallerine güzel şarkılar adadılar. Rejimin haydutları tarafından öldürülen kişilerin fotoğraflarına bakacak olursak hepsinin genç, güzel, güler yüzlü ve umut dolu olduğunu görürüz. Yöneticilerin fotoğraflarına bakacak olursak ise zalim, soğuk, kapkara ve ölümü bekleyen yüzler görürüz. Ancak Reisi’nin başsavcı iken öldürdüğü insanların fotoğraflarına bakmak için haftalara ihtiyacımız olabilir. Onların hepsi çok gençti.
Rejimin halk üzerindeki baskıcı gücü, sayısız din adamının ve seçimle başa gelmemiş geniş yetkilere sahip askeri ve siyasi liderlerin olduğu bir ülkede seçimlere büyük oranda katılım gösterilmesinin rejime bir nevi popülist meşruiyet kazandıracağı gerçeğini değiştirmiyor. Rakiplerinin ve özellikle Gazze ve Lübnan'daki İran vekillerinin tebriklerini alan Reisi'nin zaferi ve bunun ülke içerisine yansımaları ile ilgili olarak şunu söyleyebiliriz ki, Reisi siyasi ve ideolojik açıdan çok benzediği Hamaney’in aynası olacak. Reisi’nin temel politikası İslam Cumhuriyeti’nin güvenliği ve istikrarı üzerine kurulu. Dolayısıyla sahada köklü değişiklikler görmemiz pek olası değil. Ancak İran halkını çok büyük bir yoksulluk bataklığına sürükleyen yaptırımlar, kötü yönetim ve yolsuzluk yüzünden ekonomi Reisi’nin öncelikli konuları arasında olacak. Ancak yaptırımlar devam ederse Reisi’nin ekonomiyi düzeltmesi kolay olmayacak. Bu yüzden Reisi bütün gücünü Nükleer Anlaşma’nın yenilenmesine harcayabilir. Çünkü anlaşma İran’a petrolünü satmasına, altyapıya yatırım yapmak için likidite durumunu iyileştirmesine ve gayriresmi verilere göre yüzde 40’ın üzerinde olan işsizlik oranını azaltmasına olanak tanıyor. Ayrıca İran yabancı yatırımcıları ülkeye çekmek istiyor. Ancak geriye bunun nasıl bir anlaşma olacağı sorusu kalıyor.
Dış politikadaki en önemli meselenin ne olduğunu soranlar var. En önemli mesele 2015 yılında imzalanan ve İran’ın yaptırımların kaldırılması karşılığında nükleer programına sınırlama getirilmesini kabul ettiği Nükleer Anlaşma’nın geleceği. Bu anlaşma, Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın 2018 yılında anlaşmadan geri çekilip İran’a ekstra yıkıcı yaptırımlar getirdiğinden beri sekteye uğramış durumda. Anlaşmayı destekleyenler yaptırımların kaldırılması için anlaşmanın yenilenmesini umuyor. ABD de Orta Doğu’da geri çekilip istikrarı güçlendirmek istiyor. Reisi seçim kampanyasında seçimleri kazandığı takdirde Nükleer Anlaşma’yı destekleyeceğini söylemişti.
Reisi’nin ilgilendiği şey Hamaney’in rızası. Hamaney seçimlere yüzde 48 oranında bir katılım -devrimden bu yana en düşük katılım- olmasına rağmen Reisi’nin kazanmasını destansı ve devrim düşmanlarına karşı bir zafer olarak nitelendirdi. Seçimlere katılımın düşük olması, rejime İranlıların hissettiği memnuniyetsizlik ve hayal kırıklığının bir mesajıydı. Zira İranlılar 2017'de Nükleer Anlaşma’yı yaptırımları kaldırmak için kullanacağını düşünerek oy çokluğuyla Hasan Ruhani'yi seçmişlerdi. Ancak bundan sonra yaptırımlar iki katına çıktı. Bu yüzden İranlılar seslerinin hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini düşündüler ve bundan sonra sadece olacakları izleyip beklemeye karar verdiler. 1980'lerde ölüm komitesinde yer alan Reisi'nin şu anki seçimlerde aldığı oyların aşırı muhafazakarlara oy verenlerin yanı sıra 2017'de Ruhani'nin rakibiyken aldığı oyların aynısı olduğu kaydedildi. Kişisel olarak Reisi’ye yaptırımlar uygulandığı ve bu nedenle onunla iş yapan herkesin yaptırımlara maruz kalacağı unutulmamalı.
ABD’deki Duke Üniversitesi'nde İslami İlimler profesörü olan Muhsin Kadıvar ilk başta devrimin yanındaydı. Ancak daha sonra rejimi eleştirdi ve reform çağrısında bulundu. Bu da onun hapse girmesine ve ardından ülkeden sürülmesine yol açtı. Kadıvar ile yaptığım röportajda 2021 cumhurbaşkanlığı seçimlerini rakipsiz seçimler olarak tanımladı. Hamaney ve AKK en sert muhafazakar olarak Reisi’yi seçtiler ve Reisi tercih ile başa geçti. Kadıvar ile aramızda şöyle bir diyalog geçiyor:
-Sizce Hamaney neden böyle bir adım attı? Bunun gerekçesi İslam Cumhuriyeti’nin geleceği mi?
-Durumu inceledim. Sizi temin ederim ki, İranlıların yüzde 65'inden fazlası Hamaney yönetimine karşı. O’nu destekleyenlerin oranı ise yüzde 37’yi geçmiyor. Hamaney devrimci bir rejim istiyor. Ancak Hasan Ruhani, Muhammed Hatemi veya ılımlı kanattan benzer kişileri kontrol edemedi ve yönetemedi. Hamaney aşırı muhafazakar öğrencisi Reisi gibi yalnızca kendisine sadık olacak birini istiyor ve Reisi gibi aşırı muhafazakar üyelerle dolu bir Şura Meclisi (parlamento) istiyor. Size şunu söyleyebilirim ki, Hasan Ruhani İran’ın son cumhurbaşkanıydı. Ruhani’nin ardından İbrahim Reisi gibi adamlar İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyacak ancak aslında Dini Lider’in yardımcısından başka bir şey olmayacaklar. Hamaney’in siyaseti bu. Halkın üçte ikisinin size karşı olduğu bir ülkede ne yaparsınız? Özgür ve şeffaf seçimlere bel bağlayamazsınız. Adım kadar eminim ki, Hamaney politikaları yüzünden İran halkının öfkeli ve mutsuz olduğunun farkında. Ancak ılımlı İslam dinini değil, aşırı katı İslam'ı temsil eden bir ideolojiye sahip. Bu yüzden O ve ekibi, politikalarına inanan, geliştiren ve yöneten birini istiyor. Çünkü onların hedefleri İranlıların çıkarları değil. Bundan ötürü ülkeyi sivil toplumu yok edecek şekilde yönetiyorlar.
-İki dönem seçilmişken Ruhani’nin herhangi bir sorumluluğu yok mu?
-Birçok kişi, Hatemi’nin başlattığı reform yolculuğunu sürdüreceğine inandığı için Ruhani'ye oy verdi, ancak ne yazık ki O başarısız oldu.
-Neden?
-Bunun üç sebebi var. İlk olarak Ruhani zayıftı. İyi bir şekilde başladı ancak sonra Ayetullah Hamaney'in halefi olacağını hayal etti. Bu yüzden tüm tutumlarında Hamaney’in yanında oldu. Birçok İranlı bunun farkına vardı. Bu yüzden başlangıçta söz verdiği şeyi yapamadı. İkinci sebep ise Hasan Ruhani’nin tüm hayallerini yıkan Trump yönetimi. Yönetim İran ekonomisini felç etti. Uyguladığı çok taraflı azami boykot, sadece rejim için değil, İran halkının çoğu için sıkıntılara yol açtı. O yüzden size şunu söyleyebilirim ki, nasıl Mahmud Ahmedinejad ABD Başkanı George W. Bush yönetiminin yanlış politikasının bir semeresiyse İbrahim Reisi de Trump'ın izlediği yanlış politikanın bir semeresi. Ruhani’nin başarısızlığının üçüncü nedeni ise, İran'da Hamaney’den tutun da Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) kadar bütün aşırı muhafazakarların kendisine karşıt bir politika yürütmeleri. Çünkü onlar hedeflerine sadık olan birini istiyorlardı. Ruhani ise bu tipte biri olmadı. Ilımlıydı aşırı muhafazakar değildi.
-Peki özellikle Joe Biden Nükleer Anlaşma’ya geri dönme ve İran ile aralarındaki müzakereleri bölgedeki davranışlarını ve füze programını kapsayacak şekilde genişletme arzusunu dile getirmişken, İran’ın başta ABD olmak üzere Batı ile ilişkilerinin geleceğini nasıl görüyorsunuz? Biden’ın istediği şey gerçekleşebilir mi?
-İran’ın dış politikası Hamaney’in elinde. Cumhurbaşkanının değil. Dini Lider değişmedi değişmeyecek de. Sadece cumhurbaşkanı değişir. Reisi, Ruhani'nin yerine geçti ve yönetim ipleri hala Hamaney'in elinde. Sözünü ettiğim tüm bu meselelerde çok fazla değişiklik olacağını sanmıyorum. Belki de İran'ın tahmin ettiğinizden çok daha zor ekonomik sorunları yüzünden Nükleer Anlaşma konusunda olumlu gelişmeler yaşanabilir. Ancak bölge ile ilgili olarak asla yeni bir gelişme olmayacaktır. Seçimlerden birkaç gün önce haberlerde duyduğumuz gibi Hamaney bazı füze türlerini borç olarak verdi ve kararının bu olduğunu söyledi. Sanırım bu, Başkan Biden’a bazı değişiklikler yapacaklarına dair bir mesaj niteliğindeydi. Ancak ABD’nin istediği gibi değil. Belki de yakın gelecekte Avrupalılar ve ABD’lilerle yapılan bu anlaşmanın Ruhani'nin değil, Reisi'nin yönetimi altında yapılacağını söylemek istiyorlar.
-Sizce İslam Cumhuriyeti’nde reform yapılması mümkün mü?
-Mümkün. Çünkü genç bir kuşak var. Rejimin bu politikayı devam ettirebileceğini sanmıyorum. En nihayetinde İran'ın geleceğinin ‘İslam Cumhuriyeti’ olmayacağına inanıyorum.