Nebil Amr
Filistinli siyasetçi ve yazar
TT

İsrail ve üç tehlike çemberi

İsrail'de sıkıntıları teşhis eden ve çözümler öneren çok sayıda stratejik araştırma enstitüsü var. Bu enstitülerin çalışmalarının, sonuçlarının ve önerilerinin kaliteli olmasına rağmen, siyasi sistemin yapısı ve partilerin programlarının farklılığı veya ittifakı, eksiksiz bir şekilde yapılan çalışmaların sonucunu, gerçekleştirilme ya da karar alırken örnek olarak alınma fırsatı olmayan akademik bir görüşten ibaret kılıyor. Ayrıca her ideolojik veya siyasi gündemin kendi araştırma merkezi var. Bu da gündemlerle uyuşan yönlendirilmiş sonuçlar doğuruyor.
İsrail Cumhurbaşkanı’na sunulan en son stratejik değerlendirme raporu üç tehlike dairesi belirledi: Dışarıda İran, yarı içeride Filistin sahası ve tamamen içeride İsrail’in kendisi.
İlk dairede İsrail, ABD ve diğer müttefiklerinin arkasında ikincil bir rol oynuyor. Sanırım bu dairenin inceleme alanını genişletmeye gerek yok. Zira medya kuruluşlarında sık sık bu konu işlendiği için genel hatları ve ayrıntıları artık ezbere biliniyor.
İkinci daire özetle şöyle: Hala Filistin konusunu bir uzlaşma projesi olarak ele alacak güvenilir bir İsrail politikası yok. Bu politikasızlık, iki uç arasında değişen birçok farklı ve çelişkili önermede vücut buluyor. Bu uçlardan biri 1967 yılında işgal edilen toprakların tümünde tam egemenliğe sahip bağımsız bir devlet kurulmasını kabul edecek kadar Filistinlilerin siyasi haklarını gözeten köklü bir uzlaşma çağrısının benimsenmesiyken, diğer uç; Filistinlilerle siyasi hakları olmayan, ispatı gereken bir nüfus oldukları iddiasına karşı çıkan herhangi bir uzlaşmaya gitmeyi düşünmenin bile yasaklanmasıdır. İşin tuhaf yanı, mevcut İsrail hükümetinin Filistinlilere karşı maksimumu savunanları ve minimumu savunanları bir odada ve tek bir karar masasının etrafında toplamasıdır. Bu yüzden yerleşimcilik, güvenlik ve hatta işgal olguları ile bir emrivaki durumu hâkim. Aynı zamanda hükümetin rolü sadece iktidarda kalmayı sürdürmek için alınan iç kararlara dayanan tuhaf bir denklemle sınırlı. Siyasi alanda, karar merciinin Binyamin Netanyahu olduğu eski hükümetler silsilesi tarafından alınan kararlarla uyumlu kararlardan başka bir şey alınmıyor.
Bununla birlikte Filistin dairesi, araştırmaların ve çalışmaların tespit ettiği gibi İsrail’in stratejik güvenliği için en çok tehlike yaratan ve bunu en çok etkileyen unsurdur. Bunu İran dairesinden daha önemli kılan şey, Filistin dairesinin kamusal yaşamın temelini etkileyen günlük ve genellikle aniden patlak veren güvenlik olaylarının çıkış noktası olmasıdır. Örneğin, Gazze’de köklü bir çözüm bulunamazken tansiyon yükseltme ihtimalleri var olmaya devam ediyor. Batı Şeria’da da köklü bir çözüm bulunamazken, her gün İsraillilerin sinirlerini bozan bir veya birden fazla güvenlik olayı yaşanıyor. Gazze ve Batı Şeria, Filistin dairesindeki her şey değil, İsrail'in içinde de bu dairenin korkunç uzantıları var. Araplar ve Yahudilerin karışık bir şekilde hayatlarını sürdürdüğü şehirlerde huzursuzluk çıkmayacağının hiçbir garantisi yok. Aynı zamanda geçen mayıs ayında İsrail'in "Surların Muhafızı" olarak adlandırdığı savaşta, Gazze ve Kudüs ile yapılan halk dayanışmasının tekrarlanmayacağının da garantisi yok.
Han el-Ahmar, Şeyh Cerrah ve Necef Çölü (Negev) gibi kalıcı gerilim noktaları oluşturan pek çok gerçeği de göz ardı etmemeliyiz. İsrail’in güvenlik uygulamalarının bir işe yaramadığı ve Filistin Yönetimi ile aşınmış koordinasyonuna itimat edilmediği onlarca benzer olayla birlikte bu gerilim noktaları, İsrail’deki birçok Arabın içerisinde uykuda olanları uyandırdı. İsrail bunu kabul ediyor ancak fiiliyata boyun eğip faydasız politikalarını sürdürmekten başka bir şey yapmıyor.
Üçüncü daire ise İsrail’in kendisidir. Devletin kimliğini belirleme seçeneklerinde bir çelişki söz konusu. Örneğin, sınırlı bir egemenliğe sahip olsa bile bir Filistin devleti kurma olasılığını reddederek, Filistin sorununun çözümünü inkâr etmeye devam etme seçeneği var. Bu da işgalin devam etmesiyle birlikte dünyanın açık ve tek “apartheid” devletini ortaya çıkarıyor. Bir de birleşme söz konusu. Bu konuda farklı bakış açıları var ve otomatik olarak İsrail'in uğruna kurulduğu Yahudi devletinin temellerine balta vuran iki uluslu bir devlet ortaya çıkarıyor. İsrail'in silah, müttefik ve ekonomik gücünün artmasıyla birlikte, üç daireye ilişkin çözümlerinin olmadığına dair gittikçe büyüyen olasılıklar sonucunda geleceğine ilişkin endişeler artıyor.
Bu, İsraillilerin kendi durumlarına, içinde bulundukları çıkmaza ve birçoğunun devletleri ve halkları için karanlık olarak gördüğü geleceğe ilişkin çizdikleri renkli bir harita. Bu çıkmazdan kurtulacak güçleri olmadığı için mevcut durumun gelişmelerini kendiliğinden devam ettirmeleri onları daimî bir girdabın içine sokuyor. Bizleri de yanlarında sürüklüyorlar.