Irak, İsrail ile İran arasındaki 12 günlük savaşın dehşetinden ve sonuçlarından kendini kurtarmada başarılı oldu. Bu başarı, İran’la olan özel ve sorunlu ilişkilere rağmen elde edildi. Aynı zamanda bu başarı gazeteci ve siyasetçi Hasan el-Alevi’nin bir zamanlar nitelendirdiği üzere Amerikan Irak’ına yönelik Amerikan himayesine rağmen kazanıldı.
Bu, Irak siyasi liderliğinin takdiri hak eden bir siyasetidir. Zira İran tarafının lehine savaşa dâhil olmak kolaydı. Çünkü Irak’ta velâyet fraksiyonları olarak bilinen, İran’ın ideolojik ve siyasî çizgisine bağlı silahlı oluşumlar mevcuttu.
Bu fraksiyonlar, İran’dan ve başka yerlerden temin edilen nitelikli silahlara, bol miktarda paraya ve geniş bir nüfuza sahiptir. Buna rağmen Irak, bu büyük yangından kendini uzak tutmada başarılı oldu ve Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani’nin sevinçle ifade ettiği üzere, ‘Önce Irak’ şiarını fiilen hayata geçirdi. Başbakan, bu ifadeyi, Şarku’l Avsat Genel Yayın Yönetmeni Gassan Şerbil ile yaptığı röportajda dile getirdi.
Sudani, röportajında Tahran ile Tel Aviv arasındaki büyük çatışmanın başında yaşanan kritik anları hatırlattı. Sudani, bölge genelinde yaşanan bu önemli olayın Irak’ı savaşa ve komşu bir devlete yönelik saldırıya sürükleyeceği yönünde beklentiler olduğunu ifade etti. Oysa bu beklenti, Irak Anayasası’na ve siyasî sabitelerine aykırıdır. Zira Irak, hiçbir tarafın ya da devletin kendi hava sahasını veya topraklarını başkalarına saldırı için kullanmasına müsaade etmemektedir.
Sudani’nin dediği gibi, bu gerçekten büyük bir açmazdı. Sorunun mahiyeti ise varoluşsaldı. Kendisi bu konuda şöyle dedi: “Bu kriz karşısında iç güvenliği, siyasî duruşumuzu ve millî pozisyonumuzu nasıl koruyacağız? Elhamdülillah, saldırıya ve Irak hava sahasının ihlâline karşı tek bir millî tutum belirlemekte başarılı olduk. Bu, iç düzeyde çok önemli bir duruştu.”
Irak, elhamdülillah, bu tehlikeli uçurumdan kurtuldu. Asıl büyük meydan okuma ise bu yöntemin sürdürülmesi ve Irak devletinin egemenliğinin tüm fraksiyonlar üzerinde tesis edilmesidir. Zira devleti zayıflatacak şekilde gayriresmi yapıları devletin bünyesine dâhil etmekten kaçınılmalıdır.
‘Önce Irak’ şiarı, Irak’ın bugünkü siyasî ve toplumsal vizyonunun temel taşı olmalıdır. Bu, yüzeysel ve taşkın bir şovmenlik anlamında değil; bilakis, vatana ve tüm vatandaşlara karşı derin bir sorumluluk hissi anlamında olmalıdır. Bu vatandaşlar, Şiî ve Sünnî Müslümanlar, Hristiyanlar, Sâbiîler, Yezîdîler, Araplar, Kürtler, Türkmenler, sekülerler, gençlik ve kadın hareketleri, din âlimleri ve talebeleri gibi tüm Iraklılardır. Kısacası, Irak ve Iraklılar her şeyin önünde gelmelidir.