Sevsen Şair
TT

Özgürlüklerden işkenceye değişen ABD

ABD değişti, artık altmışlarda, yetmişlerde ve hatta seksenlerde Körfez ülkeleri öğrencilerini karşılayan ABD değil. ABD şimdi ilkinin tersi bir istikamette gidiyor, bunu söyleyen biz değiliz, biz değiştik diyen halkı.
Arapların eski ABD'ye yönelik özlemi, işin içinde kötü niyet, plan ve "komplo" olmadığını, hatalar, yanlış değerlendirmeler ve anlayamamaktan ibaret olduğunu söyleyerek onun "suçlarını" haklı çıkaran birçok kişi arasında hâlâ hüküm sürüyor. Amerikalılar ise bir zamanların ABD'sinin özlemini çekiyor.
Al-Araby TV kanalında bir programa konuk olan CIA'in eski Terörle Mücadele görevlisi ve Senato Dış İlişkiler Komitesi'nin eski kıdemli müfettişi John Kiriakou şunları söyledi: Sorgu kurallarıyla ilgili olarak uyduğumuz iki yasamız vardı; birincisi İşkenceye Karşı BM Sözleşmesi ve biz sadece onu imzalayanlardan biri değil, taslağını hazırlayan ve yazandık.
İkincisi, 1946'da işkenceciler hakkında çıkarılan bir kanun. O yıl Amerikan askerlerine waterboarding (su tahtası) yöntemi ile işkence eden Japon askerlerini idam ettik. Bu nedenle, Ocak 1968'de Vietnam Savaşı sırasında, Washington Post, Vietnamlılara aynı şekilde işkence eden bir Amerikan askerinin fotoğrafını yayınlayınca, Savunma Bakanı, bu Amerikan askerinin tutuklanmasını emretti ve işkence yapmakla suçlanarak 20 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
“Kanun değişmedi ama biz değiştik”... Bunlar Amerikalı müfettişin sözleri. Amerikalıların gördüğü, değişmediğini sananların görmeyi kabul etmediği değişimin boyutunu görmek için bunun üzerinde duralım.
Subay diyor ki: Bugün işkenceciler Amerikan rejiminin tüm gücüyle koruduğu halk kahramanlarına dönüştüler. Çünkü bir sanığa veya mahkuma işkence eden herkes, Amerika Birleşik Devletleri'ni korumaya çalışan bir kahraman.
Peki ya kanun? 20 yıl hapis cezası, ona ne oldu?
Subay cevap veriyor: Amerikalılar, sanığı sorgulamanın ya da ona yasa dışı en ağır cezaları vermenin yollarını ve yöntemlerini keşfettiler. Diğer bir deyişle özgürlükleri kısıtlanan mahkumlar cezalandırılmış sayılıyorlar. Ancak bu durumda gardiyanlar, özgürlüklerini kısıtlamakla yetinmiyorlar, onlara ölümden bile daha büyük bir ceza vermek istiyorlar, çünkü bazı durumlarda ölüm mahkumlar için bir rahmet. Bu yüzden cezasız kalacakları işkence yöntemleri öğrendiler. Nasıl yöntemler? Eski ABD istihbarat subayı John Kiriakou’nun  Al-Araby televizyonuna açıkladığı da bu: Amerikan işkencesinin başlamadan önce yerine getirilmesi gereken koşulları var. Birincisi, işkencecinin çok ama çok yüksek makamlardan dokunulmazlığı olmalı. Sorumlu subayın, üst kademelerin, hatta bakanın bile sağlayacağı dokunulmazlık yeterli değil. Yöntemleri, özellikle mahkumun iyi bilinen bir şahsiyet olduğu bazı durumlarda, bizzat ABD başkanının onayını almalı.
İkinci koşul, işkenceye uğrayan kişiyi ölümün eşiğine getiren, ancak soruşturma yapılıp işkenceye uğrayan kişi cezaevi doktorları dışındaki adli tıp doktorlar tarafından kontrol edildiğinde işkenceciyi mahkum edecek net bir fiziksel iz bırakmayan, bilimsel dayanaklara dayalı bir işkence olmalı.
Üçüncüsü, ölüme yaklaşan vakalara müdahale etmeleri, son anda kurtarmaları ve bir sonraki işkence turuna hazırlamaları için doktorların huzurunda işkence yapılması.
Burada sunucu subaya soruyor: Dayak, mahkumları zorlu pozisyonlarda zincirlemek, ölüm tehditleri, diri diri gömülüyormuş gibi hissettirme, waterboarding, Rus ruleti, kapalı tabutlar, uyutmama, tedaviden yoksun bırakma, cinsel aşağılama, soğuk ve sıcak, yüksek sesli müzik ve rektal beslemeden başka ne gibi yöntemler var? Amerikalı subay bu zengin(!) listeye şunları ekliyor: Mahkumlar üzerinde kullandığımız başka yenilikçi yöntemler de var. Bu mahkumlar öldüler ve kimse bu yöntemlerden bahsetmedi ve kimse yargılanmadı. Örneğin, El Kaide örgütü tutuklularından biri olan Ebu Zübeyde'nin böceklerden aşırı bir şekilde korktuğunu biliyorlardı. Ona bir yetişkin bezi bağlayarak çıplak bir şekilde bir tabuta koydular, üzerine bir kutu hamamböceği boşalttılar. Onu iki hafta boyunca orada bıraktılar, zaman zaman ona su vermek ya da beslemek için kapağı açtılar ki böylece hayatta kalsın ve daha fazla acı çeksin. Amaç onu çıldırtmaktı.
Soğuk hücre yöntemi gibi başka yöntemler de var. Bu yöntemde mahkumun elleri tavana zincirlenir, bu pozisyonda oturamaz, yatamaz, diz çökemez veya kendisi için rahat olan herhangi bir pozisyonu alamaz. Mahkum soyulur ve hücrenin sıcaklığı 12 dereceye düşürülür. Her saat başı bir görevli gelip üzerine bir kova buzlu su boşaltır. Bu yöntemin kullanıldığı iki kişi öldü.
Bana göre en kötü işkence yöntemi uykusuzluk. Amerikan Psikoloji Derneği'nden öğrendiğimize göre, bir kişi 7 gün uykusuz kaldıktan sonra aklını kaybetmeye başlar. Organları çalışmamaya başladığı için 9’uncu günden itibaren ölüme yaklaşır. ABD istihbaratının bu yöntemi 12 gün uygulamasına izin verildi!
Diğer bir yöntem ise duvar pozisyonu. Sorgucu, tutuklunun boynuna bir havlu sarar, havlunun kenarlarından tutarak mahkumu, tahtadan yapılmış olması gereken ve bu tür işkence yöntemleri için özel olarak tasarlanmış bir duvara doğru ittirir. Tutuklunun kafası ahşap duvara çarptığında geri seker ve canı yanar. Ama Ammar el-Beluşi’ye yaptıkları farklıydı. Havlu sarmadılar ve duvar da ahşap değil betondu, bu yüzden beyin hasarı geçirdi ve engelli kaldı. Bu işkence yöntemi Adalet Bakanlığı, ulusal güvenlik danışmanları ve ABD başkanı tarafından onaylandı.
Sunucu subaya soruyor: Bu doktorların gözetiminde mi yapıldı?
İstihbarat subayı: Evet, işkence görenin ölmediğinden ve daha fazla acı çekene kadar hayatta kalmasından emin olmak için diye onu yanıtlıyor.
Biz onlardan daha iyiyiz, daha merhametliyiz demiyoruz, sadece onlar bize ders verme ve davranışlarımızı gözden geçirmeyi isteme hakkına sahip son kişilerdir diyoruz.