Filistin halkının mücadelesinin büyük ulusal canlanması, tarihi kandırmaların neden olduğu zorlu bir anda sağlam bir şekilde hazırlanan yok etme ve tasfiye girişimleri duvarlarını yıkmak için belirleyici bir aşama teşkil etti. Büyük intifada da babalarının ve atalarının topraklarında ulusal ve kültürel kimliği yeniden kurma yolculuğunda Filistin mücadelesinin yükselişinin doruk noktasını temsil ediyordu. İşte tarihin bu zorlu anında "Çağdaş dünya yeni değerler sistemini formüle ederken, o dönemdeki yerel ve küresel güçler dengesi, Filistin’in kaderini genel kaderden dışlamışlardı. Adaletin tek başına tarihin çarklarını döndürmediği bir kez daha anlaşılmıştı”.
Filistin halkı, acımasız ve kanlı mücadelesi boyunca, bu güzel topraklarda şehit düşen adalet ruhunu geri getirmenin, ulusal bir grup olarak birlik olmasına ek olarak, kültürel kimliğini kristalize etme, merkezinde eşitlik ve ayrımcılık yapmama olan sosyal adalet ilkelerini ve insani dayanışma ruhunu oluşturmayı gerektiğini idrak etti.
Merhum lider Ebu Ammar, bu engin ruh, gurur ve iradenin gücüyle dolu açılımla ayakta durdu. Birkaç gün önceki suikast yıl dönümü, Bağımsızlık Bildirgesi'ni deklare ederek tüm Filistinlileri birleştiren ulusal iradeyi sembolize eden Ulusal Konsey platformuyla halkımızın yürüyüşünde merhum liderin mirasının baskın varlığını temsil etti. Bildirgenin kelimelerini Mahmud Derviş formüle etmiş ve tarihi yönüyle Filistin hakkının gücünü, halkının babalarının ve atalarının topraklarına bağlılığının kolektif iradesini oluşturmuştu. Uluslararası toplumun, 1919 tarihli Milletler Cemiyeti Antlaşması'nın 22. maddesinde ve 1923 tarihli Lozan Antlaşması'nda, Osmanlı Devletinden kopan diğer Arap halkları gibi Filistin Arap halkının da hür ve bağımsız bir millet olduğunu kabul ettiği yasal temelinden, ek olarak Filistin'i iki devlete bölen 1947 tarihli 181 sayılı BM Kararından yola çıkıyordu.
Bağımsızlık Bildirgesi'nin temsil ettiği en önemli husus, Filistin Ulusal Sözleşmesi'nin medeni hakları ulusal haklar ve siyasi hedeflerle birleştiren yenilenmiş bir vizyonunu kristalize etmesinin yanı sıra, işgale karşı mücadelede ulusal canlanma ve geniş demokratik katılımın gücü sayesinde, kurulmakta olan Filistin devletinin bağlı kalacağı anayasal temelleri ve ilkeleri yerleştirmesiydi. Deklarasyon, Filistin siyasi sisteminin doğasını açık bir şekilde parlamenter demokratik bir sistem olarak tanımlayan, düşünce ve ifade özgürlüğüne, parti kurma özgürlüğüne, çoğunluğun azınlığın haklarını gözetmesine ve azınlığın çoğunluğun kararlarına saygı duymasına dayanan bir anayasal belge haline geldi. Keza hukukun üstünlüğünü ve bağımsız yargıyı güvence altına alan bir anayasa altında, sosyal adalet, eşitlik ve ırk, din, renk veya kadın-erkek ayrımı gözetmeksizin sosyal adalete, Filistin'in yüzyıllardır var olan hoşgörü ve dinler arasında hoşgörü ile bir arada yaşama konusundaki manevi ve kültürel mirasına tamamen bağlı kalma temeline dayandı.
Filistin Barış Girişimi olarak bilinen Ulusal Konsey'in 19. oturumunda alınan siyasi kararlar ve Bağımsızlık Bildirgesi belgesi, Eylül 1993'te Oslo sürecine ulaştıran siyasi çözüme Filistinlilerin katılımının önünü açmaya çalıştı. Ulusal haklarımızla ilgili tüm haksız eksikliklerine rağmen, İsrail'in bu süreci tersine çevirme çabaları zayıf tarafa daha fazla taviz vermesi için her zaman baskı yapmaya çalışan uluslararası ikiyüzlülük ve çifte standartla birleşti. Bununla birlikte kötü müzakere yönetiminin, iç cepheyi güçlendirmedeki başarısızlığın, bütünleşik bir Filistin eylem stratejisinin yokluğunun, bu uzlaşı serabı peşinde koşarken “düşmanı yatıştırma” politikası olarak adlandırılabilecek bir politikanın benimsenmesinin, ulusal mutabakat pozisyonlarının aşınmasına ve ulusal birlik durumunun bozulmasına yol açtığı açıkça görüldü. Öyle ki, “İkinci İntifada” bazı açılardan, işgale karşı birleşik bir halk mücadelesinden daha ziyade, ulusal hareketin gelecekteki liderliğiyle ilgili gizli bir mücadele durumuna dönüştü. Filistin lideri Ebu Ammar'ın suikastla Filistin sahnesinin dışına itilmesi, temsilin meşruiyetiyle ilgili iç mücadelede yeni bir aşamanın başlangıcına işaret etti. Söz konusu iç mücadele, Hamas'ın iktidara karşı gerçekleştirdiği darbenin sonucu olan bölünmeyle taçlandı. Bir yandan meşruiyet mücadelesinde salt bir istişare yapılanmasına dönüşen FKÖ’ye (Filistin Kurtuluş Örgütü) yönelik Filistin Ulusal Otoritesi’nin kendisinin darbeleri, diğer yandan onlara hükmeden hücre tarafından örgüt ve otoritenin siyasi sisteminin geleceğine yönelik mühendislikler birbirini takip etti.
Bölünmenin iki tarafını birleştiren tek ortak nokta, Bağımsızlık Bildirgesi'nin oluşturduğu demokratik kazanımlara ve anayasal temellere yönelik darbeydi. Vatandaşların medeni, ekonomik ve sosyal haklarını unutturmak için gaybın kullanılmasında özdeşleşme savaşı kapsamında din temelli Hamas hükümeti anayasasını aslında Gazze Şeridi'ndeki toplum bileşenlerini kontrol altına alarak yazdı. Filistin Otoritesi ise FKÖ’nün laik karakterinden ve Bağımsızlık Bildirgesi belgesinin oluşturduğu genel ilerici içerikten geri adım attı. Bölünme aşamasını karakterize eden ve hala da etmekte olan temel özellik, Gazze Şeridi üzerindeki “Hamas” otoritesinin partizan hakimiyeti ile Filistin Otoritesi çerçevesinde giderek derinleşen tek adam yönetimidir. Bu ikisi, parlamenter demokrasi ilkelerini ve kuvvetler ayrılığı ilkesini yerle bir etti, “tek adamcı, dışlayıcı ve partizan” yürütme organı yargıya egemen oldu. Resmi medya da bölünmüşlüğe hizmet etmesi için tekelleştirildi. Tüm bunlar halkın, ulusal davanın, bölünmenin bedelini ağır ödeyen kadınlar ve gençler başta olmak üzere tüm bileşenleriyle Filistin toplumunun pahasına yapıldı.
Bağımsızlık Bildirgesi'nin ruhuna ve içeriğine, siyasi, sosyal, medeni ve hukuki ilkelerine karşı her iki tarafın da bu kapsamlı darbesi, ulusal hareketin gerçekliğinde görülen gerileme durumu, İsrail'de yükselen ve Filistin halkının birlik ve demokrasi iradesine dönülmeden kendisine karşı konulamayacak dini faşizmin meydan okumalarıyla yüzleşememesi, kısacası tüm bunların karşısında, bütün Filistinli yurtseverlerin ve demokratların Bağımsızlık Bildirgesi'nde belirtilen ilkelere bağlılık temelinde birleşmelerinden kaçış yok görünüyor. Böylece bu ilkeler yalnızca sloganlardan ibaret kalmaz. Yahut gerçeğin tanımı ve ulusal hareketin yenilgisine, geleceğin meydan okumalarına karşı ulusal tepki için öncelikler türetmeden yalnızca gerileme nedenlerinin bir analizi olarak kalmaz. Mevcut durum, Oslo sürecinden ve bölünmenin her iki tarafının topluma yönelik darbe girişimlerinden uzakta, bir sonraki aşamanın meydan okumalarıyla yüzleşme yollarını tartışmak için kapsamlı ve sorumlu bir ulusal diyaloğu şiddetle gerekli kılıyor. Bölücü güçleri, birliği, demokrasiyi ve Bağımsızlık Bildirgesi belgesinin anayasal temellerini yeniden tesis etmeye yönelik halk iradesine saygı duymaya mecbur edecek sivil itaatsizliğe yönelme ihtiyacının incelenmesi de bu meydan okumalara dahil. Bu da Otorite ve örgütteki birleştirici ulusal kurumları barışçıl yollarla ve kapsamlı seçimlerle geri almanın önünü açacaktır. Hem ulusal kurtuluş hem de demokratik inşa aşamalarını sürdürme görevleri arasındaki bağlantıyı sağlayacaktır. Bu görevlerin yerine getirilmesi, diğer şeylerin yanı sıra, çöküş durumunu durduran ve halkın kararlılığını güçlendiren, gelecek yılın sonunu geçmeyecek bir süre içinde seçimleri düzenlemek için ciddi hazırlıkların yapıldığı bir geçiş dönemi için ulusal birlik hükümetinin kurulmasını gerektirir. Buna yeni bir Ulusal Konsey için seçimler düzenleyerek ve seçimlerin düzenlememesi durumunda uzlaşı sağlayarak FKÖ'nün kurumlarında gerçekleştirilecek radikal bir demokratik reform eşlik etmeli. Ulusal kurtuluşa öncülük etmek ve halkımızın kendi kaderini tayin hakkını kullanmak için geniş bir ulusal cephe olarak örgüte birleştirici karakteri yeniden kazandırılmalı.
TT
Bölünmenin gölgesinde Filistin Bağımsızlık Bildirgesi belgesi
Daha fazla makale YAZARLAR
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة